ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

93 9 0
                                    

   Bütün gece uyanıp durmama rağmen sabah erkenden uyandım. Gözlerimin altı mor olmasın diye erken yatmak istemiştim oysa ki ama bu heyecan beni uyutmadı. Kalkıp panjuru açtım. Beyza güneşin yüzüne vurmasından epey rahatsız olmuş olacak ki kaşlarını çatıp mırıldandı. Bir kaç saniye sonra pencereye arkasını dönüp uyumaya devam etmeye çalıştı. Baş ucumdaki telefondan resepsiyonu arayıp kahve istedim. O sırada hızlıca bir duş almak için soyundum, topuzumu açtım ve banyoya girdim. Daha duşa gireli 3 dakika olmuşken kapı çaldı. Duşa kabini açıp Beyza'ya seslendim. Ölüm uykusuna yatmış gibi yahu. aceleyle suyu kapatıp üzerime bornozumu geçirdim. Kapıyı araladım, kafamı aralıktan uzattım. Elinde kahve tepsisi olan kısa boylu bir kadın bana şaşkın şaşkın bakıyordu. Kadın olması içimi rahatlatmıştı. Kapıyı iyice açtım, elinden tepsiyi alıp; "-Gracias." dedim. İspanyolca'da en sevdiğim kelimedir gracias. Teşekkürler demek. Kendi dilimde de teşekkürü çok fazla kullanırım. O yüzden burada gracias çok işime yarayan bir kelime oluyor. Kahveleri komodinin üzerine bırakıp duşa tekrar girdim. Çıktığımda Beyza uyanmış, kahve fincanlarına sersem sersem bakıyordu. Elimin ıslaklığıyla yüzüne dokundum, irkildi.

"-Toparlan hadi kızım Miguel bizi bekler!" dedim sırıtarak.

"-Miguel'in bir yerinde pireler uçuyordur bu saatte." dedi ve yataktan ayağa kalktı.

Öyle bir şey giymeliydim ki Miguel hayran kalmalıydı. Bunun için Beyza'nın fikirlerine de ihtiyacım var. Kahvemizi içerken bunları düşünüyordum. Acaba saat kaçta burada olacaklar? Hemen de geldikleri gibi inmeyelim, "Beni bekliyormuş bu da." demesin. Sırtı ne güzeldi aklıma geldi bak yine. Neyse... Saçlarımın kendi halinde kurumasını bekleyeceğim. Hava sıcak zaten. O sırada kahvaltı saati de gelir hem. Kahvelerimizi içtik, dipleri hala ıslak olan saçlarımı şöyle bir elimde çevirip salaş bir topuz yaptım ve üzerime askılı, salaş bir elbise geçirdim. Restorana indik. Kahvaltımızı beklerken Miguel'in Instagram hesabında küçük bir sörfe çıktım. Şaka gibi ama gerçek. Sürekli fotoğraflarına bakıp hayal kurduğum adam, dün yanımdaydı. Acaba bugün görüşmek istemesi benden etkilendiğini mi gösteriyordu? Yoksa üzerime şarabı döktüğü için mahcubiyetinden mi davet etmişti? Zannetmiyorum. Hayatımı karartmadı ya? Bence az da olsa benden etkilendi. Standartlara göre güzel bir kızım. Kemikli yüz hatlarım ve düzgün bir fiziğim var.

   Kahvaltıdan bir lokma yiyemedim hala. Beyza'nın zorlamasıyla bir parça peynir attım ağzıma. Geveleyip duruyordum. Kahvaltının üzerine de birer kahve istedik ve sahili seyretmeye başladık. Sahile çıkıp herkese "Ben Miguel ile tanıştım. Onunla konuştum!" diye haykırarak sarılmak istiyordum. O kadar keyifliydim ki umarım hazırlanırken heyecandan bir şeyleri kırıp dökmem. Bir şey yaparken yanımda Beyza'nın olması bana çok güven veriyor çünkü sürekli arkamda gezip kırıp dökme ihtimalim olan eşyaları elimin altından çekiyor. Sakarlık en kötü huyum sanırım. Beyza sürekli otel ve plajda zaman geçirmemizden çok şikayetçi. Bu yüzden sörf saati gelene kadar şehir merkezinde biraz gezmeye karar verdik. Maalesef dükkanların çoğu kapalı olacağı için yanımıza fotoğraf makinası aldık ve gitmek üzere listelediğimiz yerlerden en yakın olan iki tanesini seçtik. En azından bolca fotoğraf çekilebiliriz. Çok hazırlanmaya ihtiyaç duymadım çünkü geç olmadan otele gelip Miguel için özel bir hazırlık yapacağım. Yukarı çıktık, öylesine bir şeyler giyip fotoğraf makinamızı aldık. Gideceğimiz ilk yer Santa Maria Müzesi. Önünde inanılmaz bir kuyruk var. Şu kuyrukta saatlerce beklememek için çok erken saatte gitmemiz gerekiyordu. Gelmiş bulunduk. Aklımdan tam buradan sonra gideceğimiz yer olan binicilik turları yapılan Hipica Agorregi Zalditokia'yı iptal etmeyi geçirirken Beyza yanıma gelip;

"-Bunca kuyruğu bekleyip üzerine bir de atlara gidersek Miguel'i göremeyeceksin." dedi. Gel şu alnından bir öpeyim be!

"-Tamam o zaman binicilik iptal." dedim ve Beyza başıyla onayladı.

İSPANYOLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin