0.8

1.6K 151 126
                                    

Garip Çoban* 

Garip Çoban * Moğollar 

Dağlardan gelen rüzgarın sert havasından korunmak için, olanca terlerini umursamadan eşarplarını ağızlarına dolamış kadınlar önlerinde duran koca kazanların içinde kaynayan şerbetleri karıştırıyor, pişmekte olan bulgur pilavını usulca tadıp tuzunu ayarlamaya çalışıyorlardı. Muhtar Efe'nin yaktıkları kütüklerin ilkin alevlenmemiş dumanından dolayı ise boğulmuş avlusunda birkaç delikanlı etrafta koşturarak çalgı çengiyi ayarlamaya çalışıyordu; genç kızların sürekli adını duyup ilk defa gördükleri yarısı çıplak kadın bedenlerine diktikleri bakışlar utancın ağır külfeti altında eziliyor, göz kapaklarının ardına gizleniyordu. Birisi Çengi Fatıma idi kadınlardan; ne zaman bir çalgı olsa bu kadın ortaya fırlayıveriyor, şişman bedenine tezat bir hareket ve kıvraklıkla yağ birikmiş göbeğini oradan oraya attırarak etrafta dört dönüyordu. Ünü tüm köylerde yayıla yayıla büyümüş, artık yaşının geçmiş olmasına karşın binbir istekle ve normalde alacağı paranın iki katının teklifiyle işini yapmaya devam ediyordu. Diğeri ise Çengi Asya idi. Ahu gözleri, az sonra sevdiği erkeğe kavuşacak gibi heyecanlı ve ürkek adımları, uzun kuzguni saçları ve mahzun bakışlarıyla gözleri bayram ettirecek denli güzel olsa da Fatıma'nın deneyiminin yanında henüz çocuk kalıyordu. Bu nedenle güzellik denince onu, yetenek denince Fatıma'yı çağırıp her düğünde iki kadını karşı karşıya getiriyorlardı. Bereket versin, aralarında mesleğe özgü herhangi bir çatışma yoktu. Fatıma, onca yılın kendisine bahşettiği bilgelikle Asya'ya bazı bazı hareketler gösteriyor, Asya ise uzun siyah kirpiklerini kaşlarına değdirerek orta yaşlı kadını öğretmenini dinler gibi dinliyordu. Onların, hem okul hem şenlik saydıkları alandaki dostluk danslarını herkes keyifle izliyor, bir tek genç kızların arasından birisi Asya'ya kızararak bakıyordu. Yüreğinde anlam veremediği hislerin kasılmaları eşliğinde, toy yaşamının henüz kıskançlığı ve aşkı dahi bilmediği kıvrımlarında kafa karışıklığıyla geziniyordu. Asya'nın belinde bir sağa bir sola salınan dalgalı saçlarından gözlerini alamıyor, beyaz teninin bu sıcaklıkta terleyerek parlayan kıvraklığında gözlerini gezdiriyordu. Kendisine yönelik bakışların hepsinin farkındaydı genç çengi, henüz genç olmasına karşın pek çok düğünde Fatıma Kadın ile beraber karşılıklı oynamış, tozlu avluları havalandırarak etrafa hem görsel hem fiziksel şenlik sunmuşlardı. Fakat kendisine yönelik olan bakışların arzu barındıran kıvılcımlarını bir erkekte görmeye alışıktı, bir kadında değil. Bu yüzden, kafasına sardığı eşarbın altından görülen yazma yemenini dalgınca düzeltip duran, kahverengi gözlerini kaçamak tekrarlarla kendine doğrultup indiren, arada sırada yanındaki diğer kadınların kendisine bakıp bakmadığına dikkat ettikten sonra tekrar ona yönelen Müzeyyen'in bakışlarına şaşkınlıkla denk geliyordu. Ahu gözlerinin çakır renginin alnından süzülen terlerle daha da parladığı anlarda önünde dönüp Fatıma Kadının hareketlerini taklit ederek çengi işine devam ediyor fakat sırtında dolaşan bakışlardan kafasını alamıyordu. 

Bir tarafta ağzındaki zurnayı üfleyerek kızarmış göbekli bir adamın hareketlerine ayak uydurarak onun etrafında dönen Fatıma, diğer yanında buradaki esas konuğun o olduğunu düşündüğü uzun boylu, üzerinde beyaz temiz gömlek ve siyah ütülü kumaş pantolonla bağdaş kurarak çardakta oturmuş genç adam, ortada dönüp duruyordu Asya. Fatıma Kadının kendisine işaret vermesiyle adımları çardağa doğru yöneldi genç çenginin, mevzu güzellik olduğunda konuğu memnun etmek için süzülerek yanına adımlaması ve bilebildiği tüm maharetleri göstermesi gerekiyordu. Muhtar Efe, bu adeti bildiğinden ötürü genişçe gülümseyerek şaşkın gözlerle kendisine gelmekte olan genç çengiyi izleyen Delikanlı'ya bakıyor, eliyle alkış tutuyordu. "Kanı deli akar," diyordu içinden Efe, "Bu gençleri memnun etmek pek kolay."

Meczup Ali (Gay) •Tamamlandı•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin