"Ben hiçbir yere, hiçbir şehire, hiçbir ülkeye yuvam diyemedim Jeongguk. Bir tek senin kokuna diyebildim, bir tek senin kokuna."
-
[ Bölüm 2 - Turuncuya Boyanmış İnci Taneleri ]
"Bir insanın psikolojik olarak çöküntüye uğrarken geçeceği yollardan birisi de, kendi duygularından korkmak olurdu. Bir nevi insanın kendisiyle bütünleşmiş duyguları, artık onu korkutuyorsa içinizden bir şeyleri kaybediyorsunuz demekti. Çünkü insanları yöneten şey beyin veyahut mantık değildi. Bedenimizin dizginleri, duygularımız ve kalp denen laf dinlemez organın elindeydi ve biz de o dizginlerin altında, onun emirlerini yerine getirmekten başka bir şey yapamıyorduk.
Kendi duygularımın nereye varacağından, nelere sebep olacağından korkmaya başlayışım küçük arkadaş grubumuzun tamamlanması üzerinden birkaç ay geçtikten sonraydı. Her günümüzü birlikte geçirir, her şeyi birlikte yaşar olmuştuk.
Her birimiz farklı bir renktik ve hepimizin kişilikleri de apayrıydı. Bunca farklılıklara rağmen bizi bir araya getiren ve birbirine bu kadar sıkı bağlı bir şekilde tutan tek bir şey vardı.
Yaralarımız.
Hepimiz, parçalara ayrılmıştık ve kırıklarımız etrafa saçılmıştı. Bu kırıkları toplayalım derken ellerimiz, dizlerimiz kanamıştı. Bir süre sonra o kadar yorulmuştuk ki kanamaktan, hiçbirimizin iyileşmek için uğraşmaya gücü kalmamıştı.
Böyle bir anımızda bulmuştuk birbirimizi.
Birbirimizin yaralarını kendi yaralarımızdan akan kanları umursamadan sarmış, birbirimizin tek ilacı oluvermiştik.
Bir anda olmuştu. Altı çocuğun hayatıma girişi ve şu zamana kadar kanayan her bir yaramı iyileştirmeleri öyle ani olmuştu ki...
Hepsinin küçük kardeşi olmuştum.
Birisi hariç.
Kim Taehyung.
Gözlerindeki parlaklık, kalbindeki buğuyu gizleyecek kadar güzel bir çocuktu, Taehyung. Tanrı onun saçlarına, gözlerine, dudaklarına yıldızlar serpiştirmişti ve her gülüşünde bir başka parlıyordu bu yıldızlar.
Çok güzel bir çocuktu, Taehyung. Çok güzeldi ama çok da acıtırdı.
Seokjin ve Namjoon, benim koruyucu meleklerimdi. Başım sıkıştığında, korunmaya ihtiyacım olduğumda gideceğim adres onların yanı olurdu. Hoseok ve Jimin beni en kötü zamanlarımda gülümsetenlerdi, Yoongi ise tüm dertlerimi paylaştığım dert ortağımdı.
Taehyung ise nefesimdi.
Ona baktığım zamanlarda içimde baş gösteren nefes alamama hissiyatının sebebiydi. Fakat aynı zamanda da, tek bir gülüşüyle yaşamıma, her bir soluğuma anlam katandı. Hem nefes alamama hem de nefes alma sebebimdi Kim Taehyung.
Ona aşık olmuştum. Ona çok fena aşık olmuştum.
Kim Taehyung, delinin tekiydi. Yüzünden onun bir parçası hâline gelmiş alaycı gülümsemesi hiçbir zaman eksik olmazdı. Dersleri zerre umursamazdı. Öğretmenlerle dalga geçercesine konuşur, insanların burnundan getirecek şakalar yapmayı çok severdi. Bir keresinde, sırf sakız çiğneyiş şekline gıcık olduğu için bir üst sınıftan Park Jinyoung'ın üstüne içtiği sıcak kahveyi 'yanlışlıkla' dökmüş ve sonunun hastanelik olmasına sebep vermişti.
Dediğim gibi, baş belası çocuğun tekiydi. İçinden ne geçiyorsa, ne yapmak istiyorsa, ikinci kez düşünmeden bunu yapardı. İnsanların düşünceleri umursadığı en son şey bile değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kim taehyung ve katilleri
Fanfiction"kim taehyung öldü, jeongguk. ama belli ki, sen onu kalbinde öldürememişsin."