⁰²

439 66 8
                                    

"demek bu yüzden o eve kimseyi sokmuyorsun?" jeno ayağındaki çorapları çıkarıp haechan'ın suratına fırlattı.

"iğrençsin jeno ve evet mark hyung bir gün gelirse diye o evi kimseye vermiyorum bazılarına o eve ödedikleri paranın iki katını bile verdim." haechan pijamasının iplerini düzeltti.

"ama donghyuck bu yaptığın çok saçma gelip gelmeyeceği belli olmayan biri için sencede abartılı değil mi bu yaptıkların?" jaemin haechan'ın yatağına uzanmış tavana bakıyordu. haklıydı jaemin, donghyuck'un böyle aptal şeyler yapması doğru değildi. ama içinden bir ses onu sürekli uyarıyordu. orası mark hyungunun evi kimse gelemez diyordu. ama mark hyungu daha gelmemişti yada gelmeyecekti  bunu yalnızca tanrı bilirdi. uçurtmanın olduğu dolabı açtı ve baktı.

'mark ve haechan sonsuza dek kardeş...'

gerçekten öyle miydi bilmiyordu fakat mark diğerlerinden farklıydı. onun ismini duyduğu anda midesi kasılıyor içinde heyecanlanmalar oluyordu. mark ona hem zehir hemde pan zehir gibi geliyordu.

ne garip değil mi en son 10 yıl önce gördüğün biri için bunları hissetmek? mark haechan'ın, haechan mark'ın çocukluğuydu. ne kadar zaman geçerse geçsin bu onlar için değişmezdi.

donghyuck'u düşüncelerinden ayıran şey yiyişen arkadaşlarıydı.

"ya rezil herifler bari burada yapmayın şunu ya!" elindeki yastıkları her ikisinede fırlattı. bazen haechan ikisini çekemiyordu çünkü normal değildiler sürekli bir yiyişme eylemi gerçekleştiriyorlardı.

"ama jaemin'in sözü vardı bana." jeno dudaklarını büzdü.

"ya of hyuck." jaemin ona fırlatılan yastığı ona geri fırlattığında haechan yüzünü buruşturdu.

"aman iyi be! ben balkona çıkıyorum çok ses yapmayın." dediği şey normalmiş gibi balkona çıkıp bahçesini incelemeye başladı donghyuck. kulağına dolan gitar sesi onu biraz afallatmadı değildi. sesin geldiği yöne baktığında minhyung ona bakarak gitar çalıyordu. evleri karşı karşıya olduğu için birbirlerinin yüzünü net görüyorlardı. minhyung küçük bir baş selamı verdiğinde donghyuck karşılık vermiş ardından bahçeyi incelemeye başlamıştı. bahçede bir şey eksikti fakat ne olduğunu anlamlandıramamıştı. minhyung bir şeylerin ters gittiğini hissetmiş gitar çalmayı bırakıp donghyuck'u izlemeye başlamıştı. donghyuck biraz daha bahçeyi incelediğinde eksik olan şeyin farkına varmış, hemen içeri girmişti. yiyişen ikiliye aldırmadan pijamalarını çıkarmış kısa kollu tişörtünü ve şortunu giymişti. 

"hey nereye?" jaemin jeno'yu iteleyip üzerini düzeltip hyuck'un yanına gelmişti.

"bisikletimi okulda unuttum siz iki zibidi yüzünden onu almaya gidiyorum." donghyuck telefonunu cebine attı.

"yarın gitsen güzel olmaz mı? hava karardı ve saat epey geç oldu." jeno'da kendine çeki düzen verdiğinde donghyuck ikiliye dik dik baktı.

"siz işinize devam etsenize hem ya bisikletim çalınırsa ya belki çalındı gidip bakmam lazım. o bisiklet benim için önemli bunu sizde biliyorsunuz." donghyuck için o bisiklet dedesinden kalmaydı. ölmeden bir hafta önce doğum gününde almıştı ona ve donghyuck onu gözü gibi koruyordu.

"bizde gelelim." jaemin üzerini çıkarmaya yeltendiğinde hyuck reddetti.

"ben giderim bir şey olursa da ararım telefonum açık."

"ama donghyuck-"

"hadi ama endişelenmeyin alıp geleceğim sorun olmayacak. annemi idare edin." diyerek odadan çıktı. ayakkabılarını giyip sokağa çıktığında derin nefes aldı. korkmuyor değildi ama bisikleti onun için önemliydi zaten hangi akılla unuttu ki o bisikleti okulda? müzik dinlemek adına elini kulaklığını almak için cebine soktu fakat kulaklık diğer şortunun cebinde kaldığı için cebinde yoktu.

"sorun yok donghyuck, hadi alalım şunu okuldan." bir yandan kendini cesaretlendirmeye çalışıyordu. okula vardığında sessiz adımlarla okulun bisiklet park etme yerine girdi. sessiz hareket ediyordu çünkü güvenliğe yakalanırsa kötü şeyler olabilirdi. cebinden telefonunu çıkarıp flaşını açtı malum hava karanlık etrafı pek iyi göremiyordu. biraz ilerledi arkasından çıtırtı seslerinin yaklaştığını duydu. adımlarını hızlandırdı yakalanmak istemiyordu. en sonunda bisikletini gördü. sapasağlam park ettiği yerde duruyordu. donghyuck heyecanla bisikletine yaklaşıp kilidini açtığında biri tarafından kolundan çekilip ağzı kapandı. donghyuck şokla ne olduğunu idrak etmeye çalışırken elindeki telefonun alındığını farketti. telefonun ışığı söndüğü anda tanıdık bir ses kulaklarına doldu.

"sakın donghyuck sakın sesini çıkarma yoksa yakalanırız." donghyuck heyecan şaşkınlık ve korkuyla kafasını hızlıca salladı.

bir süre sonra sesler kesildiğinde donghyuck kendini ileri çekti ve onu tutan kişiye baktı.

"sunbaenim? ne işin var burada en son balkonda gitar çalmıyor muydun?"

mark üzerini düzeltti ve ona şaşkınca bakan esmer tene baktı.

"benim olduğumu nereden anladın donghyuck?"

"sesinizden, hafızam kuvvetlidir."

mark düşünüyordu bir insan hiç mi değişmezdi?
değişmiyor demek ki diye düşündü haechan'ı hep aynıydı tıpkı bıraktığı gibiydi.

onu bisikletine binerken gördüğünde derin nefes aldı.

"ee sunbaenim gelmiyor musunuz?"

"geliyorum hyuck."

donghyuck bisikletine binip yavaş yavaş ilerlediğinde minhyung'da onu hızlı adımlarla takip ediyordu.

"donghyuck." sesini normal tutmaya çalışıyordu minhyung çünkü heyecanlıydı.

"evet?" donghyuck yola odaklı ilerliyordu başka yapacak şeyi yoktu.

"o ev... neden o eve yani benim yaşadığım eve kimseyi sokmuyorsun? hakkında bir şeyler duydum,"deli" gibi."

donghyuck nefes verdi bunu bir yabancıya anlatıp anlatmama konusunda kararsızdı.

"belki.. daha sonra sen o evden çıktığında."

göğsündeki kolyeye baktı ve gülümsedi.

"geldik, zaten iyi geceler sunbaenim." donghyuck bisikletiyle evine doğru gitti.

"haechan-ah çok az kaldı, kavuşmamıza çok az kaldı güneşim."

.

zırttırıbuttan bolumlerden biri sa

jekyll :: markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin