d ö r t

229 40 51
                                    

o kadar severek yazdığım hlde tutmayınca bütün hevesimin kırıldığı fice hoş geldiniz. ben buna bölüm yazmadığım için yorum sınırı koyacağım kitap olur da okunursa sınır dolar ben de yb atarım. özür dilerim sınır 100

4. Bölüm: Piyon

Aracı, görkemli evin büyük bahçesine park eden Hyunjin, telefonuyla kendi annesine mesaj atan Jeongin'e çevirdi bakışlarını. Ona bakmasına rağmen kendine dönmeyen ya da telefonundan başını kaldırmayan nişanlısına "Bir sorun yok değil mi?" diye sordu. Aracın durmadığının bile farkında değildi Jeongin.

Telefonu cebine yerleştirip bir şey yok demek için küçük bir tebessüm sundu Jeongin ama o kadar küçüktü ki Hyunjin'in görüp görmediğinden emin bile olamadı. Birazdan eve gireceklerinden önündeki güneşliği indirerek küçük aynadan yüzüne baktı hızla.

Annesi, defalarca uyarmıştı iyi görünmesi için. Eğer Hwang'ların yanında saygısız gözükürse bunun annesinin kulağına gideceğini biliyordu:  Bileğine taktığı zinciri çıkartıp ceketinin cebine attı. Parmaklarına doladığı yara bantlarını cebinden çıkarttığı yenileriyle değiştirdi bu sırada, her seferinde onun ellerindeki bantlara dikkat kesilen fakat ne olduğunu sormaktan çekinen Hyunjin onu izlemiş, bantların altında kalan derinin ne kadar zarar görmüş olduğunu incelemişti.

Daha önce yara bantları olmadan onu gördüğünü hatırlamıyordu bu yüzden Jeongin'in parmaklarında sanki onun bir parçası gibi daimi olan bantları yaraları için değil de bir aksesuar gibi kullandığını düşünürdü.

"Öyle hemen mi yapıştıracaksın?" diye sordu Hyunjin; Jeongin'in elinde, yeni açtığı yara bandına bakarak. Jeongin onun ne dediğini anlamamış gibi başını işinden kaldırıp onun yüzüne bakmıştı.

"Yani bir krem falan sürmezsen çabuk iyileşmez diye söy-"

"İyileşmeyecek zaten" diye kendi kendine söylendi Jeongin işine dönmeden önce.

Eline yeni bantları yapıştırıp dün gece Hyunjin'in kendisine taktığı yüzüğün parmağında olduğundan emin oldu. Aracın kapısını açıp Hyunjin'le birlikte indi ve onunla yan yana geldiği an evin kapısına yürüdü.

Büyük salonda oradan oraya koşturan bir kadın görevlinin dışında bir de Hyunjin'in annesi vardı. Çalan kapı ile oraya doğru yönelmesi bir olmuş, Jeongin'in annesinin kendi evlerinde  her zaman yaptığının aksine kapıyı görevlilerin açmasını beklememişti.

"Hoşgeldiniz" diyerek kocaman bir gülümsemeyle selam verdi iki oğlana. "Merhaba efendim" dedi Jeongin eğilerek. Hyunjin'in annesi, o doğrulur doğrulmaz gülümseyerek elini yanağına koydu. "Yorgun musun Jeongin? Yüzün biraz solgun görünüyor" dedi.

Jeongin daha ilk dakikadan Hyunjin'in annesine kötü göründüğü için gerildi ama Bayan Hwang'ın bunu ilgiyle sorduğunun farkındaydı.

"İyiyim efendim, sabah dersim vardı biraz yoruldum sadece özür dilerim" dedi.

Hyunjin, Jeongin'in hemen arkasında onu dinlerken sarışının sabahtan beri ne kadar yorulduğunu biliyordu. Evin kapısını kapatıp annesine döndüğünde "Hyunjin Jeongin'i odana götür oğlum, biraz dinlensin baksana ne kadar yorulmuş" diyen kadını onaylamış ve elini Jeongin'in beline yerleştirerek merdivenlere yönelmeden önce, Jeongin'e "Böyle şeyler için özür dileme" diyen annesine gülümsemişti.

İkili merdivenlerden yukarı çıkarken aşağıdaki kadının "Cloe papatya çayını, Hyunjin'in odasına götürür müsün?" diye seslenişi yankılandı duvarlarda.

Hyunjin üst kata çıktıkları gibi elini Jeongin'in belinden çekerek sarışının yanında yürümeye devam etmişti.

"Yatağa uzan sen, eğer bir şey istersen söyleyebilirsin, anneme söylerim Cloe hemen hazırlar" dedi odasının kapısını açıp Jeongin'le birlikte içeri girerken.

"Teşekkür ederim, gerek yok. Annen aşağıda yalnız kalmasın vitaminimi alacağım sonra yanına inelim"

Sarışın yatağa oturarak devamlı yanında taşıdığı vitaminlerden birini ağzına atarken içeriye kapıyı çalarak giren yardımcının getirdiği tepsideki sudan içmiş ve papatya çayı için de teşekkür etmişti.

Hyunjin'in yatağının yanındaki şifonyere bıraktığı kupayı alarak birkaç yudum almış zorla açık duran gözlerine içtiği papatya çayıyla biraz daha işkence etmişti. Hyunjin onu gördüğü kadarıyla istemese de uyuyakalacağını bildiğinden hiç sesini çıkarmadan dolabından rahat kıyafetler çıkarmıştı.

Küt saçları yüzüne düşmüş sarışının başı yatak başlığına yaslı bir şekilde dururken gencin ince parmakları arasındaki kupa yere düşmek üzereydi. Hyunjin çayı ondan alıp şifonyere bırakırken yorgunluktan bayılıp kalan nişanlısının başını yavaşça tutarak yatağa yatırmış ve bacaklarını yorganın altına yerleştirip üzerini iyice örtmeden önce ceketini onun kollarından sıyırmıştı.

Ceketi odadaki tekli koltuğun üzerine bırakıp tekrar yataktaki bedene döndü. Bakışları sarı saçlıda gezindi, uyurken yüzünde her zaman olandan farklı masum bir ifade vardı. İstemese bile evlenecek olduğu kişinin şu an yatağında yatıyor olması garip hissettirdi ona. Birkaç ay sonra evde sürekli yüzünü göreceği, ebeveynleriyle geçirdikleri günlerde aynı odada kalacağı, her sabah beraber kahvaltı yapacağı eşiydi genç olan. Fakat onun bu masum ifadesini ilk defa görüyordu.

Düşünceleri arasında "Pyenşiim!" diye bir bağırış duydu Hyunjin. Sarışının uyanmasından endişelense de kapının bir anda açılması ve içeriye küçük kız çocuğunun girmesiyle birlikte işaret parmaklarını dudağına götürerek sessiz olmasıyla ilgili bir şeyler fısıldarken gülümseyerek odasından içeriye giren Zoey'i kucağına aldı. "Prensin burada güzellik" dedi sesini kısık tutarak. 

Küçük kız kıkırdarken Hyunjin'i tekrar ederek aynı tonda konuşmuştu. "Neden böyle konuşuyoyuj?" 

Hyunjin küçüğün yanağını öperek odasının kapısını kapatmış kucağındaki kızla beraber yatağın karşısındaki tekli koltuğa oturarak küçüğe uyuyan Jeongin'i işaret etmişti. "Abi uyuyor" dedi. "Uyanmaması için sessiz konuşuyoruz" 

"Haaah!" heyecanlı bir ses çıkardı Zoey, yeni fark ettiği bedenle. "Uyuyan güjel" diyerek Hyunjin'in kucağından inip yatağa yaklaşmış, sarışını yakından incelemişti. "Şenin pyenşeşin mi?" 

Hyunjin gülerek başını başka tarafa çevirince küçük kız hiç umursamadan Jeongin'i izlemeye devam etti. "Evyeneceyin ağabey mi bu?" diye başka bir soru sormuştu bu kez.

Hyunjin, gözlerini kendisine çeviren Zoey'e bakarak düşünceli bir ifadeyle başını salladı, "Sizi tanıştıracağım ama ağabey çok yorulmuş bugün, o yüzden uyuyakaldı" dedi. "Uyanınca tanışırsın olur mu?"

"Öpşene" dedi küçük kız. "Uyanşın, uyuyan güjel öyle uyanıyoymuş Chan şöyedi" 

"Olmaz" 

"Niyeymiş"

Hyunjin aniden verdiği tepkiyle küçük kızdan böyle bir soru alınca bir süre dalmış gibi sessiz kalmış daha sonra da hızla oturduğu yerden kalkarak kızı kucağına alıp "Yeni uyudu çünkü" diye cevap vermişti.

Odanın kapısına yürürken somurtan kız çocuğu "Duy biyaj" dedi fısıltıyla. Hyunjin adımlarını durdurunca bakışlarını hâlâ Jeongin'i izleyen küçük kıza çevirdi. "Juju aşayı gelmeniji istemiyoy şüpyijli" 

Hyunjin annesine Juju diye seslenen kız çocuğunu başıyla onaylarken, aşağıda Jeongin'in en sevdiği yemeklerin yapıldığını tahmin edebiliyordu. Sürprizin bu olmadığını düşünse de en basit ihtimalle tahmin yürütmüştü. 

"Pyenşim?" 

Hyunjin düşüncelerini bozan küçük kıza bakarak "Hm?" diye mırıldanınca Zoey, geldiğinden beri sarışının üzerinde olan gözlerini ayırmadan sordu:

"Pyenşeş şeni çok şeviyoy mu?" 



Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 25, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

chess - hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin