//9

145 26 9
                                    

San

Yemek yediğimiz akşamın üstünden geçen birkaç haftada Wooyoung'la konuşup zaman geçirmek için şanslarım olmuştu. Dersten sonra stüdyonun karşısındaki kafeye gitmek ya da bir fast-food restoranında öğlen yemeği yemek gibi basit isteklerimi kabul ediyordu. Gerçi hala çok konuşmuyordu, en azından bir şeyler anlatmak adına. Buna rağmen görmezden gelinemez iletişimimiz beni heyecanlandırıyordu.

Bugün için ise özel bir şey olarak pikniğe gitmek istemiştim, başta alay ederek itiraz etse de ciddi olduğumu fark ettiğinde biraz, böyle bir plan için uzun diyebileceğimiz kadar bir süre, düşündükten sonra kabul etmişti. Anlaştığımıza göre, ben işten çıktıktan sonra parkta buluşacaktık. Yani anaokulunun kapısının önünde durup beni izlediğini gördüğümde, bu beklenmedikti ama sevinmiştim.

Anaokulunun küçük bahçesine açılan kapısının önünde çocuklarını almaya gelmiş olan veliler birikiyordu. Ben de çocukların çantalarını sırtlarına takmalarına yardım ederken bir yandan da kapıdakilere göz atarak velisini gördüğümü oraya yönlendiriyordum. İnsan sayısı azaldığında bekleyen velilerin ilerisinde, bahçenin demir kapısına yaslanmış olan Wooyoung'u fark ettim. Beni şaşırtmış olsa da henüz ilgilenmem gereken çocuklar olduğundan sadece gülümseyip heyecanla el salladım.

"Selam."

Sonunda herkes ayrılıp da yalnız kaldığımda yanıma gelmişti.

"Dans ederken havalı görünüyorsun. Ama burada, pastel rengi duvarlar ve çocukların içindeyken ve-"

Tereddüt ederek elini uzatıp parmak ucunu sol gözümün kenarında hafifçe kaydırdı. Geri çektiğinde avuç içini bana çevirerek parmağına bulaşmış mavi boyayı görmemi sağladı.

"...yüzünde boya varken sevimlisin."

Aniden ettiği iltifat, dokunuşunun da üstüne nefesimi zorladığında sertçe yutkundum. 

"Teşekkürler. Eh... ve hoşgeldin."

Hareketlerinin benim üzerimde etkisi büyüktü, yine de o özgüvenli olmaktan ziyade heyecanlıydı. Başparmaklarını pantolon ceplerine geçirip omuzlarını silkti.

"Vaktim vardı, seni de alabilirim diye düşündüm."

"Hazırlanıp geliyorum öyleyse?"

"Bekliyorum."

Normalde ayrılmadan önce sınıfları toplarken Yunho'ya yardımcı olurdum ama Wooyoung'u uzun süre bekletmek istemiyordum. Erken çıkacağımı haber vermek için Yunho'yu bulduğumda masaya saçılmış masal kitaplarını kitaplığa yerleştiriyordu.

"İşleri sana bırakıyorum bugünlük. Wooyoung dışarıda bekliyor."

Hayret ifadesi taşıyan yüzünü bana çevirdi.

"Buraya mı gelmiş? Peki, ben hallederim burayı."

"Sağol."

"Ee, onunla tanışabilir miyim?"

Aslında ikisini tanıştırmak isterdim, en yakın arkadaşımın hoşlandığım kişiyi ve Wooyoung'un da benim için değerli bir insanı tanıması önemliydi. Ama Wooyoung benimle bile hala rahat değilken karşısına başka birini çıkarmanın doğru olmayacağını düşünüyordum.

"Henüz değil."

Anlayışla başını sallayıp önündeki işine döndüğünde ben de odadan çıktım.

"Gidelim."

Kalçasını arabasına yaslamış halde bekleyen Wooyoung'un yanına gittiğimde ilgilendiği telefonunu cebine koyup zor yakalanan tebessümlerinden biriyle karşılık verdi.

Доверься мне (güven bana) // WooSanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin