HATIRLATMA:
Onun yerine Cem'i içeriye buyur edip salona doğru yöneldi. Ben de Cem'in ayakkabılarını ayakkabılığa yerleştirip kapıdan içeriye girecektim ki sesi adımlarımın önünü kesti.
"Piraye..."
Bedeninin varlığı birkaç adım uzağımdayken hoş kokusu çoktan ciğerlerime nüfus etmişti. Yüzümü ona dönmeden önce birkaç saniye zaman tanıdım kendime. Ardından yavaşça ona döndüm. Öncelikle kaslarını örtülemiş lacivert gömleğine değindi gözlerim. Bacaklarını sarmalamış kumaş kahverengi pantolonuyla birlikte saatlerce onu izleyebileceğim bir manzarası vardı.
Ona dönmemin üzerinden birkaç dakika geçmiş olmasına rağmen ikimizin kulağına da herhangi bir sözcük ilişmemişti. Gözlerimi göğsünden çekip gözlerine baktığımda hoşnutsuz bakışlarının üzerimde gezindiğini gördüm.
Bu yaptığına dair giriştiğim anlam arayışlarını dudaklarından dökülen kelimeler bitirdi. "Henüz geceliklerini bile çıkarmamışsın. Bu demek oluyor ki hala ilaçlarını içememişsin." Sert bir üslupla söylediği cümleleri dudaklarıma dişlerimin eziyet etmesine sebep olurken ellerimi de önümde birleştirdim.
Gözlerini gözlerimden çekmediği için onları ondan kaçıramıyordum. Sert gözleri bir cevap beklediğini belirtirken hiçbir bahaneye sığınma gereği duymadan "Daha yeni uyandım. Malum benim için zor bir geceydi." dedim.
Dudaklarını aralayıp birkaç kelime dökecekti ki içeriden annemin sesi geldi. "PİRAYE! Cem oğluma da bir tabak sarma getir. Yalnız başına tırtıklama orada." Annemin seslenişiyle yanaklarım daha da kızarırken Mert'in kaşları da aynı orantıda çatıldı.
"Umarım bu Cem dün hakkında konuştuğumuz kişi değildir." demesiyle benim de kaşlarım çatıldı. Kendisi bana bir cevabı dahi çok görmüştü. Bu sebeple söylediği cümleye aldırmayıp "Sen niçin gelmiştin Mert abi?" dedim. Söylediği cümleyi es geçmem onu daha çok sinirlendirirken "Seni kontrol etmeye gelmiştim." dedi.
Kollarımı önümde birleştirip vücudumu dik konuma getirdim. "Gördüğün gibi herhangi bir sorunum yok. Sanırım artık gidebilirsin." diye karşılık verdim.
Pes etmeye niyetinin olmadığını çıkartmaya başladığı ayakkabılarıyla daha iyi kavradım. Anlamlandıramayan bakışlarımı görmüş olacak ki "Sonuçta daha bakışlarımla vücut okumaya başlamadım Piraye."
Elindeki ,bilgisayar çantasından biraz büyük olan, siyah deri çantayı kaldırıp "Muayene etmem gerekiyor. Üstelik Asiye sultanın sarmalarını o çocuğa bırakacağımı sanıyorsan çok yanılıyorsun." Söylediklerini kavramama zaman dahi tanımadan beni nazik bir hareketle kapının önünden çekip içeriye adımladı.
Arkasından ben de adımlıyordum ki bir anda yüzünü tekrar bana döndü. "Sen içeriye gelmeden önce üzerini değiştiriyorsun küçük hanım." demesiyle kalbindeki yerine bir darbe daha savurdu.
"Önce seninle odaya geleyim. Sonra gidip değiştireceğim zaten." diyerek onu arkamda bırakıp salona doğru yürümeye başladım. Odaya girdiğimde Cem'in "Beni kurtar." bakışlarıyla karşılaşacağımı düşünürken onların beni unuttukları gerçeğiyle karşılaştım.
Televizyonun karşısında yer alan ikili krem koltuğa kurulup Esra EROL 'u izlemeye devam ediyorlardı. Hatta kendilerini o kadar kaptırmışlardı ki bizim odaya girdiğimizi dahi fark etmediler.
Cem hafifçe çay bardağını televizyona doğru uzatıp "Asiye teyze gerçekten de bu kadın on beş yaşındaki o çocuğa kaçmış mıdır?" dedi. Annem önündeki mısırdan ağzına atarken "Yapmıştır Cem oğlum. Buraya çıkanları bir görsen sen, bunlar en masumları dersin." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİRAYE
ChickLitYıllardır defterlerime nakış gibi işlediğim isminde takılı kaldı gözleri. Bakışlarını yüzüme çevirerek anlattı bütün hislerini. Ardından hızlıca kapattı günlüğümün sayfalarını. Gözlerini yüzümden çekerek arkasını dönüp hızla birkaç adım attı ileriye...