5. HEDEF

340 14 100
                                    

Ben geldim kuşlarım iyi okumalar 🤗🥰🤗

kanımı dondurmaya yetecek türden görüntülerdi. Bu videoya ulaşmak çok zor olmuştu. Bunun için CIA ve ABD Kara Kuvvetlerine sızmam gerekmişti. Saçımda çıkan beyazlar buna değerdi ama. Merakımı cezbeden birinin videosu vardı. Daha doğrusu vahşetinin videosu.

Dişçi koltuğuna bağlanmış bir kadın, vardı videoda. Uzun kızıl saçları yağdan yapış yapış, uçları toprak yüzünden kahve rengiydi saçlarının. Normalde süt gibi teni topraktan ve isten kararmıştı. Gözlerinin ak kısmında kırmızı damarlar çıkmıştı. Ama gözünde korku namına tek bir iz bile yoktu. Bu kadın Thea Martin' den başkası değildi.

Hayatındaki sesleri nasıl kaybettiğini merak etmiştim. Araştırmalarım sonucu ise bu videoya ulaşmıştım. Bu video onun sesini son duyulduğu zamana aitti. "Konuşacağımı sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz." sesi güçlü ve kendinden emindi. Karşısındaki adamlar ondan ordudaki kimyasal silahların koordinatlarını ve şifrelerini istiyordu. Thea'nın vücudu titremeye başladı çünkü elektrik veriyorlardı. Bilgisayarımdan iğrenç bir kahkaha yükseldi. "Tenine neden zarar vermiyoruz biliyor musun fahişe?" sorusu cevaplanmayınca kendi devam etti. "Kaymak gibi teninle doyacağız." dedi hep bir ağızdan kahkaha atmaya başladılar. Kahkahaları öyle sinir bozucuydu ki beni hepsinin boğazını kesmeye sevk ediyordu. Bir kahkaha daha yükseldi bu Thea idi "Belki de ben o iğrenç teninizi vücudunuzdan ayırıp, sikinizi koparıp size yediririm." Bu sözlere sinirlendikleri için tekrar elektrik verdiler.  Thea daha fazla dayanamayıp bayılmıştı. Video burada kesilmişti.

 Diğer videoya geçtim bu videolardan bir sürü olmalıydı ben sadece bir kaçına ulaşmıştım. "Sizin derinizi yüzeceğim." Thea'nın sesi tüm bunlara rağmen hala güçlü ve kendinden emindi. Adamlardan biri yanındakilere dönüp "Bunun sesine bir şey yapmak lazım, sesi sinirlerimi bozmaya başladı."  dedi, ardından o iğrenç kahkahasını saldı. Bu sesini kaybettiği video idi. Adamlardan biri eline masadan neşter aldı. Neşterin üzerinde kurumuş kan lekeleri vardı. Temizlenmeye bile cüret edilmemişti. Kim bilir ne zamandır o kan izleri ordaydı. İçerisi tam bir mikrop yuvasıydı. Adamlardan biri Thea'nın ağzını elli ile kapattı. Diğeri neşterle boğazını kesti. Kestiği yerde ses telleri vardı. İçeriyi Thea'nın boğuk inlemeleri doldurdu. Ses tellerini kesip boğazını geri dikti. Yavaş yavaş gözleri karardı. Acıdan ve kan kaybından bayılmıştı. "Artık istesede  konuşamaz bu Orospu." iğrenç kahkahalarla video kesildi.

Son videoyu açtım. Ben sadece üç tane videoya ulaşmıştım. Kim bilir daha neler yapmışlardı. Thea'nın ne kadar güçlü olduğunu daha onu ilk gördüğümde anlamıştım. Bakışları bıçak gibi keskin, duruşu demir gibi sağlamdı. 

Thea yine aynı dişçi sandalyesine bağlıydı. Yüzünde morluklar vardı. Bu bütün videoların elimde olmadığının en büyük kanıtı idi. Yada yaptıklarının hepsini kayıt altına almadılar. İki adam elinde ince metal bir çubuk ve çakmak tutuyorlardı. Çubuğu çakmak ile ısıtıyorlardı. Ne yapacaklarını anlamıştım. Hayatındaki bütün sesleri alacaklardı. İki karanlık bakış birbirini buldu. İki şeytan birbirine işaret verdi. Silahlar ateş aldı. Genç bir kadının hayatındaki bütün sesleri aldılar. Genç kızın mavi gözlerinden bir damla yaş aktı. Şeytanların zaferi için dünyada yağmur yağdı. Genç bir kadın şeytanların elindeki kurbandı. Ama kimse bu kadının kurban olamayacak kadar keskin olduğunu tahmin edemediler.

O adamlar ile ilgili dosyaları bulmuştum. Hepsinin derisi yüzülüp cinsel organları koparılmıştı. Bunu bıçaktan daha keskin bir kadın yapmıştı. Thea Martin artık sesleri gitmiş bir kadındı. Artık asker bile değildi. Hem seslerini hem de uğrunda canını hiçe saydığı görevini kaybetmişti.

***

Aynada kendime bakarken, dudaklarım memnuniyetle gülümsedim. Bordo mini elbise altına siyah stilettolarımı giyinmiştim. Üzerimde siyah deri bir trençkot vardı. Bordo çantamı alıp evden çıktım. Dün izlediğim o görüntüler hala aklımdaydı, zaten unutması da mümkün değildi.  Topuklu ayakkabılarım zemini dövüyordu. Adımlarım Ölümyıldızı gibi güçlü ve kendinden emindi. Holdingin girişinin önüne geldiğimde daha zayıf birine dönüştüm. Hafsa Dolunay olmuştum artık. 

İçeri girip masama oturdum. Mail adresime bu gün yapacağım işler hakkında bir eposta gelmişti ve hepsi angarya işlerdi. Fazla bekletmeden işlerime başladım. Öğle aram geldiğinde çantamı alıp dışarı yürüdüm. Asansöre bindiğimde içerde David ve Alex görmüştüm. İçeri binip ikisinede kafa selamı verdim. David'in bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Onunla biraz konuşmanın zararı olmaz diye düşündüm. Bakışlarımı yüzüne dikip "Bir şey mi istemiştiniz?" diye sordum sanki çekiniyormuş gibi. "Sadece size bakmak istedim." diye beni yanıtladı. İyi ki onu öldüreceğim. "Dünde sizi görmüştüm burada mı çalışıyorsunuz?" diye sordu. Tam cevap verecekken. "Yeni başlayan stajyerlerden." bu konuşan Alex'ti. David ona kaşları hafif çatık bir şekilde baktı. Benim cevap veremememe bozulmuştu. Alex bundan hiç etkilenmiş gibi durmuyordu.  David hafif çatık kaşları ile Alex bakıp "S dosyasını masamın üzerindeydi, mesai bitiminde onu evime bırak." diye emreti. 

Bu dosyada işime yarayacak bir bilgi olduğunu hissediyordum. Onlar toplantıların yapıldığı katta inince tekrar yukarı çıktım. Yaptığım araştırmalarda David Dahrk'ın odasının kapısının elektronik şifre ile korunduğunu bu şifrenin yalnızca iki kişide olduğunu biliyordum. Tek sorun bu değil şifre her gün yapay zeka tarafından yenileniyor. Ama bunlar benim için sorun değil. Masama minik bir oyuncak bırakmıştım bu gün oynama zamanı.

Bu alet ordular tarafından kullanılan bir şifre çözücü. Bunu almam bir servete sebep olmuştu ama çok kullanışlı ve her eve lazım bir aleti. Aleti alıp çantama koydum ve asansöre yöneldim. En üst kat tamamen David Dahrk ayrılmıştı. Asansöre binmeden önce telefonumu çıkarıp önceden hazırladığım virüsü etkin hale getirdim. Bu virüs kameralara giden elektriği kesiyordu. Asansörle yukarıya doğru çıktım. 

Bu kat sadece David Darhk aitti, ondan ve Alex'ten başka kimse buraya çıkamıyordu. Ofisinin olduğu yere ilerledim. hızlı olmam gerekiyordu. Masanın üzerinde kalın mavi bir dosya vardı. Hızlıca incelemeye vaktim olmadığı için bazı sayfaların fotoğrafını çektim. 

Kapı kolu aşağı doğru iniyordu. İçeri biri girmek üzereydi. Hemen masanın altın girdim. İçeriyi adım sesleri doldurdu. Kralın adamıydı bu giren. İki vezir karşı karşıyaydık. Alex Dante Ray işini hızlı bitirmeni diliyorum. 

Masanın üzerindeki dosyayı alıp kapıya yöneldi. Kapı kolunu aşağı indirdi ama kapıyı açmadı. Neden kapıyı açmadı. "Bir dahakine daha hafif bir koku seç." Havayı derince kokladı "Lavanta kokusu buraya kadar geliyor."

Siktir!



■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■
Yeni bölümü nasıl buldunuz?

En sevdiğiniz karakter kim?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 28 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ÖLÜMYILDIZI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin