-Matthew-
Annemin ağlaması biraz daha azaldığında onu salondaki koltuklardan birine oturttum. Bu arada yerde gömleğimi bulup hemen üstüme geçirdim.Aslında odama çıkmayı düşünmüştüm ama sonra tekrar anneme bakınca yanına oturmaya karar verdim.İkimiz de yere bakıyorduk ve etraf o kadar sessizdi ki nefes alışını duyabiliyordum. Bir süre sonra elimi annemin omzuna koyarak,
"İyi misin? " diye sordum.Başını kaldırıp bana baktı sonra saçlarımı okşayarak,
"Evet,iyiyim.Sen nasılsın?"
"Pek değil."
"Anlatmak ister misin?"
"Anlayacağını sanmıyorum.Biraz karışık ve uzun."
"En baştan anlat o zaman."
"Babam bizi terk ettiğinden itibaren mi?"
"O günden beri seninle ilgilenmiyorum o yüzden oradan başlaman gerekiyor galiba."
"Nasıl istersen Matthew, sadece beni affetmen için ne yapmam gerektiğini arıyorum."
Gülümsedim,sonra yavaş yavaş ve sakin sakin anlatmaya başladım.
"Siz boşandıktan sonra ben uzun bir süre babaannemle kalmıştım.Orada bir piyano vardı.Ne zaman onu görsem babamı hatırlıyordum ve çok özlemiştim babamı.Onun gibi bir şeyler çalmak istiyordum.Ama babaannem o piyanoya dokunmama izin vermiyordu.Bir gün ağabeyimle yani Paul'la evde yalnızdık.O üst kattaydı ben ise aşağıda piyanoyla bakışıyordum.Sonra cesaretimi toplayıp o piyano sandalyesine oturdum ve rastgele bir tuşa bastım sonra diğerine ve diğerine.Daha 6 yaşında olduğum için ses çıkarmak hoşuma gitmişti herhalde.Bir süre sonra Paul aşağıya indi ve karşımda duran televizyondan bir müzik kanalını açtı ve bana 'çal' dedi.Önce ne yapacağımı bilemedim çünkü ondan korkuyordum belki beni babaanneme söyler diye.Ama yine de dediğini yapmak zorunda kaldım.Duyduğum şeyleri çalmaya çalıştım.Şarkı bittikten sonra bana sarıldı ve yüzlerce kez öptü.Bir yandan da 'Sen bir dahisin.' diyordu.Ondan sonra her hafta eve birkaç kişi getirip beni piyanoyla birlikte karşılarına çıkardı.Bir yandan da para kazanıyordu."
"Seni kullandı mı?"
"Hiç böyle düşünmedim çünkü sevmediğim bir şeyi yapmıyordum. Hem o paralarla bana bir gitar ve bir sürü de oyuncak alıyordu.Kalan kısmını da uyuşturucuya harcıyordu. "
"Matt sana bir şey soracağım ama gerçekten doğruyu söyle.O uyuşturuculara hiç dokundun mu?"
"Hayır ama kokusunu devamlı alıyordum. Paul gibi onlar da iğrenç kokuyordu."
"Matt, Paul senin üvey abin. Yani benim oğlum değil."
Şaşkındım, hiç bir şey söylemeden şaşkınlıkla yüzüne bakıyordum.
"Benim tek çocuğum sensin."dedi.
"Bunu niye daha önce söylemedin?"
"Ne değişecekti? Paul'a bu kadar yakın olmazdın sadece. "
"Yakınlığa bak, şu an ölü mü diri mi onu bile bilmiyorum."
"Tamam bunları sonra konuşuruz. Sen hikayenin sonuna gel de az önce yaşadığın terk edilmeye bir çözüm bulalım."
Umutsuzca gülümsedim.
"Onun bir çözümü yok maalesef. Ama daha oraya gelmeme çok var."
"O zaman bir sandviç hazırlayayım.İçinde ne olsun?"
"Sadece salam ve kaşar."
