7

98 8 2
                                    

Güzel bir sabahtı. Çiçekler açmıştı, hava güneşliydi, kuşlar ötüyordu. Güne iyi başlamak için mükemmel bir fırsattı ve Yixing de tam olarak bu fırsattan yararlanmak istemişti.

Güzelce giyindi, makyajını yaptı, kendini duruma olabildiğince güçlü bir şekilde hazırlamaya çalıştı. Ayakkabılarını giyip alt kata indi. Resmen etrafına ışık saçıyordu. Bu güzelliğin bir çok eksi getirisi de vardı tabi. Sosyal medyadan aldığı taciz mesajlarının haddi hesabı yoktu.

"Aman Tanrım," Junmyeon un buşp9 lafına güldü "Tekrar aşık oldum." daha sesli güldü.

"Alış verişe çıkmak istediğime karar verdim." Junmyeon Yixing'in dediğine güzelce gülümsedi. Eşinin olaylar karşısında bu kadar güçlü ve cesaretli durması çok hoşuna gitmişti. Yixing aslında eski hayatından dolayı içine kapanık biriydi ve bu junmyeon u şaşırtmıştı.

"Gelmemi ister misin?"

"Hayır, ne kadar tek başıma olursam o kadar söylentileri yalanlarım. Yani utandığımdan değil." derince nefes verdi ve boğazını temizledi. Seks işçiliği yapmış olmaktan utanmıyordu. Çünkü buna mecbur edilmişti. Zevkine yapmamıştı. Başka şansı yoktu. Ama şu zamanın dünyası buna hazır mıydı? İşte ondan emin değildi "Biliyorum." Junmyeon un dediğine sıcacık gülümsedi. Aşık olduğu adamın onu böyle tamamlıyor olması ve sürekli ona destek çıkıyor olması Yixing kalbini hep ısıtmıştı. Doğru adamla, doğru zamanda tanışmıştı.

*************************************************************

"Günaydın çiçeğim." Jongin anlık kafasını kaldırıp bir şey demeden siparişleri hazırlamaya devam etti. Bugün Başkandan izin aldığı için kafede duruyordu. Sehun'da bunu fırsat bilip Çiçeğinin gönlünü almak için en iyi fırsatın bu olduğu kanaatine varmıştı. Ama Jongin hiç oralı olmuyordu.

"Güzelim bir dinlesen ya 1 dakika sade-" Jongin Sehun'un lafının ortasında derin bir nefes alarak girdi "Park Chanyeol'ün ağabeyimle ne işi var Sehun?"

"Ben nereden bileyim ya?"

"Bana yalan söyleme." cheesecake keserkenki bıçağı aniden Sehun'a doğrulttu "Hem..." dedi ve sakince bıçağı indirdi.

"Neden sinirleneyim ki sana? Çıkmıyoruz, flörtte değiliz. Sadece görüşüyoruz." Biraz tripli konuştuktan sonra cheesecake i kesip tabağa koydu ve çatal çıkarıp kendi yemeye başaldı.

Sehunla Jongin konuşurken kafenin en arka taraflarındaki masalarından birinde Chanyeol ve Kyungsoo oturmuş birbirlerine bakıyorlardı.

"Hatırlıyorum. Her saniyesini." dedi Chanyeol en sonunda aralarındaki bu ölüm sessizliğe dayanamamıştı. Markette gördüğünden beri Kyungsoo'ya olanlar gibi onun da gözüne uyku girmemişti. Ama Kyungsoo, cidden çok güzeldi. Yuvarlak gözleri, esmer teni, dolgun dudakları. İnsanı ister istemez kendisine çekiyordu.

"Hatırlıyor musun?" Kyungsoo güldü. O günden sonra Chanyeol'ün adını bile hatırladığını düşünmüyordu açıkçası. O kadar sarhoştu ki, belki de o gün Kyungsoo'yu o her yerde gördüğü Güney Kore'de erkek Afrodit olarak anılan kocası Baekhyun zannetmişti. Kyungsoo'nun geçirdiği o zor zamanlarda onu mental olarak zorlayan nedenlerden biri de buydu.

Bebeğine hamileydi o zamanlar. Doktor sık sık yürüyüş yapmasını söylemişti. O da bu yüzden sık sık dışarı çıkıyor, yürüyüşünü yaptıktan sonra gidip bir kafeye oturup sakince kitabını okuyordu. Ama bir gün dışarı çıktığında kocaman pankartların üzerinde Park Holding CEO'su Park Chanyeol'ün yakın zamanda evleneceği haberleri asılmıştı. Dev ekranlarda bile bu pankartlar vardı ve Kyungsoo bunları görmekten kaçamamıştı.

The Boy In The Flowers | SekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin