Changmin mutfaktaydı, neredeyse gece yarısı olmuştu. Dışarıyı seyrediyordu, büyük tahta ve demir kapıların sesini duyduğunda hemen ayağa kalkmıştı. Dışarı çıkıp neler olduğuna bakacaktı ki kraliçenin arabasının sesi duyulmuştu. Kraliçe Qin arabasından inip taht odasına koşmuştu. Changmin cesedin kaldırılmamış olduğunu düşünüyordu, sonuçta önce kraliçe görmeliydi.
Changmin Shen Shen Taht Odasına yürüyüp kapının kenarında duran askerlerle birlikte içeriyi izlemeye başlamıştı. Kraliçe sessizce ölü krala bakarak ağlıyordu. Yardımcısı ona işlemeli güzel bir bez uzattığında gözlerindeki yaşı temizlemişti.
Minhyuk kraliçeyle görüşmek için onu dışarı çıkarmıştı. İkisi askerlerden uzaklaşıp çalıların arasında konuşabilecekleri bir yer bulmuşlardı. Changmin ise kimseye fark ettirmeden onları takip edip dinleyebileceği bir yere saklanmıştı.
"Anne, seni daha fazla üzücü haberle karşılamak istemezdim."
"Minhyuk bana neler olduğunu söyle."
"Sorun Chanhee. Bir prense yakışmayacak iğrenç şeyler yapıyor. Bahsetmekten utanıyorum."
"Oğlum senin bir suçun yok, açıkça anlat olanları."
"Chanhee'nin kolyesi bir başkasında ortaya çıktı. Babamın dediğine göre o kişi onun hayatını kurtaracak kişi olacakmış. Ancak o saraya girdiğinden beri Chanhee değişti. Haknyeon o ikisini banyoda... uygunsuz şeyler yaparken görmüş."
"Sen neler söylüyorsun? Benim Chanhee'm bunu yapmış olamaz!" Kraliçe düşecek gibi olduğunda Minhyuk onu tutmuştu.
"Ona iyi bakamadığım için üzgünüm anne."
"Hayır! Sakın bunun için kendini suçlama. Burada bir suçlu varsa o adamdır. Chanhee'nin aklını çelmiş ve onu kullanmış. O her kimse derhal yakalanmasını sağla!"
"Sen merak etme anne, hemen icabına bakacağım."
Minhyuk kraliçeye odasına kadar eşlik ettikten sonra kendi yardımcılarıyla konuşmaya başlamıştı. Changmin ise mutfağa girip saklanmaya devam etmişti. Başına geleceklerden korkuyordu, Chanhee'nin başına geleceklerden de korkuyordu.
Minhyuk ve adamları bir saat içinde onu aramaya başlamışlardı. Changmin sadece yarım saat sonra bir avuç askere yakalanmıştı. Onun ellerini bağladıktan sonra onu zindana atmışlardı. Changmin tek başına taştan duvarları olan bir hücrede elleri duvara zincirlenmiş bir şekilde bekliyordu.
Yere oturmayı denemişti ancak boğazına ve ellerine sarılı zincir onun oturmasına engel oluyordu. Ertesi sabaha kadar bu şekilde beklemişti. Küçük hücre penceresinden yüzüne vuran güneş ışığı yüzünden terlemiş ve susamıştı. Dudakları kupkuruydı.
Kendi hücresinin kapısı açıldığında uykulu gözleriyle o tarafa bakmıştı. İçeri giren Prens Minhyuk'tu. Askerlerini dışarıda bırakıp içeri yalnız girmişti.
"Ji Changmin."
Changmin öfke dolu gözlerle ona bakıyordu. Minhyuk ona adım adım yaklaşmıştı. Changmin'in öne düşmüş başını eliyle kaldırmıştı. "Susadın mı?"
Minhyuk parmaklarını Changmin'in dudaklarının üzernde gezdirip iç çekmişti. "Sana su vermem yasak."
"Tüm yasaklara uyuyormuşsun gibi davranma."
"Benimle böyle konuşamazsın Changmin."
Changmin iç çekmişti.
"Sana su veremem." Minhyuk Changmin'e daha da yaklaşmış ve onu dudağından öpmeye başlamıştı. Geri çekildiğinde Changmin'in yüzünde sert bir ifade vardı.
"Gidip beni annene şikayet edecek misin? Aklını çelip seninle burada uygunsuz şeyler yaptığımı söyleyecek misin?"
"Konuşmalarımızı mı dinledin sen? Neden saklandığın belli oldu..."
"Minhyuk?" Başka bir ses hücreye girdiğinde Changmin de Minhyuk da o yöne bakmışlardı. "Burada ne yapıyorsun?"
"Sana açıklama mı yapmam gerekiyor? Asıl sen burada ne yapıyorsun?" Minhyuk kardeşinin üzerine yürüdüğünde Changmin ellerndeki zincirleri zorlayarak ileri atılmıştı.
Minhyuk ise bu durumu komik bulmuştu. "Geçen sefer beni durdurabilmiştin. Peki ya şimdi?" Minhyuk elini Chanhee'nin omuzuna koymuştu. Tüm gücünü kullanarak onun omuzunu sıkmaya başladığında Chanhee çenesini sıkmıştı.
Changmin'i üzmek istemiyordu, acı çekişini görmesini istemiyordu. "Bırak onu! Bırak onu dedim!"
Minhyuk elini çekip Chanhee'ye bakmıştı. "Ağlamıyorsun?"
"Minhyuk onunla uğraşma!" Changmin'in bağırışları sonunda bir işe yaramıştı. Minhyuk tekrar Changminin yanına gitmiş ve gülümsemişti. "Birbirinizi son görüşünüz olacak bu. Artık Chanhee'yi unut Changmin."
"Ne demek istiyorsun sen?"
"Chanhee gidiyor, onu buradan çok uzaklara göndereceğim."
Changmin genç prensle bakışmaya başladığında Chanhee başını öne eğmişti. "Changmin başını belaya soktuğum için üzgünüm."
"Senin bir suçun yok. Biz yanlış bir şey yapmadık, sakın üzülme."
İkilinin duygusal sohbeti kahkahalarla bölünmüştü. "Evet evet, yeter bu kadar." Minhyuk Chanhee'nin yanına yürürken gülümsüyordu. "Kardeşim senden son bir isteğim var."
"Ne istiyorsun?"
"Akşam buraya gel, onu buradan çıkar ve ona yemek ver. Sonra onu banyoya götür ve temizledikten sonra benim yollayacağım kıyafetleri giydir ve odama gönder."
Chanhee hücreden hızlıca çıkmıştı. Minhyuk'un söylediklerini onu rahatsız etmişti.
"Hey, Minhyuk! Eğer kraliçe bunu duyarsa-"
"Merak etme Changmin, kraliçe bunu duyacak kadar yaşamayacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kingdom - nyukyu
FanfictionJi Changmin yanlış bir dilek dilemenin bedeli olarak geçmişte, tarihin karanlık bir döneminde uyanmıştı.