Karşısındaki kalfaya gitmesi için ufak bir hareket yaptı. Kalfa elindeki tepsiyi masaya bıraktı ve selam vererek uzaklaştı. Hyunjin oturduğu büyük yastıktan kalktı ve fincanlara kehribar rengi çayı doldurdu. Fincanlardan birini lacivert elbiseli kadına uzattı. Kendi fincanını alıp tekrar kalktığı büyün yastığa oturdu. Bahçede oldukları için kuş seslerini duyuyorlardı.
"Oğluma iyi geldiğini görüyorum. Sadece bir gün oldu evleneli. Ama mutluluğu gözlerinden belli oluyor."
Hyunjin gülümseyerek Kraliçe'yi dinliyordu. Bunları ondan duymak onur vericiydi.
"Herşeyden önce rütbelerimizi bir kenara bırakırsak, o benim eşim Kraliçem. Onu mutlu etmek ve yanında olmak benim görevim."
Kraliçe elini sarışının omzuna koydu ve okşadı. Bu cümleler kendi cümleleri ile aynıydı. Dolan gözlerini sallamadan gülümsedi gence.
"Bende zamanında aynı cümleleri kurdum. Namjoon hep böyleydi. Sert, kuralların adamıydı. Önce Sana'ya hamile kaldım. Sana doğduğunda üzülmedi. Asla çocuklarını ayırmadı. Bir kralın erkek evladı olmak zorundaydı. Daha sonra Christopher doğdu. Tamamen kopyasıydı. Kardeşleri oyun oynarken o kitaplar okur kılıç talimleri yapardı. Yalnız kalmayı çok severdi. "
Güldü ve gözünden düşen bir damlayı sildi. Hyunjin bunun üstüne elindeki fincanı bıraktı ve kraliçenin elini tuttu.
"Son olarak Felix doğdu. Felix her zaman en kırılganları oldu. Erken doğdu. O kadar küçüktü elleri avucum içinde yok oluyordu. Hepsi büyüdü. Sana artık evlenme yaşına geldi. Biz onun için en iyisini isterken o bize karşı geldi. Biz ona mutlu olacağı bir yuva kurmak isterken o inatlaştı. Odasından çıkmaz, yemek yemez olmuştu. En sonunda bir hastalığa yakalandı. Hekimler herşeyi yaptı ama engel olamadılar. Benim kızım gitti."
Kraliçe elini dudaklarına bastırıp hıçkırıklarını bastırmaya çalıştı. Hyunjin ayağa kalktı ve kraliçenin yanına oturdu. Ellerini tuttu ve büyüğünün gözlerine bakarak konuşmaya başladı.
"Kraliçem ne derim, ne yaparım bilmiyorum. Tek bir temennim var size. O da beni de bir evladınız gibi görmeniz. Elbette Prenses Sana'nın yerini tutamam. Asla bunun için çabalamam zaten. Ama artık bende sizin bir çocuğunuzum. Prenses hazretleri ile yapmak istediğiniz herşeyi benimle yapabilirsiniz."
Kraliçe Hwassa hızla karşısındaki genç prense sarıldı. Şu sıralar Kralın hastalığı yüzünden fazlasıyla doluydu. Kızından sonra eşini de kaybetmek üzereydi. Ailesi için ayakta durmaya çalışsa da bunu yapamıyordu. Yavaş yavaş tükendiğini hissediyordu. Artık dayanılmaz bir çile haline gelmişti. Yalandan gülümsemekten yorulmuş odasından, eşinin yanından çıkmak istemez hale gelmişti. Sarıldığı gencin sarı saçlarını sevgi ile okşadı. Yavaşça geriye çekilip ellerini tuttu sarışının.
"Hyunjin biliyorum erken ama bunu söylemek istiyorum. Namjoon gibi benimde zamanım tükeniyor. Bunu hissediyor ve hekimler sayesinde biliyoruz. Chris'in evladını, torunumu kucağıma almadan buradan gitmek istemiyorum. Felix erkenden evlendi ve torunumu bana verdi. Chris'in, ele avuca sığmaz oğlumunda çocuğunu görmek istiyorum."
Göz yaşları dinmişti. Artık yaşlılığın verdiği cümleleri, hayallerini söylüyordu. Oğlunun mutluluğunu görmek istiyordu. Hyunjin onu anlıyordu. Her insan için evladı önemliydi. Çocuğunun mutluluğu, huzuru ve iyiliği öncelikti. Başını salladı. Tabi ki de onu anlıyordu.
"Endişeniz olmasın kraliçem. Oğlunuza da, gelecekteki torununuza da gözüm gibi bakacağım. Umuyorum ki güzel evlatlarımız olacak. Bu bahçede onların cıvıltısı eksik olmayacak. Sizde bunlara şahit olacaksınız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
L'avenir-Hyunchan
Fanfiction[Tamamlandı] Hyunjin, doğurgan olmasının ortaya çıkmasıyla kendi krallığına hükmetme şansını kaybetmiş bir prensti. Chris ise ona çoktan aşık olmuş ve her şeyini ona adayabilecek bir veliaht...