Bir gün o gitti.
Ailesi öğrenmişti.
Sadece 3 gün sevgili olmuştuk. Ondan önce geçen tüm zaman flörtle geçmişti. O bana alışmıştı, ben de ona. Doğum günüme 1 hafta kala gitti.
Çok bekledim o bir haftayı.
Ama gelmiyordu. Aileme durumdan bahsetmem imkansızdı. Her ne kadar LGBT'li insanlara saygı duysalar da bunu söylemek öyle kolay bir şey değildi. O doğum günüm geldiğinde ailem ve akrabalarım kutlama yapmak istemişti.
Ama ben o doğum gününü kuru bir pastayla geçirmeyi tercih ettim.
Çünkü biliyordum: hiçbir şey beni mutlu edemezdi. Sevdiğim kızla bağlantılarım kopmuştu ve bu nedenle kalbimdeki boşluk tekrar gün yüzüne çıkmıştı.
Ben sevilmek istemiştim.
O yaşıma kadar çocukluk edip evimdeki sevgiyi önemsemeden, "sevgi"yi dışarıda aradım. Yaşıtlarıma göre daha olgundum ve bu yüzden arkadaş olunacak bir kızdım.
Ancak onun sevgisini gördüğümde büyülenmiştim. Adeta rüyadaydım. Ve aramızda bir ekranın olması beni kahrediyordu. Onu canlı olarak görmek bile yeterken, şimdi haberini dahi alamaz olmuştum.
Bir huyum vardı. Belki de alışkanlık demem daha doğrudur.
8.sınıfta başladığım jiletle kollarımı kesme alışkanlığıma geri dönmüştüm. Onunla konuştuğum vakit boyunca -yaklaşık 1 ay kadar- hiç ihtiyacım olmamıştı.
Ancak onu kendime aşık etmek istemiştim. Ve benim yüzümden ailesi öğrenmiş oldu.
Ben de dayanamayıp iki kolumu da yara izleriyle doldurmuştum.
Hayatın karamsar tarafından bakmaya alışmıştım ve genelde kendi kendimi üzme huyum vardır. Bazen suçu kendimde arardım. Bazen de başkalarına ses çıkaramadığım için kendimi suçlu sayardım. Her türlü cezalandırılmam gerekiyordu.
Çünkü ben çocukken de hata yaptığımda cezalandırılırdım.
Kendimce verdiğim cezayı ailem fark ettiğinde her şey berbat oldu.
Onlara bir kızdan hoşlandığımı söylemek zorunda kalmıştım ve benim bu kez diğer insanlarla olan bağlantım koptu.
Artık hayatın anlamı kalmamıştı.
En azından benim için.
Ancak elimden gelen bir şey yoktu. Tek yaptığım sadece ağlamaktı. O dönem 5 kilo verdim ve vücudumdaki tüm suyu kullanırcasına sadece ağlıyordum.
Ailem ona aşık olduğumu kabul etmiyorlardı. İşte o zaman ailemin samimiyetine güvenemez oldum. "Madem LGBT'ye saygınız varsa neden beni kabul edemiyorsunuz?" diye sorup duruyordum içimden. Ailem benden tiksindi ama sokağa da atamazlardı.
Bu yüzden ben artık görünmez olmuştum onlar için.
Annem yemek pişirdiğinde ondan yerdim ve ev işi yapmamı söylediğinde yapardım. Ailemle tüm diyaloğum bu kadardı ki o da sadece annem ile. Yıllarca benimle düzgün konuşmadılar. Yanlarında bir evcil hayvandan başka farkım kalmamıştı. Sadece sevilmeyen bir evcil hayvan.
Ama tüm o hakaretlere ve görmezden gelinmelere rağmen kalbim hala onun adıyla çarpıyordu.
Annem bazen onun beni unuttuğunu söylerdi. Ama buna asla inanmak istemedim. Hissediyordum. O da beni unutmamıştı.
Ancak ailemin bana yaptığı baskıdan sonra yaşamak bile çok saçma geliyordu. Bu hayatı daha hak eden biri almalıydı.
Aylar sonra kuzenimle ilk kez gezmek için dışarı çıktığımızda karşıdan karşıya geçerken sürekli beni kontrol ediyordu. Dikkatsiz olduğumu söyleyip duruyordu ama ben bilerek arabaların önüne atlıyordum. Belki bir tanesi bana çarpar diye...
Ama her ölmek istediğimi aklımdan geçirdiğimde onunla buluşma hayallerlerim bana mani oldu.
İçimden bir ses sürekli "Her şey iyi olacak." dese de ben sürekli hayatımı sonlandırmak istiyordum. Her akşam ona bir şey olur da haberlere çıkar diye haber izliyordum. Gün içinde kimse önemsemese de gülümsüyor ama dayanamadığım zamanlar banyoda yere çöküp gözyaşlarımı salıyordum.
Bu şekilde aylar geçiyordu.
Başka birine aşık olmak istedim ama başaramadım.
Kendimi kandırmaya devam ettim. İlk cinsel ilişkimi başka bir erkekle yaşadım. Ve daha reşit bile değildim. Ama umurumda değildi artık. Sürekli iyi olan derslerim düşüyordu. Ufak tefek şansızlıklar bile beni buluyordu.
En kötüsü de teselli verecek kimsem yoktu.
Uyku düzenim dağılmıştı. Geceleri uyuyamıyor, uyusam da ailemle ilgili kabuslar görüp uyanıyordum ve sadece 2-3 saat uykuyla günü geçiriyordum.
Yine gözyaşları içinde uyandığımda kendi kendime sarılıyor ve kendi saçımı kendim okşuyordum. İçimdeki boşluk gün geçtikçe büyüyordu ve nefes almamı zorlaştırıyordu.
O zamana kadar 10 kilo vermiştim bile. Saçlarımın ve yüzümün rengi solmuştu. Ailem benimle ilgilenmiyordu ve kimse tarafından sevilmiyordum. Bir arkadaşım da yoktu.
Neden daha fazla yaşayım ki?
Evde yalnız kaldığım bir zaman yoktu. O yüzden başka bir yerde bu dileğimi yerine getirmeliydim. Evden alabildiğim kadar hap aldım ve okula gittim.
Derste tuvalete gitmek için izin istedim ve gittim.
Artık zamanı gelmişti.
Benim için son burasıydı.
Yanımda bir not vardı. Hala söylemek istediklerim vardı. Ölemezdim ama söyleyeceklerimi dinleyecek kimsem yoktu.
"Lütfen ona, onu beklediğimi söyleyin."
Nota başka bir şey yazmadan yaklaşık 10-15 tane hapı muslukta akan suyla birlikte yuttum.
Bu hayata 17 yıl dayanmış olmak hem korkaklık hem de eziklik gibi görünebilir. Daha yaşayacağım çok şey olduğunu bilsem de artık bir ümidim kalmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bayrağımızı Sallayalım
Genel Kurgu"Hiç birinin kalbine aşık oldunuz mu? Ben oldum. Karşımdaki kişinin cinsiyetini önemsemeden o kişiyi sevmeyi öğrendim."