"çocuk, bir baksana buraya."
fransız genç sırtındaki yükü yere indirerek kendisine seslenen kişiyi görmek için etrafına bakındı, neyse ki bu çok zor olmadı. bay ancil şapkasını sallayarak kendini belli etmeye çalışıyordu. onu fark eden genç yükü tekrardan sırtlanacak gücü kendinde bulamadığından sürüyerek kalabalığın arasından bay ancil'e doğru ilerledi.
"genç adam, kenara geç de bir konuşalım. bir şey isteyeceğim senden"
gencin ağzını açmasına izin vermeden ekledi: "merak etme, tabii ki hakkını hayli hayli alacaksın."genç adam onaylar anlamda başını sallarken daha sessiz ve gölge bir yere geçmek üzere adımladılar. bu sırada bay ancil hamallık yapan genci baştan aşağı süzüyordu.
yeşil gözleri sönük, sarı saçları kir tutmuş haldeydi. belli ki yük taşımaktan kas yapmış kollarını açığa çıkaran bir kıyafet giyiyordu. alnındaki ter damlacıklarını silmek için elinin arkasını alnına götürdüğünde nasır tutmuş parmakları görülüyordu. yüzü zayıf ve kemikleri çıkıktı.
süzüldüğünü fark eden genç hafifçe öksürdü ve söze girdi: "bayım, ne istiyorsunuz benden?"
"sadece küçük bir iş..."
•••
"ünlü olacaksınız efendim, o kadar güzeldi ki çalışınız, ünlü olacaksınız, eminim bundan!"
"benimle dünyanın öte tarafına..."
"...ve bana umut..."
"gözlerimi dolduran... öyle ki aşık..."
birbirlerinin içine geçmiş tümceler, notaların aksine hiç de hoş gelmiyordu kulağa.
luka'nın verdiği küçük -aslında bayağı bir kalabalıktı- konserden sonra aldığı yorumlar onu mutlu etmişti, sadece bir saliseliğine. gürültülü insanların karmaşık sesleri gecenin huzurunu yerle bir etmekle kalmamış, kendi iç mutluluğunu da söküp atmıştı. yine de insanların olmasından şikayet edemezdi, bay ancil -tabii o sıska sarışın çocukla birlikte sağlamıştı bu insanların onu dinlemeye gelmesini. şikayetçi olmak hoş olmazdı.
'gece bitti gitti, düşünmeye lüzum yok...' derken;bir anda içi soğudu, tüyleri ürperdi. kısık gözleri gittikçe büyüdü, derin bir nefes aldı. insanlar onu boğuyor gibiydi, insanların ellerini boynuna yerleştirdiğini ve tırnaklarını damarlarına geçirdiğini hissediyor; sırtı geriliyor ve havaya kalkıyordu. dişlerini sıkıyor, elleriyle engellemeye çalışıyordu ölümünü. ayak parmaklarına kadar kasılmış vücudu titriyor ve terliyordu. alnına yapışan saç telleri son derece gerçekçi, bir o kadar imkansızdı; boğulup, tırnaklanarak ölmeyecekti ki o.
boğulmaktan korkardı.
•
son bölüm üzerinden dokuz gün geçmiş ve hiç fark etmemişim!! daha uzun olmasını dilerdim ama işte :d
şimdi aklıma geldi de.. sevebileceğini düşündüğünüz birine önerirseniz sevinirim. farklı insanlardan farklı yorumlar almak güzel olurdu, teşekkürler~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the hypnotizing music [miraculous]
Fanfic"bu ne sevgilim, bu ne? bu ne çılgınlık böyle, seni de yok eden, zavallı beni de? işte gene geri çağırır beni zalim kader, uyku kapatır kararan gözlerimi, dört yanımı saran gece götürür beni, elveda!" ••• miraculous: tales of ladybug & cat noir çiz...