(final)

170 28 35
                                    

128. Güneş Yılı

Şimdiye kadar güneşin tanrısı olduğumu söyledi herkes. Ben uyandığımda günün ışıdığını, mutluluk saçtığımda ekinlerin açılıp saçıldığını söylediler. Ancak şimdi uyanığım buna rağmen krallığın üzerinde koca bir is var. Güneş Sicheng'la birlikte kaybolmuş, ekinlerin canı ve kanı yok. Yaşıyor muyum bilmiyorum. Ciğerlerime nefes çekiyorum ardından veriyorum ancak yutkunamıyorum. Canım yok. Kaybolmuş gibiyim. Ancak buradayım işte. Yabancı bir yerde değil. Odamdayım. Daha birkaç gün önce onunla birlikte yattığım, onu sevdiğim, bedeninin her bir köşesine öpücüklerimi bıraktığım yatağımdayım. Ancak o yok. Oysa ne çok yakışırdı bu altın işlemeli ağır örtülerin arasına. Parıl parıl parlardı, altınlardan mücevherlerden daha çok cezbederdi bakanı. Şimdiyse o yok. Dokunmaya kıyamadığım güzel yüzünü götürdüler benden uzağa. Yatağımdayım, birkaç gün önce onunla kahvaltı yaptığım o yerdeyim ancak canım yok.

"Yüce Ra, ne olur bir şeyler yiyin artık." Karşımda birisi var. Yalvarıyor bana ancak görmüyorum onu. Sicheng'dan başkasında gözüm yok, algılayamıyorum kimseyi.

"Vezir Sicheng'a söyle yanıma gelsin." Sesim zar zor çıkıyor, yemin ederim halim yok. Karşımdaki adam ise bir şey söyleyemiyor. Ağlıyor ancak ben farkında değilim.

"Majesteleri ne olur biraz yiyin, hasta düşmenizden endişe duyuyorum." Kim olduğunu bilmediğim adam hala başımda bana yalvarıyor. Sicheng olsa tanırdı onu hemen ama ben tanımıyorum. Ciğerlerime nefes çekemiyorum, sönmüşler.

"Majesteleri biliyorum, her şeyin farkındayım. Zorluğunu tahmin bile edemem ancak sizi böyle görmek istemezdi vezirimiz. Yalvarıyorum size." Her şeyin o farkında. Onda olan gönlümün farkında.

Sicheng olmadığına göre o zaman gönülsüz mü kaldım ben? Götürdü mü yüreğimi kendiyle birlikte?

"Pekala efendim affınıza sığınıyorum vakti değil ancak beni götürebilirler her an. Bunu söylemem gerekiyor, vezir Sicheng'ın odasında bunları buldum. Odayı boşaltıyorlardı. Gizlice almak zorunda kaldım." Avuçlarımın arasına bir çift bileklik koyuyor. Ben zaten kendimde değilim söylediği hiçbir şeyi anlamıyorum ancak o önemli bir şeyi anlamamı bekliyormuş gibi bakıyor gözlerime.

"O sabah odayı temizleyenlerin arasında bende vardım. Bunların birini vezir Sicheng'ın yatağında diğerini masasının üzerinde buldum. Eşyalarını bir daha çıkarmamak üz..." Bir şeyler söylemeye devam ediyor karşımdaki adam. Duymuyorum, bu bileklikleri tanıyorum. Karina'nın anneme hediye ettiği bileklikler. Ancak Sicheng'ın odasında ne aradığını anlamıyorum. Başım dönüyor, düşünmeye çalışıyorum o sıra ise her şey aklıma dolmaya başlıyor. Pazar yerinde bulunan bileklik diyor Sicheng zihnimin bir köşesinde. Cinayetlerle eşleştirip eşleştiremeyeceğini bilmediğini söylüyor. Şimdiyse cansız güzelim bedeninin yanından diğer eşi çıkıyor.

İşte o an anlıyorum. Büyük terasta yanımda olmayan tek kişinin annem olduğunu. En kıdemli askeri birliğin onun emrinde olduğunu. Her bir cinayette onun parmağı olduğunu.

"Ra'yı almaya geliyorlar derhal çıkart onu buradan." Kapı aceleyle açıldığında ikimizinde bakışları o yöne dönüyor. Askerlerden biri koşarak odama giriyor. Terlemiş ve oldukça aceleci. Önümdeki askere sesleniyor. Onun gözleri anında irice açılıyor. Şimdi tanıyorum onu. Bu ikisi Sicheng'ın her daim yanında olan elleriyle büyüttüğü öğrencileri.

"Kraliçe, Ra'yı öldürtmeye asker göndermiş vaktimiz yok." Kapıyı kilitliyor. Köşede duran silahlarımın hepsini hızla üzerime geçiriyor. Sicheng yok. Kaçabileceğim bir yerde yok.

Güneş İmparatorluğu: MU • dojaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin