HATIRLATMA:
Üzerimdeki askılı mavi elbisemin eteklerini hafifçe ellerimin arasına alıp gücümü toplamaya çalıştım. Fatih abinin kafesinin önüne gelişimizin ardından neredeyse iki dakika geçmişti. Güneş'ten cesaret toplamak için biraz zaman istemiştim.
Buna anlayış göstererek kendisini çok bekletmememi söyleyip içeriye girmişti.
Yanımdan gelen "Kimi bekliyorsun?" sorusuyla irkildim...
------------------------
Gelen kadifemsi sesle birlikte yerimde sıçradım. İşittiğim ses kim olduğunu beynime fısıldasa da beynimin bunu kabullenmek istemediği aşikardı, bedenimi ona döndürmem için ayaklarıma herhangi bir komut vermiyordu.
İsmimi tekrar seslendirmesiyle bu kez ona dönebildim. Bildiğim halinden eser yoktu. Siyah saçları olabildiğince kısaltılmış, sakal görmeye alışık olmadığım yüzünü sakal bırakarak süslemişti.
Askere gitmeden önce aşina olduğum dış görünüşünü sanki bedeninden kazımıştı. Peki ya bana söylediği son sözleri de uğurlamış mıydı o mabetten?
7 AY ÖNCE:
Montumu yanımdaki sandalyeye asıp atmosferine aşık olduğum kafede bakışlarımı gezdirdim. Fatih abinin kafesi sanki geçmişten günümüze bir seyahat gerçekleştirmiş gibiydi. İçeriye adım atan her insan için sanki zamanı ağırlaştırıyordu.
Yetişemediğim hayatımın durgunlaştığını bu kafeye adım attığımda hissediyordum. Zarif giriş kapısı aldığı her yolcuyu haberlemek için ufak bir zille süslenmişti. İçeriye giren kişi daha sonrasında ahşap masalar ve onların etrafını çevreleyen rengarenk koltuklarla karşılaşıyordu.
Ellerim telefonumda gezinirken kapının bir kez daha aralanmasıyla başımı kaldırdım. Bu kez kapıdan giren kişi benim masamın konuğuydu. Merakla birlikte ellerimi birbirine sürtüp bedenimin huzursuzca yerinde kıpırdanmasına izin verdim.
Kafede bakışlarını gezdirip beni bulmak gibi bir uğraşa yeltenmedi. Aksine beni şaşkınlığa uğratarak oturduğum yere adımlarını yönlendirdi.
Beni tanıyan bir kişi bu masada olduğumu bilirdi. Sevdiğim kafede 'benim yerim' diyerek nitelendirebileceğim bir noktam elbette vardı. Lakin bundan yakın arkadaşlarımın haricinde bir başka yabancının haberi olduğunu bilmiyordum.
Üstüne giydiği siyah kabanından görünen beyaz gömleği ve siyah pantolonuyla birlikte oldukça şık görünüyordu.
Gözlerimi ondan alıp kısaca kendime çevirdim. Yüzümde rimelimden ve dudaklarıma sürdüğüm dudaklarımın rengiyle eş olan rujdan başka beni hoş gösterecek bir şey yoktu.
Toz pembe kazağım ve altına geçirdiğim siyah pantolonumla birlikte benim nezdimde güzelden ziyade ekmek almaya çıkmış bir kız görüntüsündeydim. Masama gergin bir gülüşle oturduğunda bu gergin havanın kaybolması için küçük bir gülümsemeyle "Hoş geldin Serkan abi." dedim.
Kabanını yanındaki sandalyeye asan elleri bir an için duraksasa da yüzündeki ufak tebessümle bana döndü. "Hoş buldum Piraye. Nasılsın?"
"İyiyim abi. Sen nasılsın?"
Ellerini birbirine kenetleyerek yapılı omuzlarını dik tutmaya çalıştı. Siyah gözlerinde yer edinmeye başlayan sisleri fark ettim. Sanki ilk defa o gözlere korku sızmaya başlamış gibiydi. Bu haline bir anlam veremesem de o konuşana kadar beklemeye karar verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİRAYE
ChickLitYıllardır defterlerime nakış gibi işlediğim isminde takılı kaldı gözleri. Bakışlarını yüzüme çevirerek anlattı bütün hislerini. Ardından hızlıca kapattı günlüğümün sayfalarını. Gözlerini yüzümden çekerek arkasını dönüp hızla birkaç adım attı ileriye...