Söylediğim şey bir bomba gibi düşmüştü aramıza. Büyük bir gürültüyle, büyük bir güçle, büyük bir etkiyle. Donuk bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. Ne hissettiğini anlayamıyordum. Gözleri dolmuyor, dudakları kıpırdamıyordu. Hatta gözlerini kırpmıyordu bile. Sadece bakıyordu.
Vücudunu kaldırdı üzerimden ve yavaş adımlarla geri çekildi. 'Git' dermişçesine bakıyordu. Duvara yasladığım sırtımı dikleştirdim, son kez ona baktım. Bana bakmıyordu. Kafasını yere indirmişti. İlerlemeye başladım ama kulaklarımda çığlıkları vardı. ''Chaeyoung!'' Diye bağırıyordu. Arkamı döndüm. Hala sesini duymama rağmen hiçbir şey yapmadığını fark ettim. Zihnimin bana oyunuydu bu. O günü unutturmuyordu. O gün duymazdan geldiğim haykırışlardı bu duyduklarım.
Öylece bekledim, kafasını kaldırıp bana bakmasını umdum. Ama o hızlı adımlarla uzaklaştı duvarın önünden, arabasına bindi. Pişmandım, hem de fazlasıyla ama Dahyun bir daha geri dönmeyecekti bana. Belki benden nefret etmeye çalışacaktı ama başaramayacaktı. Sevecekti yine beni. Fakat geri dönmeyecekti. Onu sevmem için kapıma gelen, ağlayan o olmayacaktı. Bu sefer bunu yapması gereken bendim.
Yağmur çiselemeye başladı, daha sonrasında ise bir sağanağa dönüştü. Montumun kapüşonunu başıma geçirerek otobüs durağına doğru koşmaya başladım. Tam zamanında yetişerek kendimi neredeyse otobüsün içine attım. Cam kenarındaki boş koltuklardan birine oturdum ve başımı cama yasladım. Nefesimin camda yaptığı buharı parmağımla bozarak yazmaya başladım. Önce bir kalp çizdim, daha sonrasında ise Dahyun'un bize iki yıl önce taktığı ismi yazdım. 'Dubchaeng'
Bugün Jeongyeon ölmüştü, nedenini bilmediğimiz bir şekilde intihar etmişti. Polislere ifade vermediğim geldi aklıma. Ama bunların hiçbiri umrumda değildi şu anda. Dahyun'du tek merak ettiğim. Bana onu bırakıp gittiğimde intihar etmeye çalıştığını söylemişti. Ya şimdi de bunu yapmaya çalışırsa? Ya bu sefer başarılı olursa? Ne yapacaktım? Bu vicdan azabıyla yaşayabilecek miydim? Bir ses tüm bu düşüncelerimi bozdu. ''Burası son durak.'' Konuşan kişi şofördü. Başımı sallayarak ayağa kalktım ve otobüsten indim.
Yağmur durmuştu ve etrafa çok güzel bir toprak kokusu yayılmıştı. Kokuyu içime çekerek yürümeye başladım. İki yıl önce Dahyun'la yaşadığımız yere gidiyordum. Hala orada yaşamasını umuyordum. Kısa bir yürüyüşten sonra oraya vardığımda bahçede köpeğini dolaştıran bir kız gördüm. Yanına yaklaştım hızlıca. Beni görür görmez parmağını şıklattı ve beni işaret etti. "Chaeyoung?" Dedi soran bakışlarla. Bu kızı tanımıyordum ama o beni tanıyordu. "Tabi, sen beni tanımıyorsun. Ben Momo." Uzattığı elini sıktım. "Beni nereden tanıyorsunuz?" Gülümseyerek konuşmaya başladı "Dahyun anlattı, fotoğraflarınızı gösterdi. Size çok aşık ama sanırım siz onu terk etmişsiniz." Başımı 'evet' anlamında salladım pişmanlıkla ve konuşmaya başladım "Dahyun hala burada yaşıyor yani?" Yürümeye başlayarak "Evet, siz bir gün dönersiniz diye bu siteden ayrılmadı." Tam bu sırada bir arabanın çöp kutusuna çarpış sesini duydum. Hızlıca o tarafa doğru yönelirken Momo da arkamdan geliyordu. Arabayı görür görmez sürücü koltuğunun bulunduğu tarafa koştum. Bu Dahyun'du. Kahkahalar eşliğinde indi arabadan ve yalpalayarak yürümeye başladı. Momo bu saatte sarhoş olunur mu diye söylenirken Dahyun'un yanına gidip belinden ve bacaklarından kavrayarak onu kucağıma aldım. Derin bir nefes aldı "Keskin vanilya kokusu, yukarı doğru çekilmiş eyelinerlar, dudağın altındaki kusursuz ben... Chaeyoung hanım zahmet edip dönmüş." Diyerek kahkaha atmaya başladı. ''Dahyun neden bu kadar içtin?'' Gözlerini kapatıp başını göğsüme yasladı ve mırıldandı ''Artık ne sen beni ilgilendiriyorsun, ne de ben seni. Takma yani.'' Söylediği şey beni üzmüştü. Birden bir el hissettim omzumda ''Onunla kal bu gece.'' Dedi Dahyun'u işaret ederek Momo. ''Sen kalsan olmaz mı?'' O eve tekrar adımımı atığımda ne hissedecektim, Dahyun ayıldığında beni orada görünce ne yapacaktı bilmiyordum. ''Bu gece uçağım kalkıyor, ailemin yanına gideceğim.'' Bir bankı işaret ederek ''Hatta valizim şurada ve şimdi gidiyorum. Dahyun köpeğime bakacağına söz vermişti. Sen verirsin ona.'' Dedi elime köpeğinin tasmasını tutuşturarak. ''Görüşürüz. Dahyun'a iyi bak ve o sarhoşken yaramazlık yapma.'' Dedi sinsice gülerek. Gözlerimi devirdim ''İyi yolculuklar.''
Momo artık görmeyeceğim uzaklığa gelince Dahyun'a bakmak için başımı hafifçe eğdim. Başını göğsüme yaslamış, uyuyordu. Yavaşça D bloğa, Dahyun'un oturduğu bloğa, doğru ilerlemeye başladım. Kapı şifresini kucağımdaki Dahyun ve kaçmasın diye tasmasını tuttuğum köpek nedeniyle zorla girdikten sonra asansöre bindim ve 6. kata çıkmaya başladı asansör. Doğru kata geldiğimizde Dahyun'un ceplerini karıştırmaya başladım ve uzun bir uğraştan sonra anahtarını buldum. Anahtarı deliğe sokup hızlıca çevirdim ve içeriye girdim. Momo'nun köpeği büyük ihtimalle burayı çok iyi biliyordu ki hemen arka odalardan birine koştu. Ben de hiçbir şeye bakmadan kapıdan girişte hemen karşıda olan oturma odasındaki bir koltuğun üzerine Dahyun'u yavaşça indirdim ve başımı kaldırıp etrafıma bakındım. Burası hala aynıydı, bıraktığım gibi. Sadece Dahyun fazla dağınıktı ve tüm eşyaları yerdeydi. Birkaçını toplayıp yerlerine koyduktan sonra tekrar Dahyun'un yanına dönüp onu odasına götürmek için kucağıma aldım. O odayı tekrardan görmek bana garip hissettirecekti ve oranın tüm evin aksine değiştiğine emindim.
Kapıyı ufak bir tekmeyle açtım. Gördüğüm şey beni şoka uğratmıştı. Görüşmediğimiz bu son iki yılda sosyal medya üzerinden paylaştığım tüm fotoğraflar duvarlarda farklı boylarda asılıydı. Jeongyeon ile olan fotoğraflarımızda Jeongyeon'un tarafları yakılmıştı ve odada her zaman kullandığım keskin vanilya kokusu vardı. Dahyun'u yatağına bırakıp yanına uzandım ve tavanında ledler kullanılarak yapılan bir yazı gördüm.
"Ay güneşi bekler, beklemezse bir daha ışıldayamaz. Ben de seni ayın güneşi beklediği gibi bekleyeceğim, Chaeyoung."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dubchaeng - Forgotten Years
Fanfiction"Kaybettiğimiz yıllar için üzgünüm, seni özledim." "Seni özleseydim kaybolmuş yıllarımız olmazdı, Dahyun."