Işıkları açtığında şaşırdım. Fazlasıyla mütevazi düzenlenmiş, yeterli büyüklükte bir evdi. Koltuklar açık renk, perdeler koyu gri renkteydi. Amerikan mutfağın yanında odalara geçiş için bir koridor vardı. Ayakkabılarını çıkarmadan lavaboya geçti. O sırada ben ayakkabılarımı çıkarıp terlik aradım ama yoktu. Yalınayak koltuğun yanına geçtim. Çantamı koltuğun üstüne koydum. Miguel ayakkabılarını ve gömleğini çıkarmış şekilde geldi ve;
"-Ne içersin?" diye sordu mutfağa yönelerek.
"-Bira olur." dedim. Dolaptan bira çıkardı ve eline bardak alıp bana gösterdi.
"-Bardağa gerek yok." dedim. Kendine de bir bira alıp yanıma geldi.
"-Üzerine bir şeyler vermemi ister misin?" dedi.
"-Şimdilik hayır." dedim. Koltuğa oturdu ve gelsene der gibi bana baktı. Yanına oturdum. Birasını birama tokuşturup;
"-Salud." dedi. Bu İspanyolca'da "şerefe" demek. Gülümsedim. Kafamdaki soruları bir türlü bir kenara bırakıp anı yaşayamıyordum. Konuya ne zaman gireceğini çok merak ediyordum. Biraz geçtikten sonra bir cevap beklediğimi anladı ve konuyu açmaya karar verdi.
"-Bak, seni ilk gördüğüm gün gülüşün, bakışın, tarzın beni gerçekten etkiledi. Bu konuda aklında soru işareti olmasın. Bu konuyu ilk defa açıyorum sana. Biliyorsun benim bir işim var ve bu yüzden tanınan biriyim. Elbette hayatlarımıza birileri girdi ve çıktı. Ama o insanlarla aynı işi yapıyorsan ve ya aynı yerde yaşıyorsan hayatından çıkarman mümkün olmuyor. Martina ile medeni iki insan gibi görüşüyoruz evet ama yalnızca bu kadar. Yani iş için. O benim için iyi bir dosttu. Arkasından tabii ki konuşmayacağım ancak yalnızca iyi biri olarak görüyorum onu. Andres biraz patavatsız biridir. Olmayacak şeyler söylemiş olmasından korktum ve belki de açıklamamı bile dinlemek istemeyebilirdin. Bu yüzden panik olup sinirli davranıp seni kırmış olabilirim. Lütfen susma. Söylemek istediklerini söyle." dedi. Bu kadar açıklama yapacağını hiç düşünmemiştim çok şaşırdım. Ağzım açık kaldı. Ne diyeceğimi bilemedim.
"-Sorun değil. Gerçekten. Sana güveniyorum." diyebildim sadece. Meraklı gözlerle bana bakıp;
"-Madem Andres sana bu konuyu açmadı, senin moralin neden bozuldu peki?" dedi.
"-Gerçekten gürültüden rahatsız oldum." dedim. Kalkıp Andres bana bakıyordu mu diyeceğim? Çocuk gibi...
"-Bana göre bir şey var mı?" diye sordum. Ne olduğunu anlamamış gibi baktı.
"-Kıyafet yani." dedim. Güldü.
"-Ha, bir bakalım gel haydi." dedi ve koltuktan aniden kalkıp elini uzattı. Elini tuttum. Beni bir odaya götürdü. Odanın her yeri gardırop ve ayna doluydu. Birinin kapağını açıp göz gezdirdi, geri kapattı. Hemen yanındakini açıp beyaz bir tişörtü bana uzattı.
"-Sana beyaz yakışıyor. Bir dene bakalım." dedi. Gülümsedim.
"-Altına uyacak bir şey bulması daha zor şimdi dedi ve elini çenesine götürüp dolaplara göz gezdirmeye başladı. Çekmecelerden birini açıp siyah bir boxerı bana uzattı.
"-Bu sana şort olur. Bir dene, olmazsa başka bir şey bakalım." dedi. Başımı sallayıp bekledim. Karşımda dikilip bana bakıyordu. Biraz daha bekledim. Sonunda fark edip;
"-Ah, pardon. Çıkıyorum." dedi ve dışarı çıktı. Gülmekten kendimi alamadım. Verdiklerini giydim, saçımı çok sıkı bağladığım için saç diplerimin artık açıldığını fark edip tokamı çıkardım. Parmaklarımla saçlarımı diplerden şöyle bir salladım. Aynaya baktım, saçımda toka izi olmuştu. Tekrar toplamak zorunda kaldım ama bu sefer daha gevşek topladım. Odanın kapısını açtığımda Miguel kapıda bekliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSPANYOL
RomanceBazen hayat bize küçük oyunlar oynar. Bir bakmışsınız hayalleriniz elinizde, bir bakmışsınız uçup gitmiş. Tutku her şeyi çözer mi? Peki gözlerden uzak ancak bir o kadar gözler önünde bir aşk ne kadar mümkün?