Annem kısa bir süre içinde sandviçlerle geri döndü.Daha önce onunla neredeyse hiç böyle birşey şekilde konuşmamıştık. Hep birbirimize bağırır sonra da ikimizden biri evi terk ederdi.Birbirimize 'Merhaba' bile demezdik çoğu zaman.
"Devam et bakalım." diyerek yanıma,daha öncekinden daha yakın bir şekilde,oturdu.Ona sandviçler için teşekkür ettim ve devam ettim,
"Sonra yine buraya döndüm.Buraları biliyorsun zaten.Yarışmada derece yaptığım için liseye bursla girdim falan.Aslında okulda yaşadıklarım önemli."
"Devon'ın en iyi okuluna gidiyordun."
"Gibi.Çok değişik tipler vardı. Büyük bir çoğunluğu zengindi bir kısmı da çok zeki olduğu için buradaydı.Ben ise sadece piyano çalabildiğim için oradaydım.Dominic'le tanışana kadar okulda çok ezik biriydim."
"Dominic sarışın olan mı? Arada bir buraya geliyordu."
"Evet o."diyerek devam ettim."O okulun en popüler grubunda bateri çalıyordu ve ben de o gruba girmek istiyordum ama piyano çalarak giremezdim bu yüzden gitar çalmayı öğrenmem gerekiyordu.Babamın çatı katında bıraktığı gitarlardan birini aldım ve çalmayı denedim. Bir hafta içinde oldukça iyi bir ilerleme kat etmiştim.Sonra bir gün okulda gitar çalarken Dom beni gördü ve yanıma geldi.Çok kısa sürede çok yakın arkadaş olduk.O da benim gibiydi çünkü. Kafalarımızda olan şeyler aynıydı:Uzaylılar ve müzik."
Annem burada biraz güldü.Önce bunu yine medyumluğuna bağlayıp ruhlarla bağlantı kuracağını düşündüm ama yapmadı.Ben de kaldığım yerden devam ettim,
"Daha sonra Dom, o popüler gruptan çıktı ve bana benimle birlikte bir grup kurmak istediğini söyledi ben de hemen kabul ettim tabii. Ama başka kimse yoktu ikimiz dışında. Sonra bir anda Chris'i hatırladım,onu gruba alabilirdik.Tek dezavantajı o da bateri çalıyordu.Ama Chris gerçekten zeki bir çocuktu. Ki zaten beklediğim de oldu Chris birkaç hafta içinde bas gitar çalmaya başladı." soluklanmak için durdum.Hikayenin en güzel kısımlarına gelmiştim.Annem de bunu fırsat bilip en başından beri merakla beklediği şeyi sordu,
"Peki o kız kim?Onun bir hikayesi var mı yoksa..." devam edemedi ya da ben ne dediğini duyamadım.Gözlerimin önüne buğulu perdeler inmişti sonra gözlerimi kapattım o perdeler de yanaklarımdan yavaşça aşağıya doğru kaydılar.Annem önce ellerimi tuttu,sonra da başımı kendine çekti, ağlamaya devam ettim.
-Jane-
Eve girip kendimi odama kapatana kadar sadece sinirliydim ve henüz olayın şokunu atlatamadığımdan ne olduğunu da tam olarak anlamış değildim.Ama daha sonra Matt'in söylediği şey aklıma geldi 'Los Angeles'a gidiyorum.' işte o zaman durum beynimde şekillenmeye başladı.Elimde olmadan gelecek yılı düşündüm.Tamamen tek başındaydım hem de hiç bilmediğim ve hiç kimseyi tanımadığım bir yerde.Sonra Matthew'u düşündüm.Gittiği andan itibaren nerede olduğunu veya ne yaptığını bilemeyecektim ve eğer albüm çıkarırlarsa tüm hayatları değişecekti. Sonra tekrar kendimi düşündüm.Neden Londra'ya gideceğim geldi aklıma, Matt içindi,Matthew'dan ayrı kalmamak için.Ama Matt aylar önce gideceğini bildiği halde beni yok saymış bu konudan hiç bahsetmeyecekti.Sonra da bir anda ortadan kaybolup beni gerçekleşmeyecek hayallerimle baş başa bırakacak ve kendine tamamen kendi istediği gibi eğlence üzerine kurulu bir hayat kuracaktı. Bunları sessizce düşündükten sonra bir anda öfkeyle ve hıçkırıklarla ağlamaya başladım.Yatağın üstünde tepinirken bir yandan da etraftaki birkaç şeyi fırlatmıştım.Kendimi o kadar çok kaybetmiştim ki abimin odaya girdiğini bana sarılınca fark ettim. Kollarımı tutmuş beni sakinleştirmeye çalışıyordu.Sonunda gerçekten hareket edecek gücüm kalmamıştı, ona sarılıp nefesimi düzeltmeye çalıştım.Ben konuşana kadar yanımdan ayrılmadı.Ona Matt'in Los Angeles'a gideceğini ve bunu bana uzun zamandır söylemediğini anlattım.İlk sorusu şu oldu,
"Dün gece birlikte miydiniz?"
"Evet." dedim hiç düşünmeden.Sonra biraz sinirlendiğini fark ettim galiba ne olduğunu bir şekilde anlamıştı.
"Peki bir açıklama yapmasını bekledin mi? "
"Pek değil. Sadece benim böyle bir şey yapacağım aklına gelmemiş onu söyledi sonra da ben geldim işte. "
Sonra durdum anlatırken o anlar tekrar kafamda canlanmıştı,kendimi yorgan ve yastıkların içine bırakıp sessizce ağlamaya devam ettim.
-Matthew-
Anneme Jane'i yaşadığımız en ufak ayrıntılara kadar anlattım. Son geceye gelmiştim.
"Dün gece neler olduğunu anlamışsındır."
"Evet Matt,bu konuda sana kızgınım."
"O zaman şimdi daha çok kızacaksın çünkü bu sabah ona Los Angeles'a gideceğimi söyledim."
"Los Angeles mı?! Matthew sen hangi parayla Los Angeles'a gidiyorsun? "
"Bir yarışma kazandık demiştim ya işte o yarışmanın ödülü bir albüm çıkarmak için plak şirketi anlaşmasıydı. Yani plak şirketi bir yere kadar bütün masraflarımızı karşılayacak."
"Peki Los Angeles'a gideceğin yeni mi belli oldu? Niye böyle bir anda birbirinize girdiniz?"
"Başlangıçta Londra'da kayıt yapacaktık, hatta Jane sırf benim yanımda olmak için East London Üniversitesi'ne kayıt olmuş ama ben de bunu bu sabah öğrendim.Ben Los Angeles'a gideceğimi 2-3 aydır biliyordum ama söylemedim ona. Albüm heyecanıyla zaten 1 yıl her şekilde ayrı kalacağız sonra tekrar buluşuruz diye düşündüm.Onun böyle bir şey yapacağını hiç düşünemedim.Çok pişmanım, böyle olmasını hiç istememiştim."Annem bir anda ayağa kalktı ve bağırmaya başladı,
"Matt,sen hala bir çocuk gibisin. Sadece kendini düşünüyorsun, etrafındakiler umrunda değil.Ne geçmişte yaşadıkların ne de gelecekte olacaklar seni ilgilendirmiyor. Kendini mutlu ediyorsun ama seni seven herkesin canını acıtıyorsun.Tıpkı baban gibi sadece şimdiyi düşünüyorsun.Şimdi eskide kaldığında o zaman birlikte olduğun kimse senin için önemli olmuyor.Ama böyle devam et Matthew, aynı onun gibi ol." Ona karşı çıkmak ve kalbimin nasıl yandığını ona anlatmak istedim ama konu babamdan açılınca kimse anneme kendini dinlettiremezdi.Zaten beni azarladıktan sonra odadan ayrılıp, beni kendimle baş başa bırakmıştı.
