411 51 85
                                    

kasabanın en ıssız bölgesinde, ormanlarla çevrili bölgede yaşayan altı yaşındaki çocuğun tek arkadaşı samanlığın önünde onunla birlikte sürekli koşuşturan iki haftalık taydı. bu tay açık kahverengi, kısacık tüylere sahipti ve yelesinde aynı annesini emdiğinde ağzının kenarlarında kalanlar gibi sütten lekeler vardı. arada tökezlese de çocukla koşturmadan duramaz, ince bacaklarıyla takır takır sesler çıkararak yalnız çocuğa, çamurda yuvarlanan domuzların bakışları altında arkadaşlık yapardı.

çocuk daha okula gitmiyordu ve bu yüzden bölgeden ayrılması için babası tarafından verilen bir izine de sahip değildi. sabahları babasıyla yaşadığı bu çiftliğin içinde gözlerini açar, ardından aynı şekilde geceleri babasıyla yaşadığı bu çiftliğin içinde gözlerini kapardı. yalnız değildi, yeni doğmuş sevimli arkadaşıyla eğleniyordu ama çocuğun gelişmeye başlamış merakı daha şimdiden kafasının içinde ondan hep daha fazlasını istiyor gibiydi.

tek eli önünde duran tayın yelesindeyken diğer eli burnunun üzerindeydi, küçük ama hızlı hareketlerle okşuyordu arkadaşını. tay onun okşayışlarını sessizce kabul edip, arada yelesini sallayarak kısık kişneyişlerini bırakırken onun parıldayan gözleri hemen ötesinde odunları kesen babasındaydı. ilgisi kesinlikle ondaydı.

planı basitti. babası yaklaşık üç —belki dört— vuruştan sonra baltayı yerine koyacak, ardından bugün gereken kadar odunu evin içine alacak; geriye kalanları da odunluğa götürecekti. sonra ise tayının annesi olan büyük atı alarak kasabaya inecek ve pazardan gerekenleri temin ettikten sonra dönecekti.

küçük megumi'nin bu dilimde yaklaşık iki saati olacaktı ve planı işe yararsa bu hayatının en eğlenceli iki saati olabilirdi.

bunu iyi değerlendirmeliydi.

babasının planına uyarak odunları düzene koymasını, ilk eve sonra odunluğa taşımasını ve samanlığa giderek atı alışını tek tek izledi; gece mavisi ama içinde adeta dağın şifalı otlarını da barındıran gözleri her yapılan harekette parıldıyor, küçüğün içini hiç duymadığı bir heyecan kaplıyordu. öyle ki elinin altından kayıp annesine doğru giden tayı bile hissetmemişti.

"megumi." dedi babası atın eyerini son koz kontrol ederken ona olduğu gibi bakan küçüğe, sert bakışları bir an çocuğun küçük ama tabiri caizse pörtlemiş gözlerine bakınca yumuşamış ve gülmemek için iç dudağını dişlemişti daha otuzlarının başındaki adam. "kasabaya iniyorum, istediğin bir şey var mı?"

küçük beklemeden kafasını iki yana salladı. her ne kadar böyle yapsa da babası ona gelirken birkaç küçük şekerleme alacaktı zaten.

"ben gelene kadar uslu bir çocuk ol ve evden ayrılma, yabancı biri gelirse de odana gidip beni bekle. tamam mı?"

çocuk tam kafasından son kez geçirdiği planına kendisini kaptırmış, kafasını önceki gibi iki yana sallayacakken son anda ne yapacağının farkına vararak nefesini tutup arkasında birleştirdiği ellerini sıkmış ve engel olmuştu; yüzündeki küçük tebessüm bir an donmuştu içindeki kendisi kadar minik çatışmasıyla.

toji oğlunun şüpheli hareketlerine kaşlarını kaldırıp baktı, megumi normalde sessiz, yüzünü ifadesiz tutan bir çocuktu. şimdi duygularını yansıtmayan bu çocuğun ilk defa gördüğü bu yersiz heyecanı, bir an ne olduğunu anlayamamasını sağlamıştı ama yine de sesini çıkarmamış, geç kalmamak için daha fazla bir şey demeden atın üstüne binerek hızlıca oradan uzaklaşmıştı.

küçük çocuk babasının bölgeden tamamen ayrıldığından emin olduğunda, altı yıllık hayatının en heyecanlı anlarına atılmaya hazırdı. şimdi evden uzaklaşacak, kasabaya inemese de en azından nehirin karşısına geçecek ve insan olup olmaması önemli olmadan, gördüğü her canlıyla arkadaş olacaktı.

hayloft (itfs.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin