"Az daha yakalanıyorduk." Jeongin hızlıca odama girmiş kapıyı kapatıp arkasına yaslanmıştı. Nefes nefese kalmış bir şekilde elini kalbine götürdü.
"Bir şeylerden şüphelendiğini düşünüyorum." Annem zeki bir kadındı ve az çok aramızda geçenleri anladığını düşünüyordum fakat bunu nasıl karşılardı bilmiyordum.
Kapının tıklanmasıyla Jeongin ile göz göze gelmiştik. İkimizin de aklından binbir çeşit senaryo geçiyordu.
Acaba nasıl bir tepki alırdık
"Gel." Jeongin kapının arkasından çekildikten sonra annem odaya girmiş ve ikimizi de süzmüştü.
"Siz ikiniz." İki parmağıyla bizi işaret ettikten sonra devam etmişti. "Neler karıştırıyorsunuz? Hemen anlatın." işte şimdi büyük sıçmıştık.
Yutkunup Jeongin'e bakmamla gözlerini büyütmüş bir şekilde anneme doğru baktığını görmüştüm.
Ya her şeyi söyleyip hayatımızı mahvedecektik ya da bir yalan söyleyip sonsuza kadar bunu sürdürecektik.
"Bir şey karıştırmıyoruz." Omuzlarımı silkmiştim. Annem ise bize alayla gülmüştü. İnanmadığı ortadaydı.
"Karıştırmıyorsunuz öyle mi? Peki az önce olanlar neydi. Tanrım! Masa altından oynaşmak nedir?" Her şeyi görmüştü.
"Bakın biz aslında." Jeongin açıklama yapacakken annem eliyle durdurmuştu.
"Bak Jeongin, inkar etmeye hiç uğraşma. Hyunjin her ne kadar benim oğlumsa sen de benim için öylesin. İkinizin de götünü ben topluyorum. Ciğerinizi bilirim sizin."Hafif tebessüm etsem de hemen eski ciddi halime dönmüştüm. Sanırım her şeyi söylemek en iyisi olacaktı.
"Ben Jeongin'i seviyorum." Sonunda cesaretimi toplayıp söylemiştim. Jeongin bana endişeli bakışlarla bakarken annem ise hiçbir şey demeyerek bana bakıyordu.
Bir kaç dakika sonra bakışlarını Jeongin'e çevirmiş gözlerini kapatıp cümlelerini kafasında toplamıştı. "Ya sen?"
"B-ben de onu çok seviyorum." Uzun bir sessizlikten sonra korkmaya başlamıştım. Her şey mahvolacaktı.
"Bakın ben gerçekten size ne diyeceğimi bilemiyorum." Annemin konuşmasını bölüp araya girmiştim. "He de anne." Alakasız şekilde konuşmamla annem gözlerini devirmişti.
"Hyunjin ben Jeongin'in babasıyla evliyim farkındasın değil mi? Siz kardeşsiniz." istemiyordu işte ve bizi ayırması yüksek olasılıktı.
"Kardeş mi? Kaç yaşında insanlarız. İkimiz de koskocaman adamlarız ve üniversite okuyoruz. Gerekirse kendi başımızın çaresine bakarız." Onun için her şeyi göze alırdım.
"Bakarsınız ha? Daha donunuzu yol ortasından toplamıyorsunuz kendinize hem okuyup nasıl bakacaksınız?" Haklıydı. Harçlığımızdan yemeğimize kadar onlar karşılıyordu.
"Haklısınız." Jeongin omuzlarını düşürüp derin bir nefes vermişti. Şimdi ne yapacaktık? En çaresiz hissettiğim anlardan birisini yaşıyordum.
"Madem yemişsiniz bir halt. Ben her ne kadar istemesem de siz kafanızın dikine gideceksiniz." Jeongin ile birbirimize bakıp sırıtmıştık. "Yaptığınız şeyi hâlâ doğru bulmuyorum. Boşuna habeş maymunları gibi sırıtmayın."
"Öğretin bana. Hemcins iki insan birbirini nasıl sever, aşkı öğretin bana. İkinizin arasındaki sevgiyi bana gösterin."
***
