Otoriter bir ses etrafta yankılandı: "Açelya, Beren odama gelin. Hemen! " Bu ses Ali Georg Sakinyüreğe aitti. Öyle otoriter bir ses tonuydu ki aksanı anlaşılmıyor, sanki Türkiyede doğup büyümüş gibi çıkıyordu. Herkes bu sakin yürekli adama 'patron' diyordu ama hepsinin babası gibiydi. Onu hiç böyle otoriter görmemişlerdi. Hafif bir şaşkınlık ve merakla odaya doğru ilerledi iki genç kız.
Bu kızlardan biri düz turuncu-kızıl saçlıydı. Gözleri koyu mavi bir perdeyle örtülmüştü sanki. Ne düşünceleri belli oluyordu nede duyguları. Sert bakışları bir o kadarda umursamazdı.
Yanındaki diğer kız, kıvırcık bal renginin biraz açığı-turuncunumsu saçlıydı. Kendisi dahil hiç kimse saçının rengi hakkında pek bir karara varamıyordu. Gözleri aynayı andıran bir griydi. Dışarıdan bakıldığında masum bir kıza benziyordu. Gözlerinde perdeler vardı ama o bunları gizlemeyi başarmıştı. Bakışlarından masumiyet ve saflık aksada kesinlikle saf değildi. Belki masum olabilirdi ama saf olamazdı.
İki kız odadan içeri girdiklerinde patronlarıyla ve tanımadıkları bir adamla karşılaşmışlardı.
" Size bir görev vereceğim ve bu görev diğerlerinden farklı olacak. " derin bir nefes aldı ve konuşmaya devam etti kelleşmeye yüz tutmuş hafif gri saçlarını iki eliyle karıştırdıktan sonra. " Ayrı olacaksınız bu görevde. Ayrı konular, ayrı şehirler hatta ülkeler. " kızlar birbirine bakıp patronlarına döndüler.
Açelya "Neden bizi ayırıyorsunuz? " diye sordu umursamaz ve sert bakışlarıyla. Bunu nasıl yaptığı bir sırdı ve kendisi bile bunu bilmiyordu.
" Haluk bey ile Aykut bey sizi ayrı ayrı tutmak istiyorlar. Açelya görevini yolda Aykut bey söyler. Biraz sonra yola çıkacaksınız. Beren sende yarın Haluk beyle yola çıkacaksınız. İtiraz istemiyorum, ayrılacaksınız. Yapışık değilsiniz, bunu yapabilirsiniz. Açelya git hazırlan. 1 saate yola çıkacaksınız. "
" Ben bu görevi kabul etmiyorum. Ya Berenle hada hiç." Açelya sözlerini büyük bir kararlılıkla söylemişti. Mavi gözlerinden adeta ateş fışkırıyordu.
" Açelya itiraz edemezsin. Zaten çok fazla uzak kalmayacaksınız. Lütfen kırma beni. " Onu kıramazdı ama Beren'den de ayrılamazdı. Özlerdi kardeşini.
" Sen ne diyorsun Beren? " gözlerini Ali'den ayırmadan sorduğu soruyla Beren yerinden sıçramıştı. Ne diyebilirdi ki? Her ne kadar kardeşinden ayrılmak istemese de belki eksiklerini fark ederlerdi. Bu dünyada birbirlerinden başkalarıda vardı, vardı da bunu kardeşine nasıl söyleyecekti? Açelya anlardı onu değil mi?
"Bence, " derin bir nefes aldı. "Bence olabilir. Bak belki eksiklerimizi görür onlar üzerine yoğunlaşırız. " kendisine inanamayan gözlerle bakan kardeşine gözlerini dikti. " Bu dünyada bizden başkalarıda var." Sonunda söylemişti ama sonra ne olacaktı. Açelya kabul mü edecekti yoksa çekip gidecek miydi?
Kardeşinin dediklerine inanamıyordu Açelya. Ayrılmak mı istiyordu yani? Sinirle soludu. Tamam öyle istiyorsa öyle olacaktı, ayrılacaklardı. Belki hiç bir araya gelmezlerdi. Kafasını iki yana salladı. Ne düşünüyordu o böyle? Bir araya gelmemek mi? Neler saçmalıyordu acaba?
Açelyanın kapıya doğru ilerlediğini görünce, işte, diye düşündü. Gidiyordu kardeşi, kırılmıştı ona. "Yarım saat sonra aşağıda olacağım. Eğer orada olmazsanız teklifinizi reddederim." Kardeşine sert bir bakış attıktan sonra oradan ayrıldı. Odasına gidip vampir hızıyla eşyalarını topladı. Ona lazım olan her şey vardı. 15 dakikada 3 bavul hazırlamıştı. Koca koca bavulları 5 dakikada aşağı indirmiş ve beklemeye başlamıştı. 5 dakika sonra Aykut bey geldi. Bir araba önlerinde durduğunda bindiler. O sırada bir ses duydu Açelya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizli Ajanlar-Bir-
FantasyBir papatya kadar acı çekebilir miydi bir insan? Hem papatya kadar masum hem de bir iblis kadar günahkar olabilir miydi? Günahkarlığına rağmen bir papatya kadar iyi olabilir miydi? Papatya kadar hırpalanabilir miydi? Onun kadar sevilebilir miydi...