Önce odama çıkıp etrafı toplamayı düşündüm.Ama etraf çok dağınıktı ve hala orada onunla ilgili bir şeyler vardı. Bu yüzden bir anda kapıya doğru koştum ama annem beni kapının önünde yakaladı.
"Nereye gidiyorsun?"
"Jane ile konuşacağım."
"Hayır şimdi gitme, seni dinlemez bile.3 saatte düzelecek bir şey mi bu?"başımı öne eğdim,
"Yarına kadar beklemeli miyim?"
"En azından yarına kadar bekle."
Beklemedim.Dom bir koli birayla bizim eve geldi ve bütün gece Jane'i aradım ama telefonu kapalıydı tabiki.Dom'un getirdiği kolideki neredeyse tüm biraları içmiştim.Birdenbire kendimi önceki gece Jane ile birlikte olduğum yatakta buldum.Hala kokusunu alabiliyordum.
-Jane-
Sabah abim erkenden gitmişti.Suratım bir karış tek başıma kahvaltı yapıyordum. O sırada kapı hafifçe çaldı.Normalde hiç bakmam ama bu sefer baktım kapı deliğinden,Matt elinde bir defterle yere bakarak duruyordu.Sadece saniyeler içinde kalp atışım iki katına çıktı ve bir anda gözlerin karardı.Sırtımı kapıya verip yavaşça yere oturdum.Bir tarafım kapıyı açmak istiyor ama diğer tarafım da bunun yenilgiyi kabullenmek olduğunu düşünüyordu.Matt bu sefer kapıyı tıklattı. Sonra
"Jane,ayak seslerini duyabiliyorum."dedi.Bunu söylerken sesi o kadar çok incelmişti ki orada olduğunu bilmesem kedi mivaylaması olduğunu düşünebilirdim.Sessizce ayağa kalkıp kapı deliğinden tekrar baktım.Bu sefer gözyaşlarını siliyordu.Sonra başını kaldırıp konuşmaya devam etti.
"Yarın sabah 11 uçağıyla gidiyorum. Kapıya da senin için bir şey bıraktım istediğin zaman alabilirsin."
Elindeki defteri öpüp yere bıraktı sonra da topallayarak merdivenlerden indi.Yeniden yere oturup ağlamaya başladım.Ben fark etmemiştim ama yarım saat geçmişti.Bir anda kendimi toplayıp kapıyı açtım ve Matthew'un bıraktığı defteri aldım.Hemen odama girip,kapıyı kapattım ve yorganı üstüme çektim.İlk sayfayı yavaşça açtım.Karşımda bir fotoğraf vardı. Matt ile benim fotoğrafım.Başka hiç bir şey yoktu. Sonra diğer sayfaya geçtim. Onda da bir fotoğraf vardı. Bu sefer Dom, Matt ve ben.Bir sonrakinde Matt,Dom,Chris ve ben.Ve ondan sonrakinde Matt,Dom,Chris, Kelly ve ben.Onun yanındaki sayfada Matt'in yamuk yazısıyla tek sayfalık bir başlık vardı 'Bizim Hikayemiz'.
Bu başlıktan sonraki sayfalardaki fotoğraflar tamamen kronolojikti.Yarışma gecesinden Matt'in doğum günü gecesine kadar haberli ve habersiz çekilmiş bir sürü fotoğraf.Üçüncü fotoğraftan sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım bile.Her sayfada en az iki damla gözyaşı vardı.Sonunda yüze yakın fotoğrafı bitirmiştim ve en sonda yine Matthew'un yamuk yazısıyla yazılmış bir kaç paragraf vardı.
Merhaba Jane,şu an saat gecenin üçü. Yanımda bir tek Dom var, o da uyuduğumu sanıyor. Zaten ikimiz de çok içtik, saçmalarsam kusura bakma lütfen.
İlk olarak senin hayatımda ne kadar önemli olduğunu söyleyeyim.Senden önce ben hiç bir şey yapamayacağını düşünen kendine güvensiz ve işe yaramaz bir serseriydim sadece.Bana bir şekilde güven verdin bunu nasıl yaptığını bilmiyorum ama yaptın. Ben de yapmayı en çok sevdiğim şeyi en iyi şekilde yapmaya karar verdim.Sonra o güven bana mutluluk ve huzur vermeye başladı.Seninle daha çok zaman geçirmek istiyordum, sabah seni görmek için kalkıyordum gece de seni rüyamda görmek için uyuyordum.Sonra bunun ne olduğunu öğrendim, aşk diyorlarmış buna ama ben öyle olduğuna inanmıyordum herkesin kullandığı basit bir terimi senin için kullanmak istemedim.Sen tek başına benim hissettiklerimi karşılıyordun.Sonra bunları Dom'a anlattım.O da senin beni sevdiğini söyledi önce ona inanmadım ama beni böyle bir şey için küçük düşürmeyeceğini biliyordum.Artık en yakın zamanda sana bunu söylemeliydim ama dilim tutuluyordu, nefesim kesiliyordu ve bir türlü cesaretimi toplayamıyordum.Ama yarışma günü, o karışıklık bana cesaret vermişti ve sen de çok güzel gülümsüyordun.Bir anda seni öptüm ama daha sonrası çok daha kötüydü neredeyse bayılacaktım ama bir şekilde yine kendimi toparladım. Sonra sen de içeride bana sarıldığında hayatımın en mutlu anlarını yaşadım.
Kampa gideceğimiz zaman da çok heyecanlanmıştım çünkü bütün gün birlikte olacaktık.Ama sonra pişman oldum. Hastanede geçirdiğin iki ay boyunca defalarca kez intihar etmeyi düşündüm ama belki uyanırsın diye yapmadım.Sen o zamanları hiç bilmiyorsun ama sana şöyle kısaca anlatıyım; sen komadaydın ve doktorlar senin iyileşmenin neredeyse imkansız olacağını söylüyorlardı.Ve senin o durumda olman tamamen benim suçumdu. Buna rağmen her gün sabahları abin akşamları da ben yoğun bakıma girip seninle konuşuyorduk.Ve hiçbir şekilde bir gelişme olmuyordu.Ama sonunda bir gün sen uyandın ve ben hayatımın en utanç verici anlarını yaşadım. Benim seninle aynı odada durmaya yüzüm yoktu ve büyük ihtimalle sen bana çok sinirli olmalıydın. Seni orada da yalnız bıraktığım için çok özür dilerim.Keşke bu bana ders olsaydı da bunu tekrar sana yapmamam gerektiğini bilseydim.
Her şeye rağmen beni nasıl sevebildiğini bilemiyorum.Senin için yaptığım tek somut şey belki de bu defter ve ben bununla yine canını acıttığım için çok özür dilerim.
Los Angeles'a gitmeliyim çünkü artık bir baltaya sap olmam gerekiyordu ve yapabildiğim tek şey de buydu. İşin ironik olan tarafı beni buna yönlendiren kişi de sendin ve ben bunu yaparken seni yarı yolda bırakmalıyım, lütfen beni affet çünkü hala kalbimin içinde yeniden doldurmanı bekleyen bir boşluk var.Los Angeles'ta işim biter bitmez seni arayacağım, söz veriyorum.
Defter burada bitiyordu ve ben artık Matthew'la burada tamamen ayrılıp o olmadan yeni bir hayat kurmaya çalışacaktım.
Sabah biraz geç uyandım. Yavaş yavaş acısını unutmaya başlamıştım.Her zamankinden daha rahat bir kahvaltı yaptım.Sonra yeni aldığım kitaplardan birini okumaya başladım.Abim yanıma oturup televizyonu açtı. O da her zamanki gibi sabah haberlerine bakıyordu.Ama bu sefer her zamankinden farklı olarak kırmızı kutu içinde bir son dakika haberi vardı,Matthew'un içi boş olan kalbini asla dolduramayacağımı söylüyordu,
'Bu sabah saat 11'de kalkan Devon-Los Angeles uçağı Atlas Okyanusu üzerinde kalkışından yaklaşık iki saat sonra düştü!'