Ciel Ve Sebastian Olalım Ama Biz Aşık Olalım

🎪🎪

Jisungla merdivenlerden metroya doğru iniyorduk
Jisung tabelaları okurken bende elinden tutmuş bekliyordum.

'birazdan biz bineceğiz ordan müzeye gireriz sonra ne yapalım?'

'önce phantom peluşu alalım. Sonra posterlerin önünde bir sürü fotoğraf çekeriz.'

'daha sonra kartlarımızı imzalatırız.'

'ondan sonra tatlı ve çayların tadına bakarız.'

'sonra ne bulduysak parayı basarız. Nasıl plan?'

Baş parmağımı yukarı kaldırıp konuştum.

'duyduğum en iyi festival planlarından.'

Gülüşerek gelen metroya bindik. Neler yapacağımızı tartışmaya devam ederken çoktan müzeye gelmiştik.

Jisungla el ele çevreyi gözetlerken kocaman Sebastian maketlerinin önünden geçtik. Hayranlıkla etrafı izlerken gördüğümüz kocaman peluş heykellerin yanına gidip fotoğraf çekinmeye başladık.

Birlikte çerçeveli fotoğrafların yanında vakit öldürürken hazırlanan rafların satışa hazır olduğunu gördük. Koşarak Sebastian ve cieli temsil eden peluşlarımızı alıp kasaya geçtik.

'orda neden uzun mu uzun bir sıra var?'

'yana tobasa gelmiş.'

Jisung söylediği şeyle birlikte gözlerini açarak kendini tekrar etti.

'yana tobasa gelmiş. Hyunjin, koş.'

Hemen bizde sıraya girip beklemeye başladık. Elimizde iki tavşan peluşuyla birlikte
İki buçuk saatlik bekleme sonunda sıra bize gelmişti. Elimdeki undertaker kartını masaya bıraktım. Heycandan ne söylediğimi bilmiyorum ama bir şeyler söyledim ve sonra sıradan ayrıldım. Jisung elindeki kartı yana'ya uzatıp Japonca konuşmaya başladı. Jisung'un söylediklerinden sonra kocaman gülümsedi yana.

Jisung sahte göz yaşlarını siler iken konuştu:

'bu kadın çok tatlı dostum.'

Bende sahte göz yaşlarımı silip konuştum:

'değil mi, değil mi? Ama elinden çıkan serinin korkunç teorileri var.'

Elimizdeki kartlara hayranlıkla bakar iken jisung durup tekrar konuştu:

'Japonya'nın gecelerine akmamız yok mu?'

Elimden tutup, gördüğü ilk ramenciye çekiştirdi beni.

Ortam aşağı yukarı böyle