Başını kaldırıp göz göze geldiğimizde ağzı açık kaldı. Beni tanımıştı. Kesinlikle oydu.
"Biraz konuşabilir miyiz?"
Hiçbir şey söylemeden, eşyalarını orada bıraktı ve dışarı çıktık. Kalbim boğazımda atıyordu, ellerim titriyordu. Gözlerim dolmuştu ve ben yaşların akmasına engel olamıyordum. O da benden iyi halde değildi. İkimiz de birbirimize sarıldık. O sıra dizlerimiz boşaldı ve yere düştük. Küçük çocuklar gibi ağlıyorduk. O da beni unutmamıştı.
Onca ilişkime rağmen hiçbirine bu kadar yakın hissetmemiştim. Aşk bu olmalıydı. Onu bulmaktan daha güzel olan onun hala beni sevmesini bilmekti.
O güzel, özene bezene yaptığı makyajı yüzüne dağılmıştı. Birbirimizi bulmanın verdiği heyecanla o günkü planlarımızı iptal edip gece yarısına kadar yaşadıklarımızı anlattık. Annem ve babamı duyunca benimle birlikte ağladı. O da ailesinden çekmiş baya.
Ancak sokakta rahat olamayacağımızdan onun evine gittik. O benden daha varlıklı bir ailenin kızıydı. Bu yüzden hemen eve çıkabilmişti.
Ama ondan çok utanıyordum.
Onu unutmaya çalıştığım için onca uğraşım... Bu ben değildim. Ben sadece acımı unutmak istemiştim. Ona yaşadığım her şeyi anlattım. Öğretmenden bile kimseye bahsetmemiştim ama ona anlattım. Yüzsüz gibi.
Ama o yine de benden tiksinmedi.
İşte ben buna aşıktım. Beni olduğum gibi kabul eden ve yaptığım şeyleri anlayan bir kalp. Ben bu kalbe aşıktım ve o beni yine yanıltmadı.
O da benden sonra başkalarıyla sevgili olmuş ama kimseyle yatmamış. Ben bu kızı haketmiyordum. Ona göre fazla kirliydim. Ama o, o kadar yüce gönüllüydü ki beni reddetmedi. Belki de çok aşıktı.
Biraz görüşmeye devam ettikten sonra yanına taşınmamı istediği söyledi. Ben de düşünmeden kabul ettim. Kirayı paylaşacaktık ve ev işlerini sırayla yapacaktık. Cennetteydim sanki ve meleğim bile vardı. Hem iki sevgili hem iki kız kardeş gibi yaşıyorduk.
Sürekli ona hediyeler alıyor ve şımartıyordum. Onun mutluluğu benim yaşama sebebim olup çıktı. Abim bu durumu asla öğrenmeyecekti.
O da beni şımartmaktan hiç çekinmiyordu. Birlikte gül gibi yaşıyorduk. Hayatımın ikinci altın çağındaydım. Ailemin acısını onunla unutabiliyordum. Birlikte aynı yatakta uyumak, her gece alnına bir öpücük kondurmak o kadar güzeldi ki.
Bir gün eve biraz geç geldim. Beni hiç beklemediğim bir şekilde karşıladı. Çok açık giyinmişti ve alkol kokuyordu. Ne yaptığını anlayamadan beni yatağa götürdü. Onun sarhoşluğundan yararlanmak istemedim. Üstelik bunu hatırlamasını istiyordum. Bu yüzden sadece uyuduk.
Ertesi gün yaptığından çok utanmıştı. Benimle tek kelime kuramıyordu ve ben de onu daha çok utandırıyordum. O kızaran sevimli yüzünü görmek dünyalara bedeldi.
Birkaç hafta sonra -bu kez ayıkken- tekrar beni yatağa davet etti. Bu kez teklifini reddedemezdim.
Hayat buydu. Sonunda yüzüme gülmüştü.
Ta ki yakalanana kadar.
Kütüphanenin kuytu bir tarafında kucağıma oturmuştu. Zaten ufak ve zayıf bir kızdı bu yüzden tüy kadar hafifti. Ama internette saçlarımızın yüzümüzü kapattığı bir fotoğrafımızı görünce başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Fotoğraftan öpüştüğümüz anlaşılıyordu. Biri bizi orda görmüş olmalıydı.
Yine de bir gün ortaya çıkacağını biliyorduk. Bu yüzden çabuk toparlandık. Arkadaş çevremizde bazı değişimler oldu. Hakkımızda konuşmalar iki ay kadar sürdü. Ama sonra insanlar yavaş yavaş unutmaya başladılar. Neyse ki artık arkadaşlarımız arasında el ele tutuşabiliyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bayrağımızı Sallayalım
General Fiction"Hiç birinin kalbine aşık oldunuz mu? Ben oldum. Karşımdaki kişinin cinsiyetini önemsemeden o kişiyi sevmeyi öğrendim."