"Şimdi karşımda olsan veya eskilerdeki gibi, dizlerime yatsan ve gözlerini kapatsan. Konuşmasak, kelimelere gerek olmasa ve bir günlüğüne dahi olsa hasretim son bulsa ve doya doya yaşasam seni."
-
[ Bölüm 18 - Lütuf ]
"Ben aşka inanmazdım.
İster bunu ergenliğini doruklarında yaşayan birisinin hisettiği duygu karmaşasından çıkardığı bir şey olarak adlandırın ister başka bir şey. Ben aşka inanmazdım.
Bunu ne tetiklemişti? Çevremdeki berbat, sırf göstermelik ilişkiler mi? Sadece soyunu devam ettirme amaçlı yapılan daha başından yıkılmış evlilikler mi? Evinde cehennem yaşatan eşler, tek amaçları birbirlerini kullanmak olan sevgililer mi? Bilmiyorum ancak uzun bir süre, aşkın -en azından bu çağda- var olan bir şey olmadığını düşünmüştüm.
Sanırım sadece iki şey bunu değiştirmenin kıyısından geçti.
Birisi sendin, Min Yoongi.
Seninle ilk tanıştığım günü hatırlıyorum. Hoseok seni tanıtmıştı ve ilk düşündüğüm, "Soğuk!" olmuştu. Tanımadığın insanlara karşı bakışlarının altında kalan çoğu kişinin böyle hissettiğine emindim.
Sonra seni tanımaya başladıkça düşüncelerim, "Aslında sıcak birisi," şeklinde değişti.
Ardından, bir gün, Jimin'e bakışlarını gördüm.
Ailem, onları hatırlamayacağım kadar küçük yaşta öldüler. Ancak büyükanneme ne zaman bana onları anlatmasını söylesem dediği ilk şey birbirlerine nasıl baktıkları oluyordu.
"Nasıl?" diye sorardım. Gülümserdi. "İçleri gider gibi," derdi.
Bu yüzden ne zaman sana baksam, sanki ailemi görürdüm. Ailemin bakışlarını görürdüm. Sıcak, parlayan, biraz hüzünlü, için gidermiş gibi bakışların.
Senin Jimin'e olan hislerini anlamam zor olmadı. Seni gördükçe aşkın var olabileceğini düşünmeye başladım. Bir insan, başka bir insana sanki her şeyi, tüm varlığı oymuş gibi bakabiliyorsa, aşk var olmalıydı. Var olmak zorundaydı.
Beni en çok sarsan neydi biliyor musun? Bir gün, aynaya baktığımda aynı bakışları kendimde görmüştüm. Sadece birisini düşünmüştüm, tavşan dişleri ve parlak gözleri olan birisini. Ve o bakışlar benim de gözlerimdeydi işte, aynı bakışlar, sendeki bakışlar, babamdaki, annemdeki, yeryüzünde "aşık" diyebileceğim herkesin sahip olduğu bakışlar bendeydi.
Üzgünüm, aşk hakkında konuştukça nasıl oluyor bilmiyorum ama ellerim, ben daha fark etmeden onu yazmaya başlıyor.
Ben de tutuldum, ben de senin gibi tutuldum, Yoongi.
Her şeyi anlatacağım, nasıl böyle tutulmama rağmen gidip bir sevgili yapışımı ve sizden uzaklaşmamın sebeplerini anlatacağım. Bunu son mektuba saklıyorum ancak şimdi anlatacaklarım da, her şey de olduğu gibi dönüp dolaşıp onu, Jeongguk'u buluyor.
Jimin de benim gibiydi. Aşka inanmazdı, daha doğrusu, birisinin onu sevebileceğine inanmazdı. Bu yüzden hep kısa süreli ilişkilere sahip oldu, en fazla bir hafta, biraz flört etti, biraz öpüştü, sonra da ayrılmak istediğini söyleyip kendisini başkasından hoşlandığına ikna etmeye çalıştı.
Oysa işin aslı kimseyi sevemiyordu, bir insanın kendisini sevmeden kalbini bir başkasına vermesi mümkün müydü ki?
Tüm bunlar olurken Yoongi'yi izledim. Jimin her seferinde, gözleri parlayarak odaya girip, "Birisiyle tanıştım!" veya "Aşık oldum!" diye bağırdığında seni izledim Yoongi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kim taehyung ve katilleri
Hayran Kurgu"kim taehyung öldü, jeongguk. ama belli ki, sen onu kalbinde öldürememişsin."