"Bu koçun doğumunu müjdeleyen doktoru da dünyaya gelmesine sebep olan spermi de sikeyim." dedi Yoona sinirle.
Takımdakilerle yaratıcı küfrüne kahkaha atarak gülmeye başladık. Sinirlenmekte o kadar haklıydı ki...
Bacaklarımı hissetmiyordum resmen. Kaç tur koştuğumuzu bile sayamadık. Koç ters tarafından kalkmıştı yine anlaşılan. Canımıza okumuştu. Isındıktan sonra antrenman yapıp birkaç el voleybol oynamıştık. Şimdi de yere uzanmış dinleniyorduk.
"Bacaklarımı hissetmiyorum. Bu normaldir umarım." dedim. Han önüme gelip diz kapaklarıma masaj yapmaya başladığında gülümseyerek onu izledim. Keşke birilerini kalbinden öpmek mümkün olsa.
"Ben sakat kaldım herhalde ama emin değilim. Bacağım kopmuş olabilir. Siz halüsinasyon gördüğünüz için bacağım var sanıyorsunuz şuan."
"Hyunjin yine modunda."
"Bacağım koptu diyorum! Ne modunda olması ya? Ayrıca alacağın olsun Taehyung. Smaçların zaten sert bir de gelmiş benim tarafıma atıyor. Topu kurtaracağım diye bileklerimi de kaybettim. Tanrım neler yaşadığımı görüyorsun ve bu kuluna biraz acı." dedi Hyunjin sahte göz yaşlarını eliyle silerken.
Onun bu hallerine gülerken hak da veriyordum. Solak olduğum için bana göre sağ tarafta kalan bölgeye smaç atıyordum ve Hyunjin'in dediği gibi oldukça sert bir şekilde yapıyordum bunu.
Han masajını bitirdiğinde az da olsa rahatlamıştım. Kollarımı boynuna sarıp kısaca sarıldığımda o da karşılık vermiş, ardından geri çekilip yere uzanmıştı. Yerde biraz doğrulup Hyunjin'e döndüm.
"Çok mu acıdı bileklerin?" dedim dudaklarımı büzerek. Alt dudağını sarkıtarak başını salladığında "Felix öpsün, geçer." diyerek dalga geçtiğimde su şişesini bana fırlatmıştı.
"Benim o yarı tanrı çocukla konuşmam gerek. Tenisçilerin arasına nasıl sızabilirim?"
Kendinden geçerek Felix'i anlattığında bende merak etmiştim. Hyunjin'in aklını başından alacak kadar "mükemmel" olan bu kişiyi görmem gerekiyordu.
"Tenisçi miymiş o?" dedi Jisoo şaşkınlıkla. Bacaklarını iki yana açmıştı Rose da o boşluğa girip sırtını ona yaslamıştı.
"Avustralya'dan gelmiş. Amerikan futbolu mu oynasın? Tabi ki tenisle ilgilenecek."
"Han çok haklısın. Bir kere öpeyim mi? Hem Minho denen soğuk nevale de ortalarda yok."
Hyunjin Han'a doğru dudaklarını yaklaştırırken Han yüzünü buruşturup kendini geri çekmişti. Jimin de gelip başını dizlerime koyduğunda elimi saçlarının arasına gezdirdim.
Felix tenisçiyse Hoseok kesinlikle tanıyordu. Hoseok'u bahane ederek onunla tanışmaya gidebilirdi.
"Hyunjin, Hoseok'u görme bahanesiyle tenisçilerin yanına gitsene. Onların hepsi beyaz tişörtler giyiyor zaten. Vişne suyu al yanına Felix'le çarpışıp üstüne dökersin. Özür dilemek için yemeğe gitmeyi teklif et ya da bir şey ısmarla." dedim akıl vererek.
"Aşık oluyorum yine. Zekan bu grup için çok fazla. Jungkook'u düğün günü ortada bırakıp kaçmak gibi planların varsa seni korurum."
"Sonra Jungkook da hepinizi sırayla öldürsün." dedi Jimin gerçekleri Hyunjin'in yüzüne vurarak.
"Jungkook nasıl biri bu arada?" dedi Rose ilk kez konuşarak. Önündeki sudan bir yudum alıp kenara koydu. Ellerini Jisoo'nun kolunun üstünde gezdirmeye başladı.
"Minho bile daha iyi öyle diyeyim. Buz gibi. Aurası da çok keskin zaten, ürkünç." Jimin sonra doğru hafiften ürperdiğinde Jungkook'un onlar da bıraktığı izlenimin pek iyi olmadığını anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Redamancy [Düzenleniyor... ]
General Fiction"Benim tek zaafım sensin Taehyung." [Omegaverse, semekook x femtae]