217 24 23
                                    

pembe saçlı genç bir günün ardından tekrar eve vardığında, ışıklar sönük ve etraf sessizdi. tahmin ettiği gibi, iki ebeveyni onun olmayışının keyfini sonuna kadar çıkarmış olmalıydı ve şu an da büyük ihtimal, tek uyanık kişi babası suguru'ydu. gençliğinden beri uykuya dalma sorunları yaşadığını, yuuji ve satoru uyurken onun onları izleyerek vaktini geçirdiğini biliyordu pembe saçlı genç.

"keyfini kaçıracağım için üzgünüm." kendi kendine mırıldandı odalarına doğru yürürken, kapının önüne geldiğinde iki kere tıklatmıştı. "ama küçük bir işimiz var."

ve emindi ki, satoru'nun bunu bilmesine gerek yoktu.

"gel." babasının boğuk sesine karşın kapıyı araladığında küçüklüğünün her dakikasında gördüğü görüntüyle dudağının kenarı kıvrılmıştı, aradan hafif bir gülüş fırladı. uzun saçlı adam, yapılı kollarını arkası ona dönük olan bedenin beline sıkıca sarmış, dizlerini önündeki dizlere yapıştırarak kırmış ve dudaklarını açıkta kalan beyaz boyna bastırmıştı; iki beden büyük yatakta kaşık pozisyonunda uzanıyorlardı. kapının açılmasıyla duruşunu bozmadan kafasını çevirdi ve onları izleyen oğluna bir bakış attı, vuran ışıkla kısık gözleri iyiden iyiye küçülmüştü. oğlunun onlarla uyumayı seneler önce bırakmış olmasının ve acil bir durum olmadığı sürece odalarına gelmeyeceğinin farkındalığıyla "geliyorum." diye mırıldandı, o sırada önündeki uzun beden yavaşça kıpırdanmıştı.

yuuji kapıyı açık bırakarak odadan çıkarken arkasından birkaç öpücük sesi daha geldi. beş, belki de altı yaşına kadar her gece bu düzenin bir parçasıydı. satoru ona ilkokula geçene kadar çok bağlı kalmış, gece ondan ayrı uyumasına bile tahammül edememişti. onu koynuna alır, gece boyunca kollarını ondan ayırmazdı. sonra yuuji ilkokul dönemine geçip, beyni daha da gelişmeye başlayınca satoru bu konuda daha sakin bir hâl almış ve seneler içinde de oğluna tamamen güvenerek kayıtsız hâline ulaşmıştı. oğlunun, delinin tekinin samanlığında ilk defa gördüğü bir gençle sevişmesine ve o deliden, kıçına kurşun yememek için kaçarken kolunu incitmesine saatlerce gülecek kadar.

ahşap tonlarının hakim olduğu mutfağa girip ışığa dokunmayarak masaya oturdu, suguru ile her bir şeyi tartışacakları zaman ortam burası oluyordu. o babasını çağırır, masaya oturur ve ardından ise bahsi geçen baba, suguru gelip ikisine —satoru'nun her gördüğünde yüzünü limon yemişçesine ekşittiği— iki acı kahve yaparak ortamı tamamen hazırlardı. beyaz saçlı adamın gelip onların gözüne itinayla sokmak istermişçesine, fazlasıyla şekerli kavunlu suyunu yapması da genelde bir saati bulurdu.

"ışığı aç." babası sonunda mutfağa girip konuşmadığı için boğuklaşmış sesiyle kendisine söylendiğinde alayla gülmüştü yuuji. "tişörtünü giymediğin sürece hayır."

"kahveleri böyle mi yapmamı istiyorsun? sonuçlara katlanacaksan gerçekten harika bir çocuksun."

"ah, hadi. hiçbir sonuç sırtında göreceğim izlerden büyük değil." aniden kalkıp açtığı ışıkla sızlayan gözlerini kısmak zorunda kalan genç, aynı anda babasının sırtına değen gözlerini alayla çekti; dalga geçtiği o tırnak izleri tam olarak orada duruyor ve kendine satoru'nun varlığını tamamen hissettiriyorlardı. başta söylediği sözü değiştirmesi gerekti: ebeveynleri onun yokluğunun keyfini kesinlikle çıkartmıştı.

"yapma, çocuk." yapılı adam saçlarını yukarıdan dağınıkça toplarken sırıtmıştı, oğlu tekrar yerine oturup yanağını avucuna yaslarken kendisi de dolaptan ikisinin —biri siyah biri pembe— kupalarını çıkarmaya yeltendi. "ne hakkında konuşacağımızı bilmesem kendimi kötü hissedeceğim."

"benim kanım deli akıyor diyelim, siz iki yaşlı ise oldukça hırslısınız."

"yaşlı? satoru duyarsa bu konuştuğumuz sonuçların hepsini unutabilirsin."

hayloft (itfs.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin