Giriş Bölümü

80 6 1
                                    

"Jeongyeon!" Sesim boğuk bir şekilde kulaklarıma ulaştığında, ben deli gibi tüm odaların kapılarını açıp kapatıyor Jeongyeon'u arıyordum. Ne kadar kendimi sakinleştirmeye çalışsam da ağlamama engel olamıyordum. Yanaklarımdaki yaşları silerken bir odaya girdim. Jeongyeon oradaydı, yerde yatıyordu. Ama kanlar içinde.

Uykumdan sıçrayarak uyandım. Yatağımızın karşısındaki aynada kendimi görünce gerçekten ağladığımı fark ettim. Ağlamaktan yüzüme yapışan saçlarımı bağlayarak yataktan yavaşça doğrulurken Jeongyeon'un yanımda olmadığını fark etmemle aklıma kabusta gördüğüm görüntüler geldi. Başımı hafifçe sallayarak bunları unutmaya çalıştım ve odadan çıktım.

"Tatlım, erken mi uyandın?" Hiçbir ses yoktu. "Küstün mü çiçeğim?" Ayak seslerim ve her adımımda tam olarak düzgün olmayan parkelerden çıkan ses bir korku filminden fırlayan sahne gibiydi. Kabusumda gördüğüm görüntüleri düşünmeye başladım. Onu hangi odada görmüştüm? Bunları düşünürken kapı çaldı. "Kim o?" Diye seslendim o tarafa doğru yönelirken. Büyük ihtimalle Jeongyeon dışarıdaydı ve şimdi gelmişti işte. Bu kadar endişelenmeme gerek yoktu.

"Sen misin güzelim?" Kapının ardından bir kıkırdama sesi gelmişti. Bu Jeongyeon'un sesine benzemiyordu ve bana başka şeyleri hatırlatmıştı ama Jeongyeon birkaç gündür hastaydı ve bu yüzden sesi kısılmıştı. Büyük ihtimalle bu yüzden böyle çıkmıştır sesi diye düşünerek kapının kolunu yavaşça çevirdim. Ve beni geçmişe götüren o ses geldi kulaklarıma.

"Merhaba Chaeyoung. Görüşmeyeli uzun zaman oldu."

(2 yıl önce)

Yataktan yavaşça doğrulduğum sırada büyük bir gürültüyle gök gürledi. Dahyun ellerimi aradı, bana sarılmak için. Oysa ben ayağa kalktım hızlıca çünkü artık ona dokunacak hatta yüzüne bakacak cesaretim dahi kalmamıştı. Yapacağım şeyden sonra beni affetmeyeceğine emindim.

Hızlıca dolaba doğru yöneldim. Kazaklarımla saklamaya çalıştığım valizimi yavaşça yere indirdim ve kapının önüne koydum. Öylece çıkıp gidemezdim, en azından bir özür dilemeliydim. Koşar adımlarla odamıza doğru ilerledim. Dahyun'un yanına çömeldim ve ellerimi yavaşça yanaklarında gezdirdim. Bir melek gibi uyuyordu. Hiçbir şey bilmiyordu ve öğrenirse ne yapacak onu bile tahmin edemiyordum. Ağlıyordum. Kararsızdım. İlk kez aşk duygusunu onla tatmıştım ve şimdi bir başkası için onu yüz üstü bırakıp gidiyordum.

Benim bile zor duyabileceğim bir şekilde fısıldadım "Özür dilerim Dahyun. Seni çok seviyorum. Ama o... O farklı." Dedikten sonra hızlıca odadan çıkıp kapıyı yavaşça kapattım. Onunla bir daha görüşmeyecektim, bu bizim hikayemizin sonuydu. Ya da ben öyle sanıyordum.

(Günümüz)

"Dahyun yanlış zamanda buradasın." Şaşırır bir ifadeyle yüzüme bakarak "Misafiri kovuyor musun? Bu iki yıl seni değiştirmiş." Dedikten sonra duvarlara doğru yöneldi ve incelemeye başladı. Her seferinde tek kaşını kaldırıyor ve memnun olmuş bir şekilde başını sallıyordu. Ellerini gezdirmeye başladı duvarlarda. "Ne oldu?" Kafasını bana doğru çevirdi ve gülümsedi "Bu duvar kağıdını kim seçti, ve bu çerçeveleri?" Hala ne olduğunu anlamamıştım. Birdenbire çıkıp gelmiş ve bunlarla ilgileniyordu. "Ben seçtim. Bir problemi mi var?" Ben de incelemeye başladım duvarları. "Hayır. Benim iki yıl önce almak istediğim ve senin daha sonra alırız diye geçiştirdiğin duvar kağıtları. Ama iyi ki de almamışız. Kötü duruyor." Yüzünü ekşitti ve mutfağa doğru yöneldi. "Kahveniz var mı? Uykumu alamadım." Diyerek dolap kapaklarını açıp kapatmaya başladı. "Al. Kendine yapabilirsin. Benim Jeongyeon'u bulmam gerekiyor." Kahveyi ona uzattım ve kahve makinasının olduğu dolabı işaret ettim. Mutfaktan çıkacakken arkamdan seslendi "O da seni bırakıp gitmiş olmasın? Senin yaptığın gibi." Düşünmemeye çalışıyordum ama sabahtan beri aklımı bu soru kurcalıyordu. "Korkuyorsun değil mi Chaeyoung? Çünkü yapabileceğini biliyorsun." Arkamı döndüm ve öfkeyle parlayan kahverengi gözlerine baktım. "O beni bırakmaz. Beni seviyor." Gözlerini devirdi ve benim taklidimi yaptı. "Ben de senin beni sevdiğini sanıyordum ama yanılmışım."

Koridora çıktım ve "Telefonum nerede benim?" Diye söylenmeye başladım. Dahyun da arkamdan geldi ve elimi kavradı. "Korkuyorsun, hem de çok." Sırıtıyordu. "Tele-" Cebinden telefonumu çıkardı. "Sende ne işi var telefonumun?" Duymamış gibi konuştu "Al. Ara." Rehberime girdim ve hemen onun numarasına tıkladım. Telefonunun sesi kullanmadığımız eşyaları koyduğumuz odadan geliyordu. Koşar adımlarla oraya doğru gittiğim sırada Dahyun da mutfak dolabından yarısı yenmiş bir çikolata almıştı ''Bunu kim yedi Chaeyoung?'' Bıkkınlıkla baktım onun yüzüne ''Jeongyeon'u hiç umursamıyorsun öyle değil mi?'' Çikolatayı yerken başını hayır anlamına salladı ''Hayatımı mahveden bir yabancıyı tabi ki de önemsemiyorum, Chaeyoung.''

Kapıyı açmaya çalıştım ancak kapı kilitliydi. Bu odanın tek bir kilidi vardı ve bunun anlamı da Jeongyeon kendini odaya kilitlemişti. "Jeongyeon!" Dahyun'un yanında Jeongyeon'a sevgi sözcükleriyle seslenmek istemiyordum. "Tatlım, balım, şekerim, güzelim... Bunlara ne oldu? Neden Jeongyeon? Senden vazgeçsin mi istiyorsun?" Dahyun bu dünyada kelimeleri kullanmadan anlaşabildiğim tek kişiydi. Yüz şeklimden rahatlıkla anlayabiliyordu beni. Ona doğru döndüm, tam ağzımı açacakken "Hala beni düşünmen hoşuma gitti." Dedi. Daha fazla onunla bu konu hakkında konuşamazdım. Yoksa bir aptal gibi aşkımı Dahyun'a itiraf edecektim. Ben hiçbir zaman Jeongyeon'u senden daha çok sevmedim diye haykıracaktım. "Anlıyorum." Dedi Dahyun sırıtarak. Arkamı ona döndüm ve kapıyı açılması için zorlamaya başladım. "Öyle açılmaz." Diye mırıldandı ve yanıma geldi. "Nasıl açmayı planlıyorsun?" Beni kapının yanından uzaklaştırdı ve geriye çekildi. Ardından tek bir tekmeyle açtı kapıyı. "Teşekkürler." Şaşırmıştım. Dahyun narin bir kızdı veya bana öyle göstermişti kendini. "Değiştim Chaeyoung. Sen değişmesen bile ben değiştim."

Hızlıca odaya girdim ve kanımı donduran o görüntüyle karşılaştım. Jeongyeon kanlar içinde yerde yatıyordu. 

Dubchaeng - Forgotten YearsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin