İlk bölüm ile karşınızdayımmm.
İyi okumalar.
_____________________________________Sabah yüzüne vuran güneş ışıklarıyla uyanmıştı Amelia. Büyük, duvaklı olan yatağından kalkarak giyinme odasına gitti ve babasınınkilere benzeyen zümrüt yeşili gözlerini, elbiselerinin üzerinde dolaştırmaya başladı.
En güzeli, en mükemmeli hangisiydi? Hangisi onun üzerinde iyi dururdu?
Elbette ki hepsi, Amelia mükemmeldi. Hem de her şeyiyle. Ona yakışmayacak bir şey olamazdı.
Ama yine de en güzel elbiseyi seçmek istedi.
Kusursuz görünmeliydi. Hem de her zaman. İnsanlar, onu kusursuzken sevip ona saygı duyuyorlardı çünkü.
O, kusursuzken güçlüydü.
Bir süre elbiselere baktıktan sonra gözleriyle aynı renkte olan, belden sarmalı ve kalça kısmından sonra bollaşarak yere doğru uzanan, sade ama şık duran bir elbisede karar kıldı.
Elbiseyi giyindikten sonra üzerinde mücehverlerin bulunduğu masasına doğru ilerledi ve sandalyesine oturdu. İnce ama güçlü olan parmaklarını, mücehverlerin üzerinde gezdirdi ve en sonunda elbisesiyle aynı renkte olan zarif bir kolye ile yuvarlak küpelerde durdu eli. Ardından sırasıyla taktı kolye ve küpeyi.
Mücehverlerini taktıktan sonra masanın çekmecesini açtı ve içindeki tarağı aldı, aynaya bakarak altın sarısı olan dalgalı saçlarını taramaya başladı.
Bu, onun sahip olduğu takıntılardan sadece biriydi. Özel günler veya özel olaylar olmadığı sürece saçlarını, hizmetçiler de dahil olmak üzere kimseye dokundurmazdı. Tabii, önceden birine dokunduruyordu.
Annesi, Anastasia Vancoluver'a.
Saçlarını her taradığında 6 yıl önce olan olay ve yaşanan sahneler geliyordu aklına.
Bu, onu içten içe bitiriyordu ancak bunu, kimseye yansıtmıyordu.
Çok iyi bir oyuncuydu.
Genelde mutlu veya mutsuz olmazdı. Tepkisizdi her şeye karşı ancak kusursuz görünen bir leydi, her zaman gülümsemeliydi ve Amelia da bunu, çok iyi bir şekilde yapıyordu.
Yüzüne, sahte bir gülücük yerleştirerek mutlu görünmeye çalışıyordu ve bu rolü, o kadar iyi oynuyordu ki kimse fark etmiyordu aslında mutlu olmadığını.
O, 6 yıl önce unutmuştu duyguların varlığını. İfadesizdi, kusursuzluğa takıntılıydı.
Saçlarıyla işi bittikten sonra sandalyesinden kalkıp ayakkabı dolabının karşısına geçti ve dolabın kapaklarını açarak raflara, düzenli bir şekilde dizilmiş ayakkabılarda gezdirdi gözlerini. En sonunda zümrüt yeşili ayakkabıları seçti ve ayakkabıları giyinip dolabın kapaklarını kapattı.
Hazırdı. Odasından çıkmadan önce aynada son kez kendine baktı.
Dolgun ve pembesimsi dudakları; altın sarısı, dalgalı olan ve sırtına uzanan saçları, bembeyaz teni, biçimli burnu ve zümrüt yeşili olan yuvarlak gözleriyle çok güzel görünüyordu.
Gözleri hariç her şeyiyle annesinin kopyasıydı.
Aynadaki görüntüsü memnun kalınca odasından çıktı.
Yemek salonuna doğru ilerlerken tüm hizmetçiler, hayranlıkla ona bakıyordu. Bu, her zaman olurdu. Herkesin gözünde zeki, güzel, kibar, yetenekli ve özgüvenli olan kusursuz bir leydiydi Amelia.
![](https://img.wattpad.com/cover/274798676-288-k869823.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURSUZ LEYDİ
Historical FictionLeydi Amelia Vancoluver, Reino krallığının soylu ailelerinden biri olan Vancoluver ailesinin 4 kızından biri ve en küçüğüydü. Ancak herkes, ona ailenin en büyük kızıymış gibi davranıyor ve en çok ona saygı duyuyordu. Neden mi? Size bunun cevabını v...