~1~

453 36 59
                                    

-31/12/1734-

"Abla!"

Marcail, sert ve az da olsa yaş olan tahtaların üzerine elleri bağlı bir şekilde getirilip zorla diz çöktürüldü.

Her ne kadar istemese de titreyen sesi ve boncuk gözlerinden akan yaşlarla ona seslenen kardeşine doğru baktı.

"Skye.."

"Abla.."

"Seni seviyorum, Skye."

Kardeşinin titreyen kiraz dudaklarına bakıp dolan gözlerini başka tarafa çevirdi. Özellikle görmek istediği birini arar gibi ona hakaret eden, bağıran, elinde meşaleler tutan kalabalığın içine daldırdı gözlerini.

Ardından biraz uzağında duran Buckingham Sarayı'na baktı. Net göremese de orada gökyüzü mavisi gözlerinden akan yaşlarla odasından ona bakan biri olduğunu hissetmiş gibiydi.

Saraya doğru bakmaya devam ederken gülümsedi, onu izleyen prensesinin bi umut görebilmesi ihtimali ile.

"Marcail."

Yumuşak ve tatlı sesiyle ona seslenen arkadaşına baktı. Hemen yanında duruyordu.

"William.."

"Şu an elini tutmayı çok isterdim, yalnız ölmekten hep korkmuşumdur."

Kurumuş dudaklarından çıkan her bir kelimede inatla gülüyordu sanki saniyeler sonra olacak şeyler bir şakaymış gibi.

Marcail de ona gülümsedi, hem de en içten haliyle.
"Hayır yalnız olmuyorsun, ruhlarımız el ele göç edecek buradan."

Bir anda, gülümseyen iki dudağın üzerinden tuzlu sular akmaya başladı. İkisi de birbirine bakıp gülümserken bir yandan ağlıyorlardı.

.
.
.

-28/12/1729-

Britanya Krallığının baş kenti olan Londra'da  pazarın emektar esnafları şiddetli esen rüzgar sebebiyle ürünlerini büyük bir telaşla küçük dükkanların içine taşıyorlardı.

Dakikalar sonra bardaktan boşalırcasına yağmur yağmaya başlamıştı. Tamamen ıssız sokaklara dönüşen pazardan Marcail ve Skye biriken sulara basarak fırının önüne geldiler.

Anneleri Ailsa pencereden onları görünce uzun bir örtü alıp kapıya yöneldi.
"Kızlar! Ipıslak oldunuz hasta olcaksınız içeri geçin çabuk!"

Skye, biraz daha birikintilerin üzerinde zıplamak ve üstüne yağan minik yağmur tanelerinin etrafında dönmek istiyordu fakat  bir yandan da fırından çıkmış taze ekmeğin kokusunu aldığı için guruldayan karnını tutup içeriye koştu.

Marcail elindeki havluyla önce ağzınu ekmekle doldurmuş kardeşinin saçını sonra kendininkini kuruladı ve masaya oturup buz tutmuş ellerini yanan muma doğrulttu.

"Tam da ilerideki ormanda yere yığılmış bir ağaç bulmuştum, yakmak için biraz gövdesini ve dallarını kesip getirecektim ama bu fırtına ve yağmurda bizi ancak buraya getirebildim."

Ailsa oluşan derin sessizlik üzerine  haşlanmış yumurtalı ekmekleri kızların önüne koyup kocasına dikti gözlerini.

Arkasını dönmüş bir elinde bıçak diğer elinde kütük kendi halinde bir şeyler oyuyordu.

"Babam son günlerde fazla meşgul gibi."
Meraklı gözlerle babasına bakarken sorusunu yöneltince Ailsa eliyle sus işareti yapıp eğildi ve fısıldayarak konuştu.

BLANCHEFLOORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin