Bölüm-1/Çimen gözler

44 10 5
                                    

"Yemin ederim bu kızı tebrik ederim bu sefer çok güzel bir yere gelmiş ya!"
Dedi neşeli bir tavırla Didim'in denize çıkan sokaklarında yürürken Demir. En yakın arkadaşı olan kardeşim dediği Ali'de cevabından emin olduğu soruyu artık Demir'in ağzından da duymak için tekrar sordu
Ali:
"Sen buraya Ece için geldin değil mi? Oğlum artık Ece'yi sevdiğini itiraf et kendini perişan ettin geçen yıl da tatil yerimizi sen seçtin ve ne hikmetse orası da Ece'nin çalıştığı tatil köyüydü."
Bunu duyan Demir biraz sinirli bir tavırla Aykut Elmas gibi
Demir:
"Salağ salağ konuşma beğğ!"
Sonra yine düşünmeden konuşmaya başladı
"Hem sen aşk acısı çekmiyor muydun lan! Ne bu neşe?"
Bu sözler Ali'nin kalbine ok gibi saplandı gözleri dolacaktı. Bunu istemediği için bakışlarını göğe uzattı. O an hatasını anlayan Demir "Ulan ben ne bok yedim!" dercesine önce Ali'ye sonra etrafa baktı ve bulundukları sokakta hemen yanlarında bulunan büyük çiftlik evinin duvarlarının üstünden yere sarkan dallarında kırmızı kırmızı vişneler olan ağacı gördü sonra hemen atıldı.
Demir:
"Aaaa vişne, ağaç, meyve Aaaaa!" Diye haykırdı.
Ali:
"Niye salak gibi bağırıyorsun, Hayatında ilk defa mı gördün?" Dedi
Demir:
"Ayyyyyyy kanks bana biraz meyve topla lütfen lütfen ayyy canım çekiyor ayyyyyyy!"
Diye bağırmaya başladı
Ali:
"Gerizekalı ağaç benim mi nerden toplayayım sanki ağaç benim puşta bak!" Demir son derece sahte bir entelektüel tavırla
Demir:
"Aaaaaaaaaaaaaa bak yaaaaaaa hiç yakıştıramadım bu küfürler ne böyle efendim ayrıca Ali bey ben size ağaç sizin mi diye sormadım toplayın diye rica ettim."
Ali artık biraz sinirlenerek :
"Lan ağaç benim mi çalayım mı ne istiyon benden?"
Demir yine aynı tavırla bir bardak su ister gibi :
"Çalın efendim istirham ediyorum."
Ali'nin bakışlarını görünce
Demir:
"Ali bey neden öyle bakıyorsunuz artık şunları çalar mısınız yeter artık yeter buramıza kadar geldi nedir bu be!" Diye söylenmeye başladı
Ali bir gerizekalıya bakar gibi
Ali:
"Pardon sayın gerizekalı bey ben bu ağaca nasıl çıkayım acaba?"diye burnundan solur gibi söylendi.
Demir:
"Bak bak bak benim bu omuzları görüyor musun ne kadar geniş ne kadar büyük her kızın başını koyup uyumak isteyeceği bir yer."
Dedi egoist bir havayla sonra yine düşünmeden konuşmaya başladı
"Ece hanım hariç o benden nefret ediyor. Sanki anasını babasını öldürdüm gibi ayyy yine sinirlendim!" Ali'nin alaycı bakışlarını görünce
"Yanlış anlaşılmasın Ali bey Ben Ece hanımdan hoşlanmıyorum!" Dedi buna karşılık Ali aynı Alaycı tavırla
Ali:
"Demir bey ben zaten öyle bir şey demedim dedi."
Demir:
"Hayır yani yine götünüzden uyduracak gibi bakıyorsunuz da onun için dedim Ali bey. Neyse ne diyorduk omuzlar diyorduk buyrun çıkın efendim."
Ali göğe bakıp yardım ister gibi ya sabır çekip

Demir'in cılız omuzlarına tırmanmaya çalıştı ve en sonunda tırmandı. Birkaç meyve toplamaya başladı.

Meyve topladıkları ağacın sahibinin Hatta çiftliğin sahibinin çimen gözleri evin önünde vişne ağacının orada bir hareketlilik fark etti ve kapının önüne doğru yürümeye başladı yine Ayten teyzenin oğlu Tuğrul laf dinlememiş ağaca dadanmıştı halbuki o kadar da uyarmıştı canın çekerse gel bizden izin al diye kendisi toplayamıyordu zaten bütün dalları kırıyordu. Amacı neydi ona güzel bir ders vermeli diye düşündü çünkü bu sefer arkadaşlarını da yanında getirmişti galiba. Gözlüklerinin ardından görünen çimen gözlerin, beyaz tenin, uzun boyun ve kumral kıvırcık saçların sahibi Hira bu düşüncelerin de sahibi olduğu için Duvarın yanından sopayı aldı yavaşça kapıya doğru yürümeye devam etti. Tuğrul'a bir ders vermenin vakti gelmişti ona göre ve artık kapının oraya geldiğinde siniri ve öfkesi
Hira:
"N'apıyorsunuz yine siz?!" Diye cırtlak sesle dışarı fırlamıştı. Elindeki sopayı önce zaten bağırışından dolayı ödü kopan Demir'in kendisine göre geniş ve güçlü ama görünüşe göre çelimsiz ve küçük omuzlarına vurdu. Demir acıyla önce haykırdı sonra Ali'nin ayaklarını omuzlarından itip koşmaya başladı. Ali ise aşağıdan aldığı dayanağı kaybedince ağacın dallarına sıkıca tutundu. Çimen gözlerin sahibi ikinci darbesini Ali'nin bacaklarına üçüncü darbesini kalçasına derken Ali'yi disko topunun üstündeki Miley Cyrus'a benzetti ve en sonunda dayanamayan Ali yere düşmek için kollarını serbest bıraktı ama yere düşmedi çimen gözlerin sahibinin üstüne düştü ve gözlerini açtığında gördüğü ilk şey çimen gözlerdi.
Ali o an koyu kahve gözlerinin sonsuza kadar bu çimen gözlere bakabileceğini hissetti evet bacağına kalçasına orasına burasına yediği sopaların bir önemi yoktu. Bu gözler onun sonu olabilirdi ve olacağını da hissetti ama çimen gözlerin sahibi pek boyle düşünmüyordu. Öfkeyle koyu kahve gözlere bakıyordu. Sonra da konuşmaya başladı
Hira:
"Kalksana lan üstümden gerizekalı!"
Ama Ali donup kalmıştı. Çünkü insan bu manzarayı nasıl bırakırdı ki? Kapının önünden sesleri duyan Şengül nine evden çıkıp kapının önüne geldi gördüğü manzara karşısında şok olması birkaç saniyeden fazlasını almamıştı. saçları kumral biraz çelimsiz bir çocuk omuzlarını tutmuş ilerde ağlıyordu. Torunu Hira'nın üstüne ise yine siyah saçlı ama vücudu biraz daha yapılı olan bir çocuk duruyordu. Torununun başının dertte olduğunu düşünüp ayağının ucundaki sopayı alıp Torununun üstündeki çocuğa vurmaya başladı
Şengül nine:
"Irz düşmanı şerefsiz kalk torunumun üstünden!"
Ali darbelerin tadına tekrar varınca çimen rüyasını sonlandırdı biraz inleyerek hızla Çimen gözlerin sahibinin üstünden kalktı sonra kahve ve siyah arasında karar verememiş gözlerini şaşkınlıkla ve acıyla Şengül nine ye çevirdi.
Ali:
"Ya siz kafayı mı yediniz ne yapıyorsunuz, bizi öldürmeye falan mı çalışıyorsunuz!?"
Şengül nine:
"Asıl siz burada ne yapıyorsunuz benim torunuma ne yapıyorsunuz adı şerefsizler hem suçlular hem güçlüler!"
Hira ninesinin ne düşündüğünü anlayınca yerden yavaşça kalkarak konuşmaya başladı
Hira:
"Şengül ninem düşündüğün gibi değil bunlar buraya hırsızlık yapmaya gelmişler. Bende cezalarını vermek istedim."
Şengül nine:
"Ha yani sana kötü bir şeye yapmaya çalışmadılar öyle mi kuzum?" Dedi pişmanlık ve üzüntüyle. Köşede omzunu tutarak hıçkıra hıçkıra ağlayan Demir hıçkırıklarının izin verdiği kadarı ile konuşmaya çalıştı.
Demir:
" Abl.. llaaaa Ablaa... aa"
Sonra Şengül nineye baktı. Yaşlı olduğunu görünce
"Ayyy.. yy sen yaşlıymışsın! Neneeee... ee ne.. neeee senin bu zalım torunun bizi döv... dü hem de zopaylann aaaaeeeee...eeee "
Şengül nine çocuğun ağladığını görünce gözleri doldu.
Şengül nine:
"Ayy burda n'oluyor? Biri baştan anlatsın çıldırtmayın ya benii !"
Ali bir Demir'e bir Hira'ya baktı ağrıyan omuzlarını tutup - Şengül nine omuzlarına sopayla vurmuştu çünkü- nefesini bıkkınlıkla dışarı üfledi. Sonra konuşmaya başladı
Ali:
"Merhaba teyzecim Ben Ali bu köşede zırlayan gerizekalı da malesef arkadaşım Demir. Biz şu ilerideki otele tatile gelmiştik sıkıldık dedik bir sokakları gezelim. Burada da hep küçük yazlık evler var. Onların arasında böyle büyük bir çiftlik görünce şaşırdık sonra arkadaşım şu vişne ağacını gördü biraz toplayalım dedi. Bende düşüncesizlik edip aklına uydum biraz toplayayım dedim ve arkadaşımın omuzuna çıktım toplanmaya başladım. Şu çimen gözlü hanım da -galiba torununuz- bizi şu zopay... ııı pardon sopayla bize vurmaya başladı arkadaşım kaçınca bende otomatikman torununuzun -Demir yeter ağlama !- üstüne düştüm. Bu şekilde."
Demir'in hıçkırıkları yeni kesilmişti ama hâlâ ağlıyordu sonra ağlayarak şöyle dedi:
"Bu kız bizi mahvetti agggggg omuzummmm"
Hira sinirle bağırdı:
"Ya sen ne konuşuyorsun pardon? Gelmişsiniz hırsızlık yapmaya ama utanmasalar özür diletecekler hem suçlular hem güçlüler!"
Demir'in yeni yeni ağlamaları da kesilmişti. Bunun verdiği güçle sesi daha gür çıkmaya başladı
Demir:
"Evet çaldım bu çocuğun aklına da ben girdim hiç pişman da değilim!"
Sonra sanki arkasından Küçük Emrah'ın fon müziği girecekmiş gibi acıtasyon yaparak konuşmaya devam etti.
Demir:
"Şengül nene sen söyle İstanbul çocuğuyum ben azıcık be! Azıcık vişne yemek benim de hakkım değil mi ha değil mi??"
Şengül ninenin yine gözleri kızardı
Şengül nine:
"Yapma oğlum ağlarım al istediğin kadar aç lütfen özür dilerim çocuklar ben ne bilim torunumu o halde görünce dellendim. Gelin kapıda kalmayın istediğiniz meyveden tadın hadi bu çiftlikte birçok meyve var çünkü."
Demir aynı acıtasyon üslubunu sürdürdü
Demir:
"Hayat çok zor! Meyvesizlik daha zor Şengül nene" diye yine ağlamaya başladı Şengül nine dayanamadı ve
Şengül nine:
"Yavrummm! Evladım kıyamam sana Hiraa biz ne kadar kötü insanlarız diye iki vişne yi çok gördük şu yavrucaklara..."
Diye Demir'e sarılıp ağlamaya başladı Ali olanları hayret içinde izliyordu Demir'i biliyordu da onun bu ucuz tiyatro gösterisine Şengül ninenin hemen kanacağına ihtimal vermemişti. Hira ise bu manzara karşında daha çok sinirlendi ve söylenmeye başladı.
Hira:
"Nine Allah aşkına kendine gel 5 yıldızlı otele tatile gelen insanlar kendilerine vişne mi alamayacaklar ya çıldırtmayın beni !"
Ali ise Bakışlarını Hira'ya çevirdi sinirle baktıktan sonra yine birbirine sarılıp ağlayan Şengül nine ve Demir çiftine bakıp otoriter sesini ortaya çıkardı.
Ali:
"Lan gerizekalı yeter ağlama kalk gidelim şurdan!"
Bu sesi duyan Demir Ali'nin duygu durumunu anladığı için son bir kez Şengül nineye
Demir:
"Hayat çok zor!" Dedi ve gözyaşlarını sildi ama hesaba katmadığı bir şey vardı iş işten geçmişti Şengül nine duygularım darmadağın moodunda olduğu için tabi ki onları böyle kolay gönderecek değildi göndermedi de ağlamalar ve zırlamalar karşısında etkisiz hale gelen Demir ve Ali 1 saat sonra Hira ve Şengül nine grubu kendilerini organik bir köy kahvaltısının başında buldular. Bu süre zarfında Şengül nine ağlamayı kesmiş, Hira ve Demir aralarındaki gerginlikleri bir köşeye bırakıp kanka olma yolunda büyük adımlar atmışlardı fakat Hira Ali'ye karşı biraz daha mesafeliydi Ali'de ona ama Ali Hira'ya karşı olumsuz bir duygu beslemiyordu nötr gibi bir şeydi. Hira ise Ali'ye gıcık kapmış gibiydi.

ÇimenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin