486 61 33
                                    

iki gencin kıvılcımı sanki samanlıkta başlayıp samanların arasında harlanmış ve kilisenin içine kadar gelmişti. bunu söndürme ihtimalleri varken yapmamış, bilhassa kontrolsüz bir yangına dönüşmesine izin vermişlerdi. şu an, birbirlerine üstün gelmek için adeta savaşırken bu artık bir kıvılcım boyutunda değildi. ikisi de biliyordu, dudakları birbirlerini tabiri caizse yerken dört bir yanlarında hissettikleri yangın gitgide büyüyordu.

kilisenin içi yanıyordu. kilisenin içi cehennemin en dibiymişçesine kavruluyor, şeytan gördüğü bu günahkâr görüntüyle onlara adeta kıyafetlerini parçalamaları için kulaklarının dibinden vesvese veriyordu.

yuuji kulağının dibinde o vesveseleri duyuyordu. yatırdığı çocuk hararetli nefeslerinin arasında onun bu görüntüye özleminden kıvranmasını sağlarken şeytanın bile baştan çıkabileceğini biliyordu buna. yuuji, şeytanla ortaklaşabilecek kapasiteye sahip biriydi ama megumi, şeytanı bile baştan çıkarabilecek bir cazibe içinde kavruluyordu. duyduğu vesveselerle anlayabilirdi ki kilisenin büyüsü bile megumi'nin varlığının getirdiği tehlikeli histen bozulmuş, kapılarını açıp şeytanın içeri girmesine olanak sağlamıştı. ama vesveselerin sonrasında bile yuuji, bu görüntüyü ortağı olan şeytan olsa da paylaşmak istemezdi.

ellerini bulunduğu tende sürüyerek çıkıklaşmış göğüs uçlarına götürmüş, iki parmağının arasında aynı anda sıkıştırmış ve karşılığında güzel çocuğun irkilerek ona sürtünmesini almıştı. nedendir bilinmez, bu tepkiyle pembe saçlı çocuğun içi adeta soğumuştu. yuuji dünden sonra hayatında sadece bir kere gördüğü bu görüntüye öyle bir özlem duymuştu ki tekrar almak isterken megumi'ye istemsizce zarar vermemek için dişlerini sıkması gerekmişti.

dudakları kısa bir an ayrıldığında duyduğu kıkırdama onu daha da zorlamış ama lacivert saçlı çocuk durmamıştı, öpüşürken kızarttığı alt dudağı hafifçe ağzına alarak kısa bir süre emip serbest bırakmıştı. bunu yaparken onu süzüşü yuuji'nin kasıklarını sızlatıyordu, o ağzı talan etmek istiyordu. yuuji megumi'nin, bedeninden etkilendiğinin farkındaydı. öpüşürken ellerinin sürekli ya kollarında ya da ensesinde dolaşmasından veya bacaklarını, sardığı kalçalara daha çok hissetmek istermiş gibi bastırmasından bu gayet tabii anlaşılıyordu. kurnaz çocuk her ne kadar fark ettirmeden yapmaya çalışsa da bedenine olan düşkünlüğünün farkındalığı yuuji'nin egosuna şu ana kadar hiç tatmadığı derecede bir tatmin hissi veriyordu bile.

"tüket beni." büyüleyici çocuğun nefesleri ılık dudaklarından firar edip şimdiden varlıklarını özlemiş —üstündeki çocuğun— dudaklarına çarptı, yuuji kavrulduğunu hissederken yutkunmasına engel olamamıştı. içgüdülerinin ona cümlenin devamını bilirmiş gibi verip durduğu adrenalinle parmaklarını altındaki bedenin tenine sertçe geçirdiğinde titrekleşen sesin arasında cümlenin devamı duyuldu: "son akşam yemeğinmişçesine."

"sen cidden..." bedeni kendini sıkmaktan ağrımaya başlamışken belinden tutup tek hamlede yüzüstü yatırdı megumi'yi, dişlerini fark etmeden birbirine bastırıyor ve arada bir parçalamak istermiş gibi gıcırdatıyordu. "beni tuzağa düşüreceksin."

"düşüreceksin, mi?" altındaki çocuğun zehirli sesi kısık olmasına rağmen kulaklarında birkaç saniye yankılandığında yuuji'nin gözleri koyu mavilerle çakışmış ve sıktığı vücudunu anında gevşetip titremeye başlamasını sağlayan o bakışları yakalamıştı.

hayır, bu tabir yanlış olurdu.

yuuji resmen o bakışlara yakalanmış, bedeni adeta kalın halatlarla sıkıca bağlanmış ve kontrolsüz yangını kilisenin etrafını sarmıştı.

megumi'nin bakışlarında yatan, "çoktan düşmedin mi?" cümlesinden ziyade, bunu içten içe kabul edebilecek durumda olmasıydı yuuji'nin yangınını körükleyen.

hayloft (itfs.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin