isn't it lovely?

190 20 39
                                    

Chanyeol, gri gecesine sigara yakardı, hoş.. onun için geceden başka bir şey yoktu. Ay, gökyüzünde parlarken içinde sadece küçük bir kıpırdanma olurdu, o da gecenin güzelliği yüzünden kendini kaybedip bir anlık gardını indirdiğinde olduğu kişiyle olmak istediği kişi arasında büyük bir fark olduğunu ve bu hayatı yaşamak istemediğini fark ettiğindeydi.

Bir girdap düşünün, kuvvetli, kasvetli ve hayatınızı sizden alıp mahvetmeye yeminli, işte o zaman girdaptan kurtulmak için aşağı yüzmeniz gerektiğini bilmezseniz o küçük bir yaşama ihtimaliniz de kaybolurdu. Ama eğer debelenmek için haliniz yoksa ya da aşağı yüzmek istemiyorsanız o zaman sadece akıntının bedeninizi yönetmesine ve üstünüzde baskı kurmasına izin verirdiniz.

Çünkü nasıl bir tren rayından çıktıktan sonra arkasındaki sıralı vagonlarda onun etkisine dayanamayıp raydan çıkar ve devrilirse, insanda kendisini yıkacak bir olayın başını yaşadıktan sonra devamının gelip onu yıkacağını bilir. Hep böyle değil midir zaten? Bir şey yolunda gitmiyorsa devamında da aynı berbatlıkta gitmez mi? 

Saat 07:00 Güneş, Ay'a nazik bir reverans yaptıktan sonra onun yerini almıştı gökyüzünde, her yere kendi ışıkları ile dolduruyordu. Bu tek kişiyi eskisi gibi büyülemiyor, heyecanlanmasına neden olmuyordu çünkü bütün renkler işlevini yitirmiş, solmuştu. Her yer siyah, gri ve beyazdı. Sadece bu renkleri gören biri için hayat ne kadar önemli olabilirdi ki?

Chanyeol, sağlıklıydı, hiç bir sağlık sorunu ya da engeli yoktu. İstediği her şeyi yapabilirdi, dilediği yere gidebilir, dilediği gibi koşabilir ve en önemlisi dilediği kadar sigara içebilirdi. Ailesi onu önemsemezdi, zaten ne geldiyse başına onlardan gelmemiş miydi? Onlar yakmamış mıydı canını?

Sabahladığı yerdeki taştan korkuluğun üstüne kurulmuş, karşıda ne zamandan beri grileştiğini bilmediği manzarasını izliyor ve canan yanı karşısında sadece alaycı bir gülüş sabitliyordu yüzüne. Umursamaz görüntüsü sadece ailesine karşıydı, normalde hiç arkadaşı yoktu ve hiç kimseyi kendine yaklaştırmazdı, somurtur ve bir bankın üstünde otururken sigarasını içerdi.

Soluk manzarasına son bir bakış attıktan sonra dün silmediği makyajıyla birlikte evden dışarı çıktı, yanında her zaman taşıdığı sigara tablası bu sefer iki taneydi ve iç cebinde içilmeyi bekliyordu, hani hiç arkadaşı yok demiştim ya aslında vardı. Şeytan onun arkadaşıydı ve ne derse desin ona her zaman kayıtsız şartsız uyardı, o kadar çekici gelirdi ki ona uymak o an başka bir şey istemezdi.

Tabii buna fiziksel acı dahil değildi, hiç bir zaman kendine zarar vermemişti ve verme ihtiyacı da duymamıştı. Sigara bunun dışındaydı, o sadece zevk içindi, tadını beğendiğinden ya da kendini zehirlemek istediğinden değildi. Tamamen keyfi ve istekti.

Gri saç tutamları gözlerinin önüne düşerken sadece mavi lenslerinin arkasından parkta her şeyden habersiz oyun oynayan çocukları süzüyordu, o da çok istemişti çocukken en az onlar kadar masum ve her şeyden habersiz olmak. Sokakta koşmak, arkadaşlarıyla oyun kavgası yapmak, en büyük hayali ise aşık olmaktı.

Bu insanlara güven sorunu olmadan önceydi, şimdi hayattan hiç bir beklentisi yoktu, sadece bu parkta oynayan çocukları izlerken iç geçirirdi. Orta boyuttaki tablayı cebinden çıkarttı, yavaş ve uyuşuk hareketlerle içinden bir tane sigara aldı, çakmakla ucunu yakarken kendisinin de yanan sigara ucu gibi yandığını biliyordu.

Dışı yanıyor, geriye diğer yarısına tutunmaya çalışan küller kalıyordu ama rüzgar o kadar yıkıcı bir şekilde esiyordu ki içinde, eski yarısına tutunamıyordu. Onu hala kendine bağlayamıyor, ruhuna takılan tasmanın ucunun sonsuzluğa bağlanmasına engel olamıyordu. Yanında olan hareketlilikle gözleri yanına çevrilmişti, kendisinden biraz kısa olan ve acayip derecede gülümseyen kendi yaşlarındaki çocuğa baktı.

Ne pahasına olursa olsun gülümseyen kişiyle tek kaşı yukarı kalkmıştı, gülümserken kısılan gözleri.. cidden sevimli gözüküyordu. Sigarasını dudaklarının arasına yerleştirirken onun da elinde olan lolipopu ağzına yerleştirmesini izledi usulca. Sanki kendisine inat yapıyordu bu hareketleri çünkü kendisi gülmüyordu, o ağzı yırtılacakmış gibi gülüyordu.

"Merhaba ben Baekhyun."

Uzatılan ele baktı, tutup sıkmak gibi bir niyeti yoktu ama gittikçe düşen yüzüyle istemeden elini kavramıştı. Ciğerlerinden yukarı çıkmış pis duman ağzından dışarı taşarken sessizce ismini mırıldanmıştı. "Chanyeol." Eskisi gibi pek mutlu sayılmazdı ama hala içinde bir yerlerde aşka dair umutları vardı ve bu çocuğu gördüğünde içinde bir şeyler filizlenmişti.

Açık kahve saçları tutam tutam gözlerine dökülürken, derin ve anlamlı gözleriyle bir süre kendisine bakan gence baktı. Yüzünde tek bir ifade yoktu, yoktu ama bu kadar incelenmekten hoşlanmamıştı ya da gözlerinin derinlerine bakılıp acısının anlaşılmasından korkmuştu, bilinmez.

"Bana neden öyle bakıyorsun? Sanki bir şey arıyormuş gibi.."

"Evet, gözlerinde mutluluğa dair bir şey aradım ama ne yazık ki onu baya dibe gömmüşsün. Hayata olan inancın yok olmuş gibi duruyor, yoksa eminim güzel gülüyorsundur. Sevdim seni Chanyeol.."

Ağzındaki lolipopu dili ile çevirirken son sözlerini söylemişti, Chanyeol'un kalbine dokunan o sözleri. İlk defa biri kendisini anlamıştı, hem de sadece gözlerine bakarak. Dudakları hafif bir şekilde yukarı kıvrılırken karşısındaki manzaranın hafif bir şekilde renklendiği gözünden kaçmamıştı. Bu çocuk belki bir ümit Dünya'sını renklendirebilirdi, kim bilir.

Diğer bölüm final olur,

görüşmek dileği ile iyi geceler..

𝐜𝐢𝐠𝐚𝐫𝐞𝐭𝐭𝐞 𝐚𝐧𝐝 𝐥𝐨𝐥𝐥𝐢𝐩𝐨𝐩 ✓ [chanbaek + tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin