"Kuşum, bak ama dinlemiyorsun şu an sen beni."
"Taehyung, inan bana bir saattir yeteri kadar dinledim ben seni. Aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorsun işte, bunu sürdürmenin ne anlamı var?"
"Var tabii!" Elini beyaz mermere vurarak bar tezgahının arkasında ayaklandığında, irkilerek elimdeki çamaşır parçasıyla birlikte ona döndüm. "Sen anlayana kadar elbette konuşacağım! Bir arkadaşın olarak başka bir amacım mı var benim bu dünyada!"
Gözlerimi devirerek çamaşırı sirkeleyip hemen önümdeki askısına taktığımda, "Durumu dramatize etmesen olmuyor sanki." diye konuştum. Çamaşırlığın olduğu oturma odası ve küçük mutfağım iç içe sayılırdı, bu nedenle Taehyung tezgâhın etrafından dolaşıp kolayca yanıma ulaştığında ve elleriyle bedenimi çevirerek, başka bir çamaşıra da ulaşmamı engelledi ve kendine döndürdüğünde, kesik bir nefes vererek konuştu.
"Bak bebeğim, şunun şurasında kızgınlığına bir gün kalmış. Gerçekten kötülüğünü istediğimden bu tavsiyeyi vermiyorum sana bir saattir, neden anlamak istemiyorsun? Bir kereliğine de olsa şu bastırıcıları kullanmasan ölür müsün hım? Nasıl yan etki yaptığını en iyi sen bilirsin -bak şuna mesela, sen değil miydin bana geçen lavaboyu atıp kafamda saç kalmadı diye ağlayan veya takatsiz düşüp işe gidemeyen? Bok yoluna gidiyorsun, Chimmie. Bu böyle süremez, neden anlamıyorsun? Tamam, kendine bir eş, bir alfa bulma iyi; ama sektörde bu işi o rolün yerine üstlenecek onlarca seçenek var. Tak işte yarın koluna birini, dört gün boyunca dindirsin ısını. Sonra parasını aldıkları gibi hayatından siktir olup gidiyorlar zaten. Ağlama yok, ayrılık konuşması yok, istediğinden bir hamle veya bir kelime fazlası yok... Yalnızca parasını verdiğin kadar."
Derin bir nefes aldım. Taehyung, benim şu hayatta çokça değer verdiğim en yakın arkadaşım, bu şekil bir saattir konuşup duruyordu işte. Başlayacak olan kızgınlığım için, yıllar sonra biriyle olmam konusunda diretiyordu ve bu direttiği kişi ise... yabancı bir jigolonun tekiydi. Yani, kulağa, Taehyung ilk kez bu fikirle birlikte evime damladıgında, ne kadar saçma geldiğini anlatamam size. Öyle ki ciddiye bile almamıştım başta, gülmüş, olur hatta üçlü yaparız, sen de bize katılırsın deyip geçiştirmiştim; fakat ciddi olduğunu anladığım o an, başta bir şaşkınlık, sonra sinir harbi ve en sonunda ise... İnanmayacaksınız ama kabulleniş. Taehyung'un sunduğu şu tavsiyeyi resmen kafamda kurmaya başlamıştım.
Bir jigolo.
Tanrım. Kafayı yemiş olmalıyım.
"Bilmiyorum, Taehyung..." diye mırıldanıp gözlerimi kaçırdım, "Çok güzel anlatıyorsun. Öyle güzel anlatıyorsun ki sanki önerdiğin şey bir seks işçisiyle birlikte olmak değilmiş gibi... Kabul edesim geliyor ama sonra..."
"Sonra ne? Sorun parası mı? Eğer öyleyse biliyorsun Chim, yardım edemeyeceğim bir şey değil."
"Saçmalama, dert edeceğim en son şey şu an para ayrıca niye böyle söyledin ki şimdi? İçime dert oldu bak... Bir de pahalı değildir, değil mi? Değil de."
"Öyle desem kabul edecek misin?"
"Taehyung ne kadar bu?!"
"Ödenmeyecek gibi değil." dedi ama bir görseniz, yalan söylerken gözleri gözlerim dışında her noktaya kaymıştı. Kaşlarım çatılıp ona inanmadığımı açıkça belli ettiğimde gözlerini devirdi. "Hallederriiiiz. Sen ilk önce şu işi bir kabul etmemeye bak, ne diyorsun şimdi? Tamam mı devam mı?"
Kesik bir nefes aldığımda, "Hâlâ emin değilim." diye söyledim. "Verecek bir cevabım henüz yok gibi ama olur da kabul etmezsem, yarın gelip haplarımı çöpe atıp siktir olup gidersin diye de korkmuyor değilim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
make me yours, jikook
Fanfictionsmut series, jikook | Jimin, dört günlük kızgınlığını dindirmesi için bir jigolo tutar.