Ben bu dedektifçilik oyunundan sıkılmıştım artık. Haziran’ı tekrar aradım.
- Yine mi sen? Ne istiyorsun benden?
- Gerçekleri küçük hanım, gerçekleri.
- Ne gerçeği ya!
- Bilmem belki sevgili arkadaşının ağzını tutup bıçakladığını anlatabilirsin bana. Biliyorum her şeyi sensin katil.
- Bana öyle hitap etme! Ben hiçbir şey yapmadım. O sırada hediye seçiyordum.
- Elinde bıçakla mı?
- Siz ne dediğinizi bilmiyorsunuz. Sarhoş olabikri misiniz acaba?
- Hayır canım. Sadece gerçeklere susadım o kadar. O sadece senin iyiliğini istedi.
- Hayır istemedi! Sevdiğim erkeği elimden alacaktı o pis yılan!
- Aaa bakın kim neler diyor. Hoş geldin bıçaklı kız.
Yüzüme kapattı. Biraz daha devam edersem bu iş bitecek. Günler çok hızlı geçiyor. Dedektifliğimin ikinci günü bitti bile. Umarım bu gizem çabucak çözülür.
Ertesi gün tekrar karakola gittik. Filmlerde gördüğüme göre ölen insanlara otopsi yapılıyordu. Memur Selim’i çağırdım ve sordum:
- Layla otopsi yapıldı mı?
- Ee… Hayır. Ben gerek görmedim. Zaten belliydi neden öldüğü.
- Acaba sizi kim polis yaptı. Bıçaklanan kişinin hem de defalarca bıçaklanan birinin intihar ettiğinin söylüyorsunuz. Şimdi de otopsiye gerek yoktu diyorsunuz. Gerçekten şaşkınım.
Ben gerçek bir dedektif olmamama rağmen bütün bunları yaptırırdım. Bu adamın nesi var böyle.
- Tamam, Bayan Lafina. Otopsi yapılsın. Ama önce mezarını kazmamız gerekecek.
- Hadi gidelim o zaman!
Kendi mezarıma doğru yola çıkmıştık. O kadar garip hissediyordum ki. Mezarlığa vardığımızda mezar taşımı gördüm. Resmimi koymuşlardı. Bir sürü güzel çiçek vardı. Ama ben ölmemiştim ki. Tam da buradaydım. Ama bedenim için aynı şeyi söylemek zordu. Mezarı kazma işlemi bittiği zaman hastaneye gittik. Otopsiyi yapmak üzere bedenimi aldılar. Yanlarında durmak istedim. Elimde belgem olduğu için tamam dediler. Vay be Bayan Lafina, siz ne kadar yardımcı oldunuz bana bu görevde. Ne kadar yardımcı olsa da bir o kadar da korkutucu ve üzücüydü. Kendi ölü bedenimin yanındaydım. Nefes almıyordu ama ben yaşıyordum. Bu nasıl olabilirdi. Bu içimdeki duygu tarif edilemez bir şeydi. Otopsiye başlamak için hazırlıklara başladılar. Bedenim şaşırtıcı derecede sağlamdı. Doktorlar bile şaşırmıştı. Oysa iki yıl geçmişti. O soğuk odada bir süre çıplak vücuduma baktım. Çok garipti ordaydım ama değildim. Tam kafama dokunacaktım ama Bay Doruk ve Alp hazır olduklarını, başlayacaklarını söyledi. Kendi bedenimin kesilişini uzaktan izledim. Sanki o neşter darbelerini hissediyordum. Soluk tenimde açılan yaraları ve taze kanı görmek içimi sızlatıyordu. Taze kan mı? Nasıl yani?
- Ama ben öleli şey yani Bayan Layla öleli iki yıl olmadı mı? Bu kan neden bu kadar canlı?
- Hiçbir fikrim yok. Sanki daha yeni ölmüş ya da hala canlı gibi. Bu daha önce başıma hiç gelmemişti.
- Yoksa lanetlendi mi. Acaba o yüzden mi öldü?
- Hadi ama Alp, ciddi olamazsın!
Doktor ve yardımcısı bu saçma konu hakkında tartışmaya başlamışlardı. Bir yandan da titizlikle işlerini yapıyorlardı.
- Ama Bay Doruk baksanıza şu kıza, resmen canlı gibi. Şu kana bakın benim kolumu kesseniz böyle kan çıkmaz.
- Tamam Alp bu kadar saçmalık yeter hadi şu kanları temizle. Bir türlü durmuyor.
- Tamam Efendim!
Sonunda saçma tartışma bitmişti. Ama Alp’e hak vermemek mümkün değildi. Bunun başka bir açıklaması olabilir miydi? Aklıma çok takılmıştı ve otopsinin yarısında vücudumu terk edip araştırma yapmak üzere kütüphaneye gittim. Çeşit çeşit kitaplar buldum. Hepsi de lanetler ile ilgiliydi. Okumaya başladım. Yaklaşık üç saat geçmişti ve ben hala bir şey bulamamıştım. Bir dakika o da ne? Evet, buldum sonunda! İşte tam da aradığım şey. Kehanete göre:
‘’ Yeryüzünde sadece belli kişiler bu lanete sahip olabilir. Sahip olan kişiler başka vücutlarda canlanır ve hayatlarına devam eder. Kimileri yaşlı vücutlarda, kimileri yeni doğmuş vücutlarda. Tek şart önceden ölmüş olmaları. Yaşamlarını nasıl devam ettirecekleri onlara kalmış. Yeniden canlandıktan sonra onları kimse tanıyamaz, aileleri bile. Ama bazı istisnalar vardır. Bazı kişiler yeniden canlanan kişilerin ruhlarından tanıyabilir. Yeniden canlanan kişilerin vücutları bir diğer canlanma için taze kalır. Kanları damarlarından akmaya devam eder. Vücutlarındaki yara izleri bir süre sonra kapanır. Bu yeniden canlananlar için de geçerlidir. Yeniden canlananlar artık ölümsüz olurlar. Birden çok dil konuşabilirler çünkü nerede ve ne zamanda canlanacakları bilinemez. Özel yetenekleri olabilir: ses taklit edebilme, telekinezi, süper güç, zihin kontrolü… Ama bunları iyilik için kullanmalılar. Yoksa korkunç bir acı çekerler. Bunun sebebi ise ruhlarının çekilmesidir. Bu lanetin kime ne için verileceği ise bilinmeyen bir gizemdir. Bu lanete sahip olan kişiler sevdiklerinin yanına gidebilir onlarla beraber hayatlarına devam edebilir. Ama bir yabancı olarak. Bu lanete sahip olan kişi….’’
Bun inanılmaz bir şeydi. Kitabı satın almak istedim:
- Bu kitabı alabilir miyim?
- Takas yapmak ister misiniz?
- Elbette, yarın gelip bu kitap ile başka bir kitabı takas edeceğim.
İşime yarayacak kısa bir yerin fotoğrafını çektim ve kaldığım otelin yolunu tutum. Yolda okuduklarımı düşünmeden edemiyordum. Yanımdan geçen bir adam:
- Hey güzellik, yolun nereye?
- Bu sizi pek de alakadar etmiyor sanırım.
- Olur mu be güzellik? Söyle işte götüreyim seni. Buralar tehlikelidir.
Adamın sarhoş olduğu her halinden belliydi.
- Lütfen beni rahat bırakır mısınız? Gitmem lazım.
- Bırakamam!
- Ya sen manyak mısın be adam! Git işte başımdan!
- Laflarına dikkat et küçük hanım.
- Siz beni rahat bırakın ben laflarıma o zaman dikkat etmeye başlarım.
- Bana bak sen çok oluyorsun ama!
Yine mi bıçak, ben bu bıçaklardan kurtulamayacağım herhalde. Adam cebindeki bıçağı çıkarttı ve kolumu çizdirdi. Sarhoş olduğu için isabet ettirememişti. Bir anda adamın suratının ortasına bir tekme attım. Meğer Bayan Lafina karate de biliyormuş. Çantamdaki şok cihazını aldım ve adamı şokladım. Memur Selim’e haber verdim. O da ekiplere haber verdi ve bir polis arabası gelip adamı götürdü. Ardından koşar adım otele doğru ilerledim. O kadar korkmuştum ki bıçağı görünce. Aklıma Haziran geldi. Otele varınca mesaj attım. ‘’ Merhaba katil hanım. Nasılsınız?’’. On dakika sonra cevap geldi. ‘’ Ben katil değilim ya! Siz kimsiniz acaba?’’. Hala inkâr ediyordu. Gerçekten çok inatçıydı. Ama ben onu konuşturacaktım. Kimse inanmasa da onun katil olduğunu herkes öğrenecekti. ‘’Dedim ya, ben senin ecelinim. Yalan söylemek sana hiç yakışmıyor be Haziran.’’. delirmek üzere olduğunu hissediyordum. Ve birden telefon çaldı:
- Siz kimsiniz, beni rahat bırak artık YETER!
- Sen doğruları söyleyene kadar ben seninleyim. Yaptığın, söylediğin her şeyi biliyorum.
- Bilsen ne yapabilirsin ki arkadaşım. Kanıtın yok sana kim inanır? Ben hiçbir şey yapmadım!
- Evet kanıtlayabilirim. Layla eve gizli kamera taktırmıştı. Kurabiyelerini alanı öğrenmek için. Biliyorsun kurabiyelerinin izinsiz alınmasından hoşlanmazdı.
- Evet de sen nereden biliyorsun.
- Kaç kere diyeceğim! Ben her şeyi biliyorum. O gizli kameraların yerini de ben biliyorum. Sen mi doğruları anlatırsın yoksa ben görüntüleri dağıtayım mı?
- Ya sen delirmiş olmalısın, beni bir daha arama!
Haziran delirmişti. Kamera olayına gelirsek doğru kamera taktırmıştım. Hem de açısı harikaydı. Kesin Haziran’ın yaptıkları ve dedikleri net bir şekilde görüntülenmiştir. Tek yapmam gereken eve gidip kameranın kayıtlarını sakladığı kartı almak. Ama nasıl? Otele vardığımda saat çok geç olmuştu. Küçük bir sandviç istedim ve uyumak için odama çıktım. Ertesi gün bir kitap alıp kütüphanenin yolunu tuttum. O kitabı gerçekten almak istiyordum. Takas işlemi bittiği zaman kamera kayıtlarını nasıl alacağımı düşünmeye başladım. Tekrar eve gitmek istemiyordum. Bu gerçekten çok acı vericiydi. Ama gitmeliyim, yoksa görüntülere asla ulaşamadım. Memur Selim’i ikna etmeye çalışacaktım. Otele geri döndüğüm zaman. Memur Selim beni bekliyordu:
- Nerelerdesiniz Bayan Lafına?
- Kütüphanede küçük bir işim vardı onu halletmeye gittim.
- Pekala, hadi iș başına!
Memur Selim’i zor da olsa ikna edebilmiştim. Olay yerine gittik ama evde kimsecikler yoktu. Memur Selim bana Baha’nın evine gitmeyi teklif etti. Ben hayır deyince nedenini sordu:
- Neden, bu gizemi çözmek istemiyor musunuz?
- Alakası yok, hadi gidelim!
İstemeden de olsa Baha’nın yanına gittik. Baha sanki gün geçtikçe daha kötü oluyordu. Ama beni görünce yüzüne bir gülümseme gelmişti. Selamlaştık. Baha:
- Bir gelişme mi var, hayırdır neden geldiniz?
- Ben sadece olay yerini araştırmak istemiştim. Ama evde kimsecikler yok. Haziran Hanım yok mu?
- Yok, o Leyla Hanım ile beraber hastaneye gitti.
- Ne için? Leyla Hanım’a bir şey mi oldu?
- Hayır, Leyla Hanım iyi. Haziran’ın aylık kontrollerini yapmak için gittiler.
Bir an annem bir şey oldu diye çok korkmuştum. Haziran’ın evde olamamasına sevinmiştim. Baha sanki beni uzun yıllardır tanıyormuş gibi bakıyordu bana. Acaba Baha benim ruhumda beni tanıyabilir miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sır Saklayabilir Misin?
Mystery / ThrillerEn başarılı memurlar bile olayın özüne inemedi. Ta ki o gelene kadar. İşte o her şeyi değiştirecekti. Ama nasıl olur? Kanlar, bıçak, korkunç acı... Ama bu imkansız, çok korkuyorum...