Sınava girdim ve sonra kendime biraz vakit verdim.
O yaz tatilimde birlikte vakit geçirdik. Bana alkolün ne olduğunu öğretti. Birlikte içiyorduk ama ailem bu durumdan haberdar değildi. Sarhoş olmamaya özen göstermem gerekliydi. Evde ayık rolü yapmaya çalışsam da abimin durumu anladığını anlamıştım.
Tercih zamanları geldiğinde ne olmak istediğime karar vermem gerekiyordu.
Türkçe öğretmenliğini, tercih listesini doldurmak için yazmıştım ama tutmuştu. Üstelik İstanbul'daydı. Her İstanbul'da başlamamasına rağmen İstanbul'da biten dizi gibi benim de gitme vaktim gelmişti.
Babam bana yardımcı olacağını söylediğinde mutlu olmuştum. Belki de benden kurtulmak istiyordu. Ama yine de iyi bir yer kazandığım için mutluydu. Tercihlerin açıklandığı günün akşamı güzel bir çilingir sofrası kurmuştuk. O akşam, babamın her akşam içtiği rakıdan bir kadeh içmiştim ama tadını beğenmediğim için bir kadehle kaldı.
Zaman geçiyordu ve benim yurt başvurum kabul olmuştu. Kadıköy'e gidiyordum. Eşyalarımı toplayıp otobüse bindiğimde babamın ağladığını gördüm. Tüm yolculuk zaman zaman ağlamalarımla geçti. Muavin benimle ilgilenmişti.
Bir telaştan sonra nihayet okuluma başlamıştım. Burada yeni bir ortamdaydım ve geçmişimi istediğim gibi yazma özgürlüğüm vardı. İstediğim kişi olabilirdim. Bir kızla tanıştık ve hemen arkadaş olduk. Ağırbaşlı bir kızdı ve zekiydi de. Kampüste benimle ilgilenen çocukları benden önce farkediyordu.
Ben taşındıktan sonra sevgilim farklı ruh hallerine girmeye başladı.
Kendisi bir yer kazanamamış ve sanayideki amcasının yanına girmişti. Beni deli gibi seven ve değer veren kişi gitmişti ve yerine kıskanç, şüpheci biri gelmişti. Sürekli benim onu aldatmamdan suçluyordu ve bana güveninin olmadığını açık açık belli ediyordu. Ben de çok geçmeden bu ilişkiyi bitirdim.
Artık gönüş işlerinde önüme bakmam gerekliydi. Ayrıca üniversite hayatına ve İstanbul'a alışmam gerekiyordu.
Kaldığım odada 4 kız birlikteydik. İkisi tanışıyordu ama ben ve diğeri yabancıydı. Çok geçmeden onlarla da anlaşabildim. Birlikte zaman geçiriyorduk.
Derken babamın sağlığının kötüye gittiğini öğrendim.
Yıllardır sigara içtiğinden akciğer kanseri olmuştu. Ama ihtiyar babam bunu kaldırabilecek güçte değildi. Abimden onu hastaneye yatırdıklarını öğrendim. Gelmemin gerek olmadını ve onunla ilgilendiğini, benim okula devam etmem gerektiğini söyledi.
Şubat ayında babamı toprağa verdik.
Antalya'ya gittiğimde abimi perişan halde gördüm. Annem de cenazeye gelmişti. Soğuk bir ayaz ve göz yaşları eşliğinde babamı uğurladık.
Eve geldiğimizde kimse konuşamadı. Komşularımız bizim için mevlid okuttular. Yaşlı annemin bunu yapmaya gücü yoktu. Komşularımızın hakkını gerçekten ödeyemeyiz. Babamdan sonra da bize çok yardımcı oldular.
Cenaze günü eve geldiğimizde annem unutamadığım bir şey söyledi:
"Ondan ayrılıp da üzmeye değer bir adam değildi. Ben onu hak edemedim."
Annem hala babamı seviyordu demek ki. Öyleyse neden bunları yaşadıklarını sormak istedim ama yapamadım. Onu böyle gözyaşları içinde görünce daha da suçlarcasına konuşmak istemedim.
Annemi bir daha asla gülerken göremedim. Sürekli üzgündü. Elinden bir iş gelmez oldu. Zamanla daha da zayıfladı. Yemesi için zorlasak da bir lokma zorla yer sonra bir daha yemeğe elini sürmezdi. Ben İstanbul'a geri döndüğümde annemin de hastalanıp yatağa düştüğünü öğrendim. Komşular ilgilendiği için benim geri gitmeme gerek kalmadı.
Okul hayatı güzel gidiyordu. Kendime üniversite kütüphanesinde iş bulmuştum ve orada güzel vakit geçirebiliyordum. Annemin durumu canımı sıkıyordu ama iyileştiğinin ve ayaklandığının haberini aldıkça ben de ondan güç alıyordum. Yaz geldiğinde ve havalar ısındığında artık ben de dışarı çıkabiliyordum.
Ama annem de yaşamaktan yorulmuştu sanırım. Belki de babamı çok özlemişti, bilemiyorum.
Abim bir sabah uyandığında annemin banyoda kendini astığı bedenini bulmuş. Yanında da bir not.
"Beni affedin çocuklar."
Nasıl affedebilirdim? Bizi yok sayıp babamın yanına gitmek bu kadar önemli miydi onun için? Zaten önce babamı sonra bizi bırakıp gittikten sonra, tam ona kavuşmuşken tekrar terk etmesi affedilir miydi? Ne kadar geçerse geçsin, annemi asla affedemedim.
O yaz zehir gibi geçti. Şubatta babam ve temmuzda annemi kaybetmiş olmak bana ağır gelmişti. Aynı odada kaldığım kızlar bana destek çıktılar. Ailemin yasını birlikte tuttuk. Beni kafamı dağıtmak için dışarı çıkardılar, gezdirdiler. Onlar olmasa bu dönemi nasıl atlatacağımı bilmiyorum. Ancak ne yaparlarsa yapsalar hiçbir şey ailemin acısını dindirmeme yetmezdi. Bu kelimelerle anlatılamaz bir duyguydu.
Abim mezun olmuş ve hemen iş bulmuştu. Babamdan kalan devletin verdiği maaşı bana bırakmıştı. Hem çalışarak hem de babamdan kalan maaşla geçiniyordum. Ama artık yurtta kalmak istemiyordum. Oda arkadaşlarımdan ikisi mezun olup ayrıldılar. Yurdun konforu çok iyi değildi. O yüzden küçük de olsa bir apartman dairesi tutma niyetindeydim.
Zaman zaman ağlıyordum sürekli annem ve babamla geçirdiğim güzel zamanları hatırlıyor kendi kendimi daha çok üzüyordum. Kötü zamanlarımda beni reddettikleri için bir yandan kızıyor bir yandan da kıyamıyordum. Değer miydi? Beni yalnız bırakmaya değer miydi? Bilemiyorum. Ben kızıma öyle davranmazdım ama sanırım fazla geri kafalı oldukları için yaptıkları onlara doğru gelmiştir.
Bir gün kafelerden birinde tek başıma oturuyordum. Artık kalkma vaktim gelmişti ve toparlanıp ayağa kalktım. Benim karşımdaki masada üç kız oturuyordu. Ama benim için tüm dünyada o an bir kişi vardı...
Karamel, dalgalı saçları çok güzel dökülüyordu omuzlarından aşağı. Yüzündeki gülümseme de paha biçilmez. Güzel dudaklarını tatlı pembe bir rujla boyamıştı ve yüzündeki makyajın kalanı dudağındaki pembeye uygun şekilde masum ve sadeydi. Dizlerim boşaldı ve kalktığım yere geri oturdum.
Bu yıllar önce ailemin öğrenip aramıza girdiği kızdı...
Şapşallaşmıştım. Kalbim eski, unuttuğum bir hisle attı. İmkansız gibi gelmişti. O olamazdı. Ama emimdim. Sesinin tınısı değişmiş olsa da unutamayacağım bir melodiydi. Kaç dakika onu öyle seyrettim bilemiyorum ama toparlanıp yanına gitmek içi hayaller kuruyordum. Her şeyi unutmuştum.
Toparlanıp ayağa kalktım ve yanına doğru yürüdüm. Kalbim öylesine atıyordu ki tüm kafe duyacak diye korktum. Yanına vardığımda beni farketmedi. Hafifçe seslendim.
"Dilara?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bayrağımızı Sallayalım
Художественная проза"Hiç birinin kalbine aşık oldunuz mu? Ben oldum. Karşımdaki kişinin cinsiyetini önemsemeden o kişiyi sevmeyi öğrendim."