bölüm yirmi iki: final

58 3 0
                                    


[ Bölüm 22 - Final ]

Bir gün, gözlerinizi kaldırıp gökyüzüne bakmayı deneyin.

Günün hangi saati olursa olsun, ister günün son ışıklarını bulutlar sahiplenmiş olsun, ister titreyen kollarına bıraktığı şala sarmalanmış bir genç kız gibi geceyi sarmalamış olsun, bir kez olsun başınızı kaldırın ve gökyüzüne bakın. Birkaç saniye olur, daha uzun da olur, daha kısa da. Sadece hayat, gökyüzüne bakmayı unutacağınız kadar boyamamış olsun gözlerinizi.

Gökyüzüne baktığımda bir çift göz görüyorum ben.

Açık kahve gözler, birisi tek, birisi çift göz kapaklı. Ne kadar özel oldukları buradan bile belli. Birisinin üstüne küçük bir ben, usulca yerleşmiş, kirpikleri de şefkatle sarmış etrafını.

Dudaklarını görüyorum, yuvam hâline gelmiş, benimkileri sarmalamış, gündüzlerimi, gecelerimi, aslında her saniyemi işgal edivermiş bir dudak. Saç telleri, biçimli bir burun, yanağına konulmuş bir ben daha, kaşları, tüm ayrıntıları.

Gökyüzünde Kim Taehyung'u görüyorum.

Onun gidişinden beri, her gün en az birkaç dakikamı gökyüzünde geçiriyorum. Bazen konuşuyorum; gördüğüm dudaklar açılacak, kenara kıvrılacak, gözleri gülümsemenin etkisiyle kısılacak, bir şekilde bana cevap verecek ve onun sesini duyacakmışım gibi geliyor. Tuhaf, dışarıdakiler deli olarak bile yorumluyor bunu ama uzun zamandır da dışarıdakiler dediğimiz o insanların söylediklerini umursadığım söylenemez.

Taehyung'u o insanlar öldürdü.

Yağmurlu bir günün seher vakti, henüz güneş yüzünü göstermeden, bir tepeye doğru yavaş ve savsak adımlarla yürüyen birisini görürseniz, büyük ihtimalle o benimdir. Eğer yürüdükçe kalp kırıkları ceplerinden yola dökülen birisini görürseniz, o benimdir. Jeon Jeongguk, bir zamanlar da Kim Taehyung'un güzeliydim.

Aslında bir zamanlar Kim Taehyung'un pek çok şeyiydim. Yuvası, güzeli, yüreği, canı, ruhu, fikri, gözleri, göz bebeği, yaşamaya ancak gerçekten yaşamaya dair sevgisi ve hasretiydim. Bir zamanlar.

Bir tepeye yürüyen bir oğlan. Şafak vakti, şafak henüz sökmeden. Bir insan gece yolculuğa çıkıyorsa o insan hüznü tatmıştır, diye düşünüyordum önceden. Şimdi tatmış diyemiyorum, o insan baştan aşağı, belki de ayak parmaklarından kafa tasına kadar hüzne bulanmıştır.

Başımı gökyüzüne çeviriyorum, son zamanlarda çok sık yapıyorum bu hareketi zaten. Son zamanlar dediğim, biliyorsunuz, Taehyung'un gidişinden itibaren.

Bazen kelimeler ağzımdan çıkmadan önce daha az parçalayıcıymış gibi görünüyor.

Gözlerim gökyüzündeyken huzurlu hissediyorum. Gözlerim Taehyung'un üzerindeyken huzurlu hissediyorum. Bunu biliyordu, gülümsüyorum.

"Az kaldı, Taehyung," diye mırıldanıyorum. "Varmak üzereyiz, sabret."

Cebimde bir kalem var, ucu kırılmış hafif, zaten şu dünyada kırılmayan tek bir varlık kalmamıştır. Cebimde ise küçük bir kağıt parçası var. Bir de fotoğraf, onu cebime koymaya kıyamadım. Sol avcumda duruyor, öyle sıkı tutuyorum ki, parmak izlerim siyah beyaz fotoğrafın bir parçası hâline gelmiş gibi.

Taehyung en çok siyah beyaz fotoğrafları severdi. Dünyanın o zamanlarda güzel olduğunu söylerdi. Çok güzel değil ancak güzel, yine de güzel. Dünya hiçbir zaman çok güzel olamadı.

Gece vakti, evden çıkıp yanıma sadece üç parça eşya alırken ne düşündüğümü bilmiyordum. Uyuyamıyordum, aklımı Taehyung dışında başka hiçbir şey işgal edemiyordu ve annemin sıkı sıkı örttüğü perdeler yüzünden Taehyung'u göremiyordum.

kim taehyung ve katilleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin