İNSANA NE KADAR TOPRAK LAZIM?

796 8 3
                                    


Şehirde yaşayan ve bir tüccarla evli olan abla, köydeki kızkardeşini ziyarete gitmişti; kardeşi ise bir köylüyle evliydi.Semaver başında toplandıklarında, abla kent hayatının güzel‐liklerinden, yaşamlarının ne kadar rahat olduğundan, ne kadargüzel giyindiklerinden, çocukların şık elbiseler giyinip kuşan‐dıklarından, lezzetli yiyecekler yiyip tiyatrolara, eğlencelerenasıl gittiklerinden bire bin katarak söz etmeye başladı.Kız kardeş, bu sözlere alındı ve sonra da alsatçı kocasınınhayatını yerin dibine batırıp köy yaşamını ne çok beğendiğinianlatmaya koyuldu: "Yaşadığım hayatı sizinkiyle değiştir‐mem!.." dedi. "Kaba bir hayatımız olabilir ama en azındankafamız rahat. Bizden daha iyi yaşadığınız doğru, evet, ne varki gereksinimlerinizden daha çoğunu kazanmanıza karşın, herşeyinizi bir anda yitirebilirsiniz. Atasözünü duymuşsundur:'Kârla zarar kardeştir.' Bu gün ekonomik durumu iyi olanlar,bir bakmışsın yiyecek ekmeğe muhtaç olmuş. Bizim hayatı‐mız daha güvenli. Belki o kadar imrenilesi değil fakat çokvarlıklı olmasak da yiyecekten yana sıkıntımız yok."Abla alaylı bir sesle:"Elbette bu yiyecekleri domuzlarla ve ineklerle yemek ister‐sen. Sen kibarlıktan ne anlarsın! Kocan ta şafaktan günbatım‐larına kadar çalışsın, siz de çocuklarınızla beraber gübrelerinüzerinde yaşamaya devam edin!"Küçük kardeş:"O kadar önemli mi bu?" dedi. İşimizin kaba ve yorucu ol‐duğuna sözüm yok; fakat güvenli. Kimselere avuç açmadanyaşayabiliyoruz. Peki siz? Kentleriniz türlü yüz kızartıcı şey‐lerle dolu; bugünlerde pek sorun yaratmaz ama peki ya gele‐cekte? Kocan kumarla, içki ya da kadınla yoldan çıkarsa?..Her şey mahvolmaz mı o zaman? Böylesi şeylerle sık sık kar‐şılaşmıyor musun?Aile reisi Pahom, uzandığı şöminenin üstünden kadınlarınkonuşmalarına kulak veriyordu.'Harfiyen öyle!..' diye geçirdi içinden. 'Biz köylü kısmı, ço‐cukluktan başlayarak toprağı ekip biçmeye o kadar kaptırdıkki böylesi şeyler düşünmeye vaktimiz kalmıyor. Kaygılandı‐ğım tek şey, toprağımızın az olması. Eğer daha fazla tarlamolsaydı, kimselerden korkmazdım.'Abla kardeş çaylarını bitirince giysilerden söz etmeye başla‐dılar; sonra da bulaşıklarını yıkayıp yattılar.Ne var ki şeytan, şöminenin yanında durup bütün konuşma‐ları dinlemişti. Köyde yaşayan kadının kocasını övmesinden,adamınsa daha fazla arazisi olsa kimselerden korkmayacağınıdüşünmesine sevinmişti.'Oyun başlıyor...' diye düşündü şeytan. İstediğin kadar top‐rak verip seni egemenliğime alacağım.Köyün yakınında, yaklaşık üç yüz dönümlük çok büyük birtoprağa sahip bir hanımefendi yaşıyordu. Köylülerle hiçbirsorunu olmamıştı bu kadının ama, yanına eski bir askeri ya‐naşma olarak alınca işler bozuldu. Bu yanaşma, kestiği paracezalarıyla herkese yaka silktiriyordu.Pahom, elinden geldiğince özenli olmaya çalıştıysa da başı‐na sürekli aynı şey geliyordu; atı hanımefendinin yulaflarınadalıyor veya bir ineği hanımefendinin bahçesine giriyor, da‐naları hanımefendinin otlaklarında otluyor, o da bütün bunlariçin para cezasıyla karşılaşıyordu.Söylene söylene cezayı ödeyen Pahom, öfkeyle gittiği evin‐de, bütün acısını karısından çıkarıyordu. Bütün yazı, yanaşmayüzünden kötü geçirdi Pahom. Kış gelip de sığırlar ahırdan çı‐kamayınca ancak rahatlamıştı. Varsın hayvanların yiyeceğinikendisi versindi, en azından derdi tasası yoktu.O günlerde başlayan dedikodulara göre, hanımefendi arazi‐lerini satacaktı. Anayoldaki hanın sahibi, bu arazileri almakiçin girişimlere başlamıştı. Bu haber, köylüleri çok kaygılan‐dırmıştı. "Arazileri hancı alırsa" diyorlardı,"Kesilecek ceza‐larla, hanımefendinin yanaşmasını bile mumla aratır bize...Hepimizin geçimi o arazilerden."Köylüler toplaşıp hanımefendiye giderek arazilerini hancıyasatmamasını isteyip daha yüksek bir bedel önerdiler. Hanıme‐fendi arazilerini onlara bırakmaya razı oldu. Sonraları köylü‐ler, kendilerinin bütün arazileri alması için uğraşmaya başla‐dılar, böylece bütün toprakları ortaklaşa ekip biçebilirlerdi.Bu konu hakkında tartışmak için kaç kez bir araya geldilersede bir çözüme ulaşamadılar; şeytan araya nifak tohumları ek‐mişti çünkü. Nihayet bu toprakları her birinin alabileceği öl‐çüde paylar hâlinde alması kararına vardılar. Hanımefendi on‐ların bu önerisine de 'evet' dedi.Aradan biraz zaman geçince Pahom komşularından birininelli dönüm arazi aldığını, paranın yarısını hemen, kalanını biryıl sonra ödeyeceğini duydu; içi hasetle doldu."Vay canına!" dedi içinden, arazilerin hepsi elden çıkarılı‐yor, bense bir karışlık yer bile alamayacağım."Gidip karısıyla konuştu:"Herkes alıyor..." dedi. "Ne yapıp edip yirmi dönüm de bizalmalıyız. Geçim yükü giderek ağırlaşıyor. Şimdiki yanaşma,kestiği cezalarla iflahımızı kesiyor."Biraz toprağı nasıl alabileceklerini düşünüp taşınmaya başla‐dılar. Yüz ruble biriktirmişlerdi. Bir tay ve biraz arı sattılar.Oğullarını para kazanması için gurbete yolladılar; Pahom'unmaaşını da önceden alıp kayınbiraderine de birazcık borçla‐ndıktan sonra, arazi için ödeyecekleri paranın yarısını denk‐leştirdiler.Parayı yanına alan Pahom biraz ağaçlı, kırk dönümlük biryer beğendi. Hanımefendiyle fiyatta anlaşıp tokalaştılar; Pa‐hom, hanımefendiye biraz kaparo verdi. Kalan borç için dekente inip senet hazırladılar. Pahom yarısını peşin, yarısını daiki yıla yayarak ödeyecekti.Artık Pahom da arazi sahibi olmuştu. Borç aldığı tohumlarıekti topraklarına. O yıl ürün iyiydi; bir yılı bile bulmadan bü‐tün borçlarını temizledi. Artık kendi arazisinin efendisiydi;ekip biçiyor, sığırlarını kendi otlağına salıyordu. Boy atan mı‐sırlarına veya çayırlarına bakmaya gittiğinde sevinçten yerin‐de duramıyordu. Orada yeşeren her şey, onun gözüne dahafarklı, daha güzel görünüyordu. Önceleri bu arazilerin hiçbirözelliği yoktu; fakat şimdi durum tamamen değişmişti.Pahom'un hayatından herhangi bir şikâyeti ve yakınmasıyoktu. Eğer komşu köydekiler onun mısır tarlasından ve otla‐ğından geçmese keyfi mükemmel olacaktı. Kibarca uyardıbirkaç kez fakat köylüler aldırış bile etmediler. Bu yetmezmişgibi, köyün çobanı da ineklerini onun otlaklarına salıyor, hattageceleri dışarıda bırakılan atlar onun mısırlarına dalıyordu.Pahom, kaç kez onları dışarı dehlemiş, sahiplerini ikaz etmiş,kimseciklere dava açmamak için kendini zor dizginlemişti.Günün birinde dayanamadı ve mahkemeye şikâyet dilekçesiverdi. Köylülerin topraksız olduğunu, bütün meseleye bununneden olduğunu, özellikle yapmadıklarını aslında biliyordu;fakat şöyle düşünmeden edemiyordu:"Ben buna göz yumamam; aksi takdirde iliğimi kuruturlar.Bir yolunu bulup onlara günlerini göstermeliyim."Onları mahkemeye verip günlerini gösterdi; yetmedi, tekrarmahkemeye yollandı ve bunun sonucunda birkaç köylü paracezası ödemeye mahkûm edildi. Aradan biraz zaman geçincePahom'un komşuları kinlenmeye başladı. Kimi zaman hay‐vanlarını bilerek onun tarlalarına saldılar. Köylülerden biri,gece vakti, Pahom'un ağaçlığına gidip birkaç körpe ıhlamurubile kesti. Ağaçlığının yanından geçen Pahom'un dikkatinibeyaz bir şey çekti; birkaç adım yaklaşınca, ıhlamur ağaçları‐nın sadece köklerinin kaldığını, az ileride de kabukları sıyırıl‐mış ağaçların olduğunu fark etti, çok öfkelendi."Kestiği bir tek ağaç olsa, dert değil..." diye geçirdi içinden."Aşağılık herif bir sürü ağaç kesmiş. Yapanı bir elime geçir‐sem, lime lime edeceğim."Sürekli, bunu yapanın kim olduğuna kafa yordu. Nihayet,'Kesinlikle Simon yapmıştır; başka kimse olamaz!..' diyedüşündü.Gidip Simon'un çiftliğine baktı; bir şey göremedi ama Si‐mon'un yaptığına dair kararı da değişmedi. Bir dilekçe yazıpmahkemeye verdi. Simon duruşmaya çağırıldı. Davaya bir da‐ha bakıldı, onun yaptığına dair kanıt bulunmadığı için salıve‐rilmesi kararı alındı. Pahom'un gözünde, uğradığı haksızlıkbüyümüştü; bütün öfkesini köy heyetine yansıttı:"Hırsızlar size rüşvet veriyor..." dedi. "Namuslu kişiler ol‐saydınız, hırsızı serbest bırakmazdınız!.."Pahom kavga etmedik kimse bırakmadı. Evini kundaklaya‐caklarına dair sözler de çalınıyordu kulaklarına. Elindeki ara‐ziler çoğalmasına karşın, toplumdaki saygınlığı zarar gördü.Aradan geçen zaman içinde, pek çok kişinin yeni bölgelere ta‐şınacağı söylentisi çıkmıştı."Topraklarımdan ayrılmama gerek yok..." diye geçirdi için‐den. "Birileri taşınırsa, bizim yerimiz bollaşır. Onların sattığıtoprakları alır arazilerimi genişletirim. Hayatım iyice kolayla‐şır. Hem bu hâlimin çok iyi olduğu falan yok."Pahom, bir gün evinde otururken yolu köye düşen bir çiftçiyikonuk etti. Köylüyü ağırlayan Pahom, ona nereli olduğunusordu. Köylü, Volga'nın diğer tarafından geldiğini, orada ya‐şadığını belirtti. Pahom bununla ilgilenince adam pek çok ki‐şinin oraya taşındığını söyledi. Bu köyden de oraya taşınanlarvarmış. Topluluğa katılmışlar; adam başı yirmi beş dönümarazi dağıtılmış. Toprak bire bin veriyormuş. Oraya sadeceüstündeki gömlekle gelen köylü, artık altı at, iki inek sahibiy‐miş. Pahom'un içine kıskançlık ateşleri dolarken "Farklı biryerde de adam gibi yaşamak mümkünken burada neden sefilolayım? Buradaki arazilerimi satıp alacağım parayla orada ye‐ni bir hayat kurarım. Bunca kalabalık bir yerde insanın başıhiçbir zaman dertten kurtulmaz. Yine de önceden gidip bir ba‐kayım..." diye düşündü.Baharın son günlerinde yola çıktı. Bir vapura binip Volga üs‐tünden Şamara'ya geçti, yaklaşık üç yüz mili de yürüyerekgeçip adamın sözünü ettiği yere vardı. Orada gördükleri, ada‐mın anlattıklarını doğruluyordu. Herkese yetecek kadar arazivardı; her köylüye yirmi beş dönümlük ortaklaşa ekilip biçile‐cek arazi verilmişti. İsteyenler parasını ödeyip bu topraklaradaha ucuza sahip olabiliyordu. Durumu yerinde inceleyen Pa‐hom, sonbahara doğru evine dönüp, her şeyini satıp savmayabaşladı; arazisini ve hayvanlarını sattı. Topluluk üyeliğindençıktı. Bahar gelinceye dek bekleyip ailesiyle beraber yeni va‐tanlarına doğru yola düştüler.Pahom, yeni yurtlarına geldiği sıralarda, büyük bir köyüntopluluğuna alınmaları için başvurdu. Gerekli evrakları dü‐zenleyip ihtiyar heyetine verdi ve onlardan üyelik belgesinialdı. Kendisinin ve oğullarının işlemesi için beşer hissedenyüz yirmi beş dönüm arazi emirlerine verildi. Pahom, gerekenbina eklentilerini yaptı. Artık eskisinden üç kat daha fazla ara‐ziye sahipti. Toprak, mısır ekmeye epeyce uygundu. Durumueskisine göre çok daha iyiydi. Geniş meraları, ekilip biçilebi‐lir toprakları vardı. Besleyebileceği inek sayısı sınırsızdı.Pahom, ilk zamanlar hayatından memnundu; ama bir süresonra, buradaki topraklarını da az bulmaya başladı. İlk yıl, or‐tak arazilerden hissesine düşen toprağa buğday ekip bol ürünaldı. Bu yıl da buğday ekmek niyetindeydi fakat ortak arazile‐ri yetersizdi. Zaten işlediği topraklar da buğday ekimine ayrıl‐mamıştı; çünkü o bölgede sadece hiç sürülmemiş nadaslı top‐raklara buğday ekilebiliyordu. İki yılda bir buğday ekilen ara‐ziler, üzerlerindeki otlar büyüyünceye kadar nadasa bırakılı‐yordu ve böylesi arazilere talep fazla, toprak yetersizdi. Buyüzden sürekli kavgalar çıkıyordu. Hâli vakti yerinde olanlarburalara buğday ekmek istiyor, yoksullarsa buraları satmayı,en azından ödeyecekleri vergileri çıkarmayı istiyorlardı. Pa‐hom, daha fazla buğday ekmek isteyenlerdendi; tutup bir al‐satçıdan bir yıllık toprak kiraladı. Ekebildiğince buğday ekti;ürün bire bin verdi ama bir mesele vardı: Arazi, köye çokuzaktı. Buğdayların neredeyse on kilometre kadar taşınmasıgerekiyordu. Aradan biraz süre geçtiğinde Pahom, kimi alsat‐çıların uzak çiftliklerde yaşayıp servet edindiklerini fark edin‐ce,"Tapusu bende olan biraz arazi alsam, üzerine bir çiftlikevi yaptırsam her şey yoluna girerdi..." diye düşündü. Bu me‐seleye günlerce kafa yordu.Üç yıl boyunca toprak kiralayıp buğday ekmeyi sürdürdü.İyi ürün alıyordu ve para bile biriktirebiliyordu. Aslında hiçyakınmadan yaşayıp gidebilirdi ama her yıl toprak kiralamakiçin ter dökmek gözünü yıldırmıştı. İyi araziler olduğu bilinenyerlere köylüler hemen doluşuyor ve bir anda satılıyordu. Eli‐nizi çabuk tutmadığınızda hava alıyordunuz. Üçüncü yıl, baş‐ka bir çiftçiyle birlikte çayır kiraladılar; aralarında anlaşmaz‐lık baş gösterip de çiftçiler dava ettiklerinde, orayı da sürmüş‐lerdi. Davayı kaybettiler, paraları ve emekleri boşa gitti.Pahom,'Kendi toprağım olsaydı, kimsecikler karışmadanekip biçerdim ve bunlarla uğraşmazdım...' diye düşünüyordu.Pahom, kendisine toprak aramaya başladı; bin üç yüz dö‐nümlük toprağı olan fakat eli darda olduğu için bu toprağı sat‐mak isteyen bir köylüyle tanıştı. Kıran kırana pazarlık edipyarısı peşin, yarısı senetle ödenmek koşuluyla bin beş yüzrublede karar kıldılar. Geriye sadece sözleşme yapmak kal‐mıştı. O sıralarda, yolu oradan geçen bir yabancı, atını yemle‐mek için Pahom'un evine geldi. Pahom yabancıyla konuştu‐ğunda, onun hayli uzaktan, Başkır'dan döndüğünü, oralardaon üç bin dönüm toprağın sadece bin ruble olduğunu öğrendi.Daha fazla bilgilenmek isteyen Pahom'a şunları söyledi ya‐bancı:"Yapılacak en iyi şey, başkanlarla ahbap olmak. Ben yüzruble eden bir kadın elbisesi, halı, bir kutu çayı hibe ettim, şa‐rap verdim; bunlar karşılığında, arazinin her bir dönümü ikikapikten daha ucuza geldi bana." Yanındaki tapuları gösterenyabancı:"Topraklar bir ırmağın kıyısında; kan eksen can biter..." de‐di.Art arda sorular soran Pahom'a,"Bir yıl yürüsen bile öbür ucuna gidemeyeceğin kadar, hepside Başkırlar'a ait uçsuz bucaksız topraklar var. Başkırlar ko‐yun gibidirler. Yok pahasına toprak alabilirsin onlardan.""İşte..." dedi Pahom kendi kendine,"Bin ruble bayılıp bura‐dan bin üç yüz dönüm alacağıma, hem de borçlanacağıma,oraya gidip buradan aldığımdan on kat fazla toprak sahibi ola‐bilirim."Pahom, yabancıdan oralara nasıl gideceğini iyice öğrendi veadam çıkıp gittiğinde o da yola çıkmak için hazırlıklarını yap‐tı. Karısını malını mülkünü koruması için köyde bırakıp yanı‐na aldığı bir uşakla yola düştü. Yol üstündeki bir kasabadamola verip çay, şarap ve yabancının söylediği diğer hediyelerialıp üç yüz milden uzun bir yol aldılar. Yedinci gün, Başkır‐ların obasına vardılar. Yabancının anlattığı gibiydi buralar.Başkırlar, bir ırmağın kıyısına kurdukları kıl çadırlarda yaşı‐yorlardı. Toprakla uğraşmıyor, ağızlarına ekmek koymuyor‐lardı. Hayvanları başıboş sürüler hâlinde öylece otluyordu.Taylar, çadırların arka kısmında bağlı duruyor; kısraklar, yan‐larına günde iki kez götürülüyordu. Tayların sütünden kımızelde ediliyordu. Obanın bütün işlerini kadınlar yapıyordu. Er‐keklerin tek yaptığı, bütün gün yan gelip yatmak, kımız, çayiçmek, kesilen koyunları yemek ve eğlenmekti. Çalışmayıakıllarından geçirdikleri yoktu; kaba ve bilinçsizlerdi, Rusça‐ları zayıftı fakat güleryüzlü insanlardı.Pahom'u görünce hemen çadırlarını boşaltıp çevresinde top‐landılar. Bir çevirmen getirildi; Pahom, biraz arazi satın al‐mak istediğini söyledi. Başkanları epeyce hoşnut görünüyor‐du; Pahom'u en güzel çadırlardan birine buyur edip çay ve kı‐mız ikram ettiler, yemesi için et getirdiler. Pahom da arabasın‐daki armağanları dağıttı. Aralarında konuşup çevirmendenşöyle söylemesini istediler.Çevirmen,"Seni sevmişler; bizde konuğa iyi davranma gele‐neği vardır. Sen bize armağanlar getirdin, bizi sevindirdin; bizde seni sevindirmek isteriz. Söyle, sana ne versek hoşuna gi‐der?""Toprak..." dedi Pahom,"Toprak. Bizim oraların toprağı öy‐le az, öyle çorak ki; ama sizin topraklarınız çok geniş ve ve‐rimli..."Çevirmen bu sözleri çevirdi. Başkırlar kendi aralarında ko‐nuşmaya başladılar. Ne konuştukları anlaşılmıyordu ama bel‐liydi. Bir anda susup çevirmen konuşurken Pahom'a baktılar:"Getirdiğin armağanlar karşılığında, istediğin kadar toprakalabileceğini söylüyorlar. Sen sadece neresini istediğini söy‐le."Başkırlar aralarında biraz daha konuşup tartıştılar. Pahom,ne hakkında tartıştıklarını öğrenince, çevirmen kimilerininarazi meselesini Başkan'a sorup onun da fikrini almak gerek‐tiğini, kimilerininse buna gerek görmediğini söyledi.Onlar tartışmalarını sürdürürlerken çadır kapısında, sırtındakürk olan bir adam belirdi. Bir anda susup ayağa kalktılar.Çevirmen:"Başkanımız geldi..." dedi.Pahom da hemen ayağa kalktı ve bir kadın elbisesiyle iki ku‐tu çayı sundu. Başkan armağanları alıp onu baş köşeye buyuretti. Başkırlar ona hemen bir şeyler anlatmaya koyuldular.Başkan bir süre dinleyip susmalarını işaret ederek Pahom'a,Rusça:"Neyi istersen al; bizde toprak bol..." dedi.'İstediğim kadarını nasıl alabilirim?' diye geçirdi içindenPahom. 'İşimi sağlam kazığa bağlamak için, tapu çıkarmalı, yoksa günün birinde orayı elimden alabilirler.'"Kibarlığınıza teşekkür ederim..." dedi Pahom. Sizde toprakbol. Benim istediğim küçük bir bölüm. Fakat yine de aldığımbölümün tamamen benim olduğuna nasıl güvenebilirim? Ge‐rekli ölçüm yayılıp tapusu verilemez mi acaba? Yarın ne ola‐cağı belli değil; çocuklarınız orayı bir gün elimden almak is‐terse ne yaparım ben?""Haklısın..." dedi Başkan. Tapusunu da vereceğim sana.Pahom,"Buralara bir alsatçı gelmiş" diye sürdürdü,"Ona datoprak vermiş, tapu çıkartmışsınız. Benim için de bunu yap‐manızı isterim."Başkan,"O iş kolay..." dedi. "Muhtarımız seninle kasabayagelir, imzalı damgalı tapunu alırsın.""Peki kaç para ödemem gerekecek?""Bizde fiyat sabittir, günde bin ruble."Anlamamıştı Pahom."Günde mi? Bu nasıl fiyat? Kaç dönüm ki?""Böyle hesaplardan anlamayız..." dedi Başkan,"bizde top‐raklar gün hesabıyla satılır. Bir günde yürüyerek sınırlarınıçizdiğin kadar arazi senindir; bunun gündeliği bin rubledir."Pahom şaşakalmıştı:"İnsan bir günde koca bir araziyi dolanabilir..." dedi.Başkan kahkahalar atıyordu:"Sen de yap; bütün arazi senin olsun!" dedi. "Ancak bir şar‐tımız var; yürümeye başladığın yere aynı gün dönmezsen,verdiğin parayı unut.""Ama geçtiğim yerleri nasıl belirleyeceğim.""Kolay; senin istediğin bir uzaklığa kadar gidip orada duru‐ruz. Sen de oradan başlayıp yanındaki kürekle daireni belir‐lersin. İstediğin yeri işaretlersin. Her dönüşünde bir çukuraçıp otları üzerine yığarsın; aradaki yerleri de biz işaretleriz.Fakat unutma, ne kadar büyük bir daire yapsan da, gün bat‐madan başladığın yere dönmek zorundasın; o zamana dek nekadar yeri işaretlediysen, kendi malın say.Buna bayılmıştı, Pahom. Ertesi sabah erkenden başlamayıkararlaştırdılar. Bir süre daha konuşup kımız içtiler, et yediler.Karanlık çökmüştü artık. Başkırlar, Pahom'a rahat bir yatakserdiler, sabahleyin kararlaştırılan noktaya gideceklerini söy‐leyip iyi geceler dilediler.Pahom yatağa uzandığında, aklında sadece alacağı topraklarvardı; onları düşündüğü için uyuyamıyordu:'Koca bir alanı işaretlerim!' diye düşünüyordu. Günde otuzbeş mili su içinde giderim. Ne de olsa günler uzun; otuz beşmillik bir daire ne kadar toprak eder ama! Elverişsiz bölümle‐rini satar ya da köylülere bağışlarım; en verimli kısımlarınıkendime alır eker biçerim. Olmadı, iki öküz daha alır, iki deırgat bulurum. Bir kısmını işler, kalanını mera yaparım.'Sabaha kadar uyuyamadı Pahom. Tan atımına yakın, birazdaldı. Gözlerini kapadığında, hemen düş gördü: Şu an bulun‐duğu çadırda yatıyordu, dışarıdan gelen kahkaha sesleriniduydu. Kim olduğunu görmek için dışarı çıktı. Başkırlarınbaşkanı, çadırın önünde oturmuş kahkahalar atıyordu. Onayaklaşan Pahom,"Niye gülüyorsun?" dedi. Fakat bu adam ar‐tık başkan değil de daha önce evine atlarını yemlemek içingelen ve buradaki arazilerden söz eden adamdı. Pahom tam,"Sen ne zaman geldin buralara?" diye sormaya davranmışkenadam evine gelen yabancı olmaktan çıkmış, hayli zaman öncekonuştuğu Volga'dan gelen adama dönüşmüştü. Daha sonrane görse iyi; hayır, Volgalı da değildi bu; bildiğimiz kuyruklu,boynuzlu şeytandı orada öylece gülen. Şeytanın ayaklarınınönündeyse yalın ayak, pantolon gömlek yatan bir ölü vardı.Ölü, Pahom'du. Ürpertiyle uyandı.'Aman, rüya işte!' dedi kendi kendine.Çadırın ağzından baktı; tan ağarıyordu."Gidip onları uyandırayım. İşe başlama vakti..." dedi.Başkırlar uyanıp toplaştılar. Kımız içtiler, Pahom'a çay sun‐dular; fakat o yerinde duramıyordu:"Artık gidelim" dedi,"Vakit boşa geçiyor."Hepsi birden toparlanıp yola koyuldular; yarısı atlı, yarısı isearabalıydı. Pahom da uşağıyla beraber kendi arabasındaydı.Yanına bir de kürek almıştı. Stepe çıktıklarında, gök bakırrengindeydi. Başkırların "Şıhan" adını verdiği bir yamaca çık‐tılar. Atlarından, arabalarından inip bir yerde toplaştılar. Baş‐kan, Pahom'un yanına gelip dümdüz uzanan toprakları göster‐di:"Gözünün görebildiği her yer bizim. Ne kadar istiyorsanalabilirsin."Başlığını çıkarıp yere bırakan Başkan:"İşaretin bu... Başladığın ve bitireceğin yer burası. Çevresinidolanacağın her yer senin olabilir."Parayı çıkarıp başlığın üstüne bıraktı Pahom. Paltosunu daüstünden sıyırdığında ceketiyle kaldı. Kemerini çıkarıp belinedoladı; yelek koluna ufak bir azık çıkını ve matara koyup uşa‐ğından küreği aldı. Artık dolanmaya başlayabilirdi. Bir zamannereden başlamasının daha iyi olacağını düşündü. Hiçbir yervazgeçilir görünmedi gözüne."Hepsi bir..." dedi,"Doğuya gideyim."Yüzünü doğuya çevirip güneşin yüzünü göstermesini bekle‐di."Oyalanmamalıyım..." dedi sonunda. "Sıcak bastırmadandaha rahat yürürüm."Güneşin ilk ışınları ufukta belirdiğinde Pahom, elindeki kü‐rekle daldı stepe. İlk yürüyüş hızı tam kararındaydı. Yaklaşıkbir mil gidip derin bir çukur kazdı ve yeri belli olsun diye otyolup üstüne yığdı. Yürümeyi sürdürdü; uykulu hâlinden sıy‐rılınca hızlandı. Bir süre daha gidip başka bir çukur açtı.Dönüp arkasına bakan Pahom bayırı, orada duran insanları,araba tekerlerinin parladığını görüyordu. Yaklaşık üç mil yü‐rüdüğü kararına vardı. Sıcak iyiden iyiye bastırıyordu; ceketi‐ni çıkarıp omuzlarına atarak yürümeyi sürdürdü. Sıcak gide‐rek dayanılmazlaşıyordu; güneşe şöyle bir bakıp kahvaltı vak‐tinin geldiğini düşündü."Şimdi geri dönmek için çok erken. Çizmelerimi de çıkara‐yım hele..." diye söylendi.Çizmelerini çıkarıp kemerine asarak tekrar yürüdü. 'Bir üçmil daha gidebilirim...' diye düşündü,'sonra sola dönerim.Şurası ne kadar güzel, alamazsam üzülürüm. Topraklar gide‐rek daha verimli görünüyor.'Dosdoğru ilerlemeyi sürdürdü. Arkasına baktığında, bayırıve oradakileri zor bela seçebiliyordu.'Tanrım, bu tarafa fazla gitmişim...' diye geçirdi içinden.'Hemen dönmem gerek. O kadar terledim, susuzluktan o ka‐dar kavruldum ki!'Durup bir çukur açarak otları yığdı. Matarasından su içti.Ardından sola dönüp yürüdü. Otlar adam boyu, hava boğacakkadar sıcaktı.Giderek yorulduğunu hissediyordu; güneşe bakıp vaktin öğleolduğunu tahmin etti."Yeter..." dedi,"Soluklanayım hele..."Oturup ekmeğini yedi, su içti; uyuyakalmaktan korkup uzan‐madı. Bir süre oturduktan sonra tekrar yola koyuldu. Öncelerizorlanmadan yürüyebiliyordu; dinlenip su içmek, yemek ye‐mekle de gücü yenilenmişti; ancak hava o kadar ısınmıştı kibayılacak gibi oldu. Birden uyku bastırdığını hissetti.Yine de 'Bir saat yorul, ömür boyu rahat et...' diye düşünüpyürüdü. Tam sola dönecekti ki bir dere gördü. "Burayı toprak‐larıma katmazsam günah olur. Burada pamuk yetiştirebili‐rim..." diye düşündü. Derenin çevresini de dolandı ve öbüryakaya da bir çukur açtı. Pahom tepeye baktığında, hava sı‐caktan buğulanmış gibiydi ve bir şeyler uçuşup duruyordugözlerinin önünde; bayırdakiler görünmez olmuştu.'Buraları fazla tuttum...' diye geçirdi içinden. 'Şurayı dahakısa tutayım...' Yürümesini hızlandırıp bir üçüncü kenarı daarşınlamaya başladı. Başını güneşe çevirdi; ufku yarılamıştıPahom, fakat karenin üçüncü kıyısında iki mil bile yol alma‐mıştı. Hedefi on mil daha uzaktaydı."Yo, yo..." diye düşündü. "Topraklarım eğri büğrü de olsa,artık dosdoğru bir çizgiye yönelmeliyim. Hayli uzağa gittimve engin arazilerim var artık."Hemen bir çukur kazıp üstüne otları yığarak bayıra doğruyöneldi.Pahom hemen bayıra yönelmişti fakat adımlarını büyük birzorlukla atabiliyordu. Sıcaktan bitkin, diken ve çalıların dala‐dığı ayakları çizikler içindeydi ve artık dermanı kalmamıştı.O kadar çok dinlenmek istiyordu ki! Fakat gün batmadan bu‐nu yapamazdı. Güneşin hiç sabrı yoktu; giderek alçalıyordu."Tanrım..." diye içini çekti. "Ben hata ettim. Keşke eşşeklikedip daha çok toprak edinmek için çırpınmasaydım! Zama‐nında yetişemezsem ne olacak?.."Bayıra baktı önce, sonra güneşe. Varacağı yere ne kadar dauzaktı! Güneş ufuk çizgisiyle neredeyse birleşecekti. Pahomhızlandı fakat öyle güçsüz düşmüştü ki... Derken koşmayabaşladı, paltosunu, ceketini; azık çıkınıyla matarasını attı.Elinde sadece baston niyetine kullandığı kürek vardı.'Ne halt ettim ben...' diye düşündü. 'Açgözlülük edip bir sü‐rü yer dolandım, hepsi benim olsun istedim. Oraya gün bat‐madan varmam imkânsız.'Bunları düşünmek, onun son gücünü de tüketti. Koşmayısürdürüyordu; yorgun, mutsuz, susuz... Göğsü kabarıp iniyor,kalbi deli gibi atıyor, bacaklarını hissetmiyordu. Birden ölümkorkusu sardı benliğini... Yine durmadı. 'Onca yol teptiktensonra durursam, beni ahmak sanırlar...' diye geçirdi içinden.Durmadı, koştu; öyle yakınlaşmıştı ki Başkırların seslenişleri‐ni duyuyordu; bu sesleri duymak, tutkusunu biledi. Olancagücüyle koşmaya başladı.Güneş alabildiğine alçalmıştı; buğulu havada kan kırmızı birgörünüm vardı. Neredeyse bayılacaktı! Ama hedefine öyleyaklaşmıştı ki... Pahom, kendisini gayretlendirmek isteyenle‐rin işaretlerini fark ediyordu; yere bıraktığı parayı, kalpağı veelleri belinde Başkan'ı seçebiliyordu. Pahom ansızın dün gecegördüğü düşü anımsadı."Yeterince toprak var..." dedi. "Ama Tanrı benim bu toprak‐ları ekip biçmeme izin verecek mi? Oraya asla varamayaca‐ğım."İyice alçalmış güneşe baktı; bir bölümü artık görünmüyordu.Son güç kırıntılarıyla atağa geçti; bedeni ileri eğilmişti ve diz‐leri onu artık taşımıyordu. Tam bayıra varmıştı ki, ortalık biranda karardı; güneş battı. 'Olanca emeğim boşa gitti!' diye in‐ledi. Durmaya karar vermişken Başkırların seslenişlerinin ke‐silmediğini fark etti, kendisi bulunduğu yerden güneşi göre‐miyordu ama bayırdakiler görebiliyordu. Derince soluklanıpbayırı tırmandı. Burada gün ışığının kırıntıları vardı daha. Ba‐yıra çıkıp kalpağı gördü; Başkan kalpağın önünde, böğürlerinituta tuta gülüyordu. Bir kez daha düşü geldi aklına; inledi.Dizlerinde derman kalmamıştı, yere kapaklanıp kalpağa uzattıellerini."Bir sürü toprağın oldu!" diye bağırdı, Başkan. Uşağı hemenkoşup yetişti; onu yerden kaldırmaya uğraştı, ama Pahom'unağzından kan sızıyordu; son nefesini vermişti!Uşağı, küreği alarak Pahom'a uygun bir mezar kazıp gömdü.İki metrelik toprak doyurmuştu Pahom'un gözünü.

İNSAN NE İLE YAŞAR LEV NİKOLAYEVİC TOLSTOYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin