Jungkook diğer alfalar gibi değildi ya da iyi rol yapıyor bilmiyorum. Şu ana kadar tanıdığım hiçbir alfanın merhametli olduğunu görmedim. Hepsi kibirli, bencil ve kaba kuvvet kullanmaktan çekinmeyen insanlardı. Kendi öz babam bile bana karşı acımasızken kimseden sevgi ya da şefkat beklememiştim ki hiçbir zaman buna hakkım olduğunu da düşünmedim. Herkes kendi yarasını sarıp hayatına devam ederdi. Kendime olan sevgim içimdeki boşluğu dolduruyor mu hiç emin değilim.
Okuduğum bir yazı da "Ailesi tarafından sevilmeyen birinin önüne dünyaları serseniz de mutlu olamaz." diyordu. Aile kavramı adı altında toplanan annem ve babamdan uzaklaşmıştım, istediğim okula gidiyordum ve harika arkadaşlarım vardı. Ama mutlu değildim.
Bahsi geçen mutluluk gülmem ya da kahkaha atmam değil, gerçek huzuru bulup içimdeki boşluk hissiyatını kapatmaktı. Arkadaşlarımla aram iyiydi ama yine de bazen kendimi yalnız hissetmekten alıkoyamıyordum. Kalbimin üstündeki yaraya bant yapıştırıp kendiliğinden iyileşmesini bekliyordum sadece.
Jimin'e, Yoona'ya ve Hoseok'a anlattığımda geçecek bir şey değildi. Anlatsam bile ne olurdu ki? Zamanı geriye alıp yaşadığım şeyleri düzeltecek miydik? Onlar her sorunununda ilk bana geliyordu ama ben kimseye gidemezdim. Yaşadıkları şeyleri kaldırabiliyordum ama onlar benim yaşadıklarımı kaldırabilir miydi? Hiç sanmıyorum.
Yoona ailesiz büyümüştü. Gidip ona harika(!) ailemden bahsettiğimde iyice kendini insanlardan uzaklaştırırdı. Hatta benim yüzümden mutlu olacağı insanları bile reddedip herkesin kötü olduğunu düşünecekti. Aile kavramını kafasında kötü kodlamasını istemiyordum.
Hoseok kendi düzenini bile yavaş yavaş oturtuyordu zaten.
Jimin desem gayet mutluydu. Güzel bir ailesi vardı ve oturup geçmişimden bahsedersem kaldıramazdı. Bu seferde bana bakıcılık yapmaya çalışacaktı. Kısıtlanmaktan ya da birinin bana bebekmişim gibi davranıp onu bunu yapmam gerektiğini söylemesini sevmiyordum. Tam da bu sebeplerden onlarla iken sadece âna odaklıydım.
Şu an niye bunları düşündüğümü bilmiyorum; içimdeki boşluk bir anda gün yüzüne çıktığı için mi, yoksa o boşluğun yavaş yavaş kapanmasından kaynaklı mıydı inanın bilmiyorum.
Belki de Jungkook'un üç gündür benle ilgilenip bir kere bile sesini yükseltmemesinden dolayıdır. Evet, Jungkook üç gündür bende kalıyordu. Kızgınlıkta olduğum için yanımdan ayrılmıyordu bile. Antrenmanlarına gitmiyor, biri arayınca da işi olduğunu söyleyip karşı tarafı dinlemeden telefonu kapatıyordu. Evde olduğumuz için inanılmaz sıkılsam da eğlenceli zaman geçiriyorduk; oyun oynuyorduk, kolay olan birkaç Kore yemeği öğretmişti, arada kısa kısa sohbetler ediyorduk. Bazen hiçbir şey yapmayıp kucağına oturtup ellerini saçlarımla buluşturarak okşuyordu, diğer eli de hep olduğu gibi belimde oluyordu. Ben de kollarımı boynuna sarıp başımı omzuna yaslayarak kokusunu içime çekiyordum ve dakikalar boyunca hiç konuşmadan öyle kalıyorduk.
Aramızdaki sessizlik bile güzeldi.
Dışarıdan bakılınca aynı evde yaşıyor gibi gözüküyorduk. Arkadaşının getirdiği kıyafetleri giyiyordu, onun için açtığım diş fırçasını kullanıyordu ve benim biricik armut koltuğumdan kalkmayı sevmiyordu. Kızgınlıkta olduğumdan dolayı benle kaldığını biliyordum ama emindim ki yine aynı düzene döndüğümde ani bir boşluğa düşecektim. Her şeye hemen alışmam kötü özelliklerimden biriydi.
Sanırım hayatımdaki tüm şansımı Jungkook'la ruh eşi olmak için kullanmıştım. Jungkook dışarıdan bakılınca sert ve soğuk biri gibi gözüküyordu ama benle iken ses tonunu bile yükseltmemişti. Ailesine çok bağlıydı, belirli kişiler dışında kimseyle konuşmayı gerek görmüyordu ve bana karşı oldukça iyiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Redamancy [Düzenleniyor... ]
General Fiction"Benim tek zaafım sensin Taehyung." [Omegaverse, semekook x femtae]