all alone

97 18 117
                                    


Her zaman gittiği parkta aynı köşesine ilerlerken gözleri her zaman yanında olan çocuğun çimlere uzanmış gökyüzüne bakan bedenini bulmuştu, dudakları onu görmüş olmanın verdiği mutlulukla yukarı doğru kıvrılırken heyecanlı hissediyordu. Belki de içindeki çocuk öldükten sonra ilk defa derinlerde bir yerde bir şey kopmuştu, kötü bir his onu bırakıp gitmişti.

Şimdi karşısındaki çocuğu renkli bir şekilde görüyordu, bütün canlılığı ve güzelliğiyle orada öylece yatıp gökyüzüne bakıyordu. Adımları istemsiz bir şekilde yanına ulaştığında yüzüne vuran Güneş ışınlarını elleriyle gözlerine girmesini engellemişti, yüzünde güzel duran ışık, gözlerini rahatsız ediyordu.

"Ow. Seni görmeyi beklemiyordum, hadi gel yanıma uzan. Hayat hep griden, siyahtan veya da beyazdan ibaret değil."

Cidden kendisini nasıl bu kadar iyi tanımladığını bilmiyordu ama sanırım kalbi yavaş yavaş ona doğru koşuyordu, gözleri de en az kalbi gibi yüz hatlarında dolaşıyor, bütün kurallarını yıkıyordu. Bu çocuk.. ona aşık olmalı mıydı? Ya da en azından bunu seçebilir miydi? Hayatında ilk defa birini seçmek istemişti, belki Tanrı duasını kabul ederdi.(?)

Yine ağzından eksik olmayan lolipopuna kısa bir bakış attıktan sonra yanına uzandı, gökyüzü yavaş bir şekilde renklenirken ağzı şaşkınlıkla aralanmıştı. Her zaman gri gördüğü gökyüzü birden bire nasıl da mavi oluvermişti öyle?

"Hemen şaşırma hayatında daha çok şey renklenecek."

Kıkırdayarak konuşan kişiyle şüphelenmeye başlamıştı, bu çocuk aklının bir oyunu muydu? Yoksa delirmiş miydi? Düşünmek kendisini yorduğu için tablasından bir adet sigara çıkartarak ağzına yerleştirdi, çakmakla yakarken gökyüzüne saldığı gri pis bulutlar için üzgündü. Ama o, bencil olmayı ebeveynlerinden öğrenmişti.

"Anlatsana bana biraz kendini.. içinde çok şey saklıyormuşsun gibi geliyor."

İnce parmakları sigarasını dudaklarından ayırırken duman havaya karışmıştı, bir an için kendini büyük bir tren gibi hissetti. İnsanların işlerini gören ama aynı zamanda da onların havasını kirleten.. Hoş, kendisi hiç kimsenin işini görmüyordu.

"Ben.. 24 yaşındayım. Üvey bir babam var, annem onu kardeşi ile aldatmış. Sonra ortaya ben çıkmışım.. Her şeyin cezasını ben çektim, bunu öğrendiğim gün babam olduğunu sandığım kişi bana nefret söylemlerinde bulundu, annem beni zaten hiç sevmemişti.

Sanki bütün her şeyi ben yapmışım gibi her şeyin acısı benden çıktı. O zamandan beri her şeye küstüm, hiç bir şeyden zevk almadım. Dünya benim için sadece gri, siyah ve beyazdan oluşuyordu, renklere küsmüştüm. Hiç bir renk eskisi gibi değildi, hepsi canlılığını yitirmişti ve şu anda senin sayende renkleri görebiliyorum. Eskisi gibi canlı ve içimde kıpırtılara sebep olan bir şekilde."

Ağzından dökülen kelimeleri durdurmak istemedi, durdurmadı kendini. Dürüst olmak, belki de ilk defa kendisine yardımcı olabilir duygusuna kapılmıştı ve bu duygu her geçen saniye daha da kuvvetleniyordu. "Renklere körleşmiş beni nasıl bu kadar iyi tanıdın Baek?" gökyüzünü izlemeyi bırakıp yan tarafına döndü, açık kahve saçları iki yandan dökülürken kendisi gibi mavi lensli gözlerine baktı.

İzlemek istediği tüm manzaralardan daha güzeldi, belki de tek mükemmeliydi.

"Çünkü bende senin gibiydim Yeol.. Bir gün elbet kalbimin beni yarı yolda bırakıp duracağını bildiğimden beri renklere ve hayata küstüm.." oturduğu yerde nefes alması güçsüzleşirken ona doğru döndü, bu bir nebze de olsa daha iyi hissettirmişti.

"Yaşıtlarımla hiç arkadaşlık kuramadım, çünkü ben koşamıyordum veya da oyun oynayamıyordum. En ufak bir harekette yorgun düşüyordum. Çok zordu benim için ama sonra böyle devam edemeyeceğimi fark ettim. Her şeye rağmen gülümsedim, koşamasam bile, en ufak şeyde yorulsam bile; hiç bir zaman dik yokuşlarda pes etmedim."

Yüzünde buruk bir gülümsemeyle gri saçlı çocuğa baktı, dışarıdan çok zıt görünüyorlardı ama bir o kadar yakınlardı birbirlerine. Bir o kadar tamamlayıcı, bir o kadar da yıkıcı. Güneş ve Ay gibi.

"Sonra o gün seni gördüm, her gün parkta çocuklara bakıyordun ve fark ettim ki sen gökyüzüne bakıp büyülenmiyordun. Çünkü Güneş battığında çok güzel gözükürdü, o an fark ettim ki senin de Dünya'n benim gibi grileşmiş o anda."

Chanyeol, elleri karşısında konuşan çocuğun yüzünde gezintiye çıkarken onu pür dikkat dinliyordu, kendisi herhangi bir hastalığı olmasa da küsmüştü hayata ama o, pes etmemişti her gün ölüme koştuğunu bile bile. Ne kadar da bencil davranmış, koşabilirken, küçük bir işte bile rahat nefes alırken.

"Üzgünüm.."

"Bencil davrandığım için.."

Ağzından bu cümleler dökülürken bir damla yaş yanağından aşağı, boynuna doğru akmıştı. Tıpkı bulutlardan aşağı akan yağmur damlaları gibi. Ama bu yağmur damlaları o güneşli havada sadece ikisini ıslatmıştı, herkes gülerken onları kısa bir hüzün almıştı. 

"Lütfen benden özür dileme, sadece kendinden dile. Bu zamana kadar bana bencil davranmadın, kendine davrandın."

Kocaman bir gülümseme yüzünde yer alırken, akan göz yaşlarını sildi. Yakışmıyordu bu güzel yüze ağlamak. Nasıl yakışmıyorsa narin bir çiçeğe ağlamak ona da öyle yakışmıyordu, karamsar ve üzgün olmak. Solmak demek, artık eskisi gibi olamamak demekti, ama eğer sevgi ve ilgi ile beslenirse o çiçek belki tekrar umutla dönerdi eski haline.


Evet, uzatmaya karar veren me :d

umarım bol duygu seli içeriyordur..

𝐜𝐢𝐠𝐚𝐫𝐞𝐭𝐭𝐞 𝐚𝐧𝐝 𝐥𝐨𝐥𝐥𝐢𝐩𝐨𝐩 ✓ [chanbaek + tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin