1906
Bomboş bir his. Bunu nasıl açıklayabilirim emin değilim. Bir saat önce her bir köşesi dolu olan evde yine Doyoung ve benden başkası kalmamış. İçkiler, ufak atıştırmalar, kartlar, jetonlar her bir yanda. Doyoung pantolon askılarını iki yanına indirmiş masanın üzerinde oturuyor. Başı ellerinin üzerinde, sandalyenin üzerine basıyor. Bana anlatacak çok şeyi var onunda bunları topladığını biliyorum. Ancak şimdi başka bir meselemiz var. Oturduğum yerden kalkıp ona doğru adımlıyorum. Başını elleri arasından kaldırıp hafif bir gülümsemeyle bana çeviriyor. Perdelerin hepsi kapalı, ışıklarında yarısı. Önce ayaklarının altındaki sandalyeyi çekiyorum. Boşa düşen bacaklarının arasına yerleşiyorum. Yüzündeki bilmiş gülüş bana kafayı yediriyor. Uzanıp boynumdaki papyonu çözüyor. Elleri çıldırtıcı bir biçimde göğsümde geziniyor. Uzanıp alt dudağını dudaklarımın arasına alıyorum. Çekiştirip geri bıraktığımda boynumdan yakaladığı gibi geri kendine çekiyor beni. Bu sefer kendi bir öpücük başlatıyor. Bu öpücükleri onlarca öpücük takip ediyor. Ritim tutmuş gibi önce birleşip ardından ayrılıyoruz. Bunu tekrar birleşişimiz takip ediyor. Beynim kocaman bir lapaya dönmüş. Kafamın içinde ondan başka hiçbir şey yok. Doyoung, Kim Doyoung diye bağırıyorum. Zihnimde evrene. Sesim evrenin ötesine ulaşıyor. Sonra kollarını boynuma sabitleyip sıkıntılı bir nefes veriyor.
"O, kaçakçılardan. Düşmanımız gibi düşün." General Kun'un eşi Hanna'dan bahsettiğini biliyorum. Doyoung'un tanıdığı insan sayısı sahiden beni her zaman olduğu gibi yine çok şaşırtıyor.
"Sana aile mesleğimin mezar soygunculuğu olduğunu söylemiştim. Onlar ise bizim çıkardıklarımızı çalıyorlar." Gözlerime bakıyor uzunca bir süre. Her şeyi anlamam için bana biraz süre veriyor. Birde sanırım beni izlemekten zevk alıyor.
"Yani diyorsun ki ya general Kun'u kullanmak için onunla evli ya da general Kun'da bu işin içinde. Aradıkları şey elimizdeki parşömenler mi?" Dudaklarını büzüyor omuzları yavaşça havaya kalkıyor.
"Bunu bilemem Jaehyun, Hanna'nın çok iyi bir eğitimi olduğuna hatta benimkinden daha iyi bir eğitimi olduğuna eminim. Belkide yeniden azman parmağı için geldi." Kaşlarım çatılıyor yavaşça. Dediği şeyler sahiden zor mu yoksa ben mi anlamakta zorlanıyorum bilmiyorum.
"Ah sana bunu göstermeliyim tepkini sahiden merak ediyorum."
"Neden bana güveniyorsun Doyoung?" Ayağı havada kalıyor. Olduğu yerde çivilenmiş gibi. Ardını dönmüyor bana. Güzel yüzünü göstermiyor bana. Oysa her şey dudaklarımın arasından döküldü bir anlığına. Ona kötülük yapacağımdan ya da başka bir şeyden değil. Bana güvenmeyebilirdi.
"Sana bir fenalık yapabilirim-"
"Yapmazsın Jaehyun. Senden bana hiçbir kötülük gelmez. En fazla öpmezsin beni, kalbimi kırarsın ama canımı, ölmeyeceğimi bilsen bile kendi canından çok sakınırsın." O sıra bana dönüyor. Doyoung'u ilk kez gözleri dolu görüyorum. Bir iki adım derken yanımda bitiyor. Canım çekiliyor, içim gidiyor. İşaret parmağıyla önce kendi göğsüne ardından benim göğsüme üç kez vururken yavaşça gülümseyip gözlerini gözlerime kilitliyor.
"Sen bensin çünkü, burada ne varsa burada da o var. Eksiği yok." İstemsizce yüzüme bir tebessüm yerleşiyor. Doyoung, uzaktan izlediğim en büyük merakım. En büyük günahım, en büyük sığınağım. Aylar oldu, yanıma döneli yeniden beni öpeli aylar oldu. Her şey değişti. Geçmişi unuttum, buraya bu sene gelmişte öyle tanışmışız gibi hissettim. Bedenine hiç dokunmamışım, hiç bir olmamışız gibi.
"Pekala göstereceğim şeyi gördüğünde şok olacaksın." Yeniden elimi kavrıyor. Bu sefer onu takip ediyorum. Gizli odaya değilde mahzenlere iniyoruz. Bu evin mahzeni olduğunu şu an öğreniyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş İmparatorluğu: MU • dojae
Historia CortaBinlerce yıl önce herkesin efsane sandığı Mu imparatorluğunda işlenen ve kayda geçmiş seri cinayetler, 1906 yılında azılı bir katil tarafından tekrarlanmaya başlamıştır.