"Ehliyet, ruhsat!"
Gergindi. Parmağını direksiyonda ritim tutarak zoraki gülümsemeyle polise baktı. Diğer eliyle torpidoya uzanırken, orta aynadan arkaya doğru baktı. İki polis arabasının arkasını inceliyordu. Eğer bagajı açmalarını söylerlerse...
"Evet?"
Polisin sabırsız sesini duyduğunda bakışlarını hızla aynadan çekip torpidoya yöneltti. Basarak açtı ve küçük üzerinde yazılar olan lacivert deri defteri ehliyet kartıyla beraber polise camdan uzattı. Cam yarıya kadar aralıktı ve yağmurdan sonra ortaya dolan toprak kokusu arabanın içine giriyordu. Gergindi hâlen. Beklemeye devam ederken gözleri ruhsatını inceleyen polis adama kaydı. Dudaklarını ısırdı. Polis anlık başını ruhsattan kaldırıp ona yöneltince dudaklarını ısırmayı bıraktı. İrileşen gözlerini saklamaya çalışırken çok geçmeden ehliyetle beraber ruhsatı geri verdi.
"Dikkatli olun, gecenin bu saatinde ıssızdır bu yollar."
Bakışları, karanlığa sızan kırmızı ışık yayan digital saatine kaydı. 00.34
Ömrü, boyunca bu saati beklemişti hep. Saat bu olmak zorundaydı. Geçmişti belki üzerinden dakikalar. Ama yedi dakika öncesi... Onun için önemli anlardı.
Gözlerini hızla yumup açtığında polise dönerek başını salladı, bir eli direksiyonda diğer eli de vitese giderken arkadan öne doğru gelen diğer polise yan aynadan baktı. "Amirim... Bagajı kontrol etmemiz gerekiyor."
O an...
Yolun sonuna geldiğini anlamıştı.
Başında dikilen adam ona başını sallayarak dediğini onaylarken kendisine dönmüştü. "Bagajı açabilir misiniz? Prosedür gereği kontrol etmek zorundayız." Sakin olmak zorundaydı. En ufak bir yanlış hayatını kaydırabilirdi.
"Tabii." diyerek düğmeye bastığında başında dikilen polis dahil hepsi arkaya yöneldi. Bakışları hızla çiseleyen ve aynaya vuran yağmur damlalarından orta aynaya kaydı. Arka camı yağmurdan dolayı net değildi ama üçü aralarında konuşuyordu. Ne konuştuklarını merak etse de buna izin veremezdi.
Bagajı açmalarına izin veremezdi.
Vermeyecekti de.
O an, hızla, vitesi atıp gazı kökledi ve tekerlekler asfalatta acı bir inleme sesi çıkararak kaydı. Gaza bastıkça hızı yükseliyordu. Silecekleri çalıştırdı. Yağmur hızını kaybetmiyor, aksine daha da arttırarak görünüşü zorlaştırıyordu. Duyduğu siren sesleriyle bakışları yeniden orta aynaya kaydı ve arkaya baktı. Peşinde üç polis arabası vardı. Karnı ağrıyordu. Kaşları çatıldı. Direksiyona sımsıkı tutunarak gazı daha da köklediğinde orman yolundaki tek otoyolda ilerliyordu. Birazdan ileride viraj vardı. Biliyordu, defalarca kez gelmişti çünkü buraya.
Saniyeler sonra viraj yolu gözüktüğünde, o an aklında olacakları tarttı. Eğer hızını azaltıp iyi voraj alamazsa bariyerleri yıkıp geçecek, araba uçurumdan aşağı boylayacak ve ölüme merhaba diyecekti.
Buna da izin vermeyecekti.
Veremezdi de.
Daha ölemezdi.
O an beklemediği bir şey oldu ve arabayı sağa kırarak virajı son anda aldı, yoluna tam gaz devam etti. Hızla yolda ilerlerken artık peşinden polislerin gelmediğini gördü. Derin bir nefes verse de henüz rahatlamanın zamanı değildi.
Biraz sonra aklındaki yapıp planını tamamladığında tam anlamıyla rahatlamış olacaktı.
Yola devam ederken sola saparak toprak yola girdi ve farlarını sonuna kadar yakıp ağaçlıkların arasında ilerlemeye başladı. Artık bu son aşamaydı. Bu saatten sonra geri dönemezdi.
Pür dikkat karanlık ormanı seçmeye çalışırken yağmur hızını korumaya devam ediyordu. O an telefonuna gelen bildirim sesiyle irkildi, ani fren yaparak durdu. Telefonunun ekranı karanlık arabanın içindeki tek ışık olmuştu. Titreyen ellerini direksiyondan çekerken, telefonu eline aldı. Gelen bildirime baktı.
Sevgilim: Seni özledim, bu gece yanına geliyorum. Sebzeli makarna ve şarap yaparız diye düşünüyorum.
Yutkundu.
Yapamayacaklardı.
Gözlerini yumdu. Evden çok uzaktaydı. Şu an geri dönmeye kalksa en az iki saatini alırdı. Yine de vazgeçmeyecekti. Mesajı umursamadan telefonunu tamamen kapattığında karanlık ekrana baktı. "Üzgünüm sevgilim. Bu gece beraber olamayacağız."
Sonrasında yola devam etti. Ancak bundan sonraki yürümesi gereken yoldu. Bagajı açarak arabadan indi. Yağmur bir kaç dakika durunca bile sırılsıklam edecek kadar hızlı yağıyordu. Gözlerini kısarak kapıyı sertçe kapattı. Hızlı adımlarla yürüyerek bagaja ilerledi ve açtığında keskin bir koku yayıldı etrafa. Yüzünü buruşturarak siyah yağmurluğu ve botları eline alarak zar zor giydi.
Ardından bavulu sürükleyerek bagajdan çıkardı ve bagajın kapağını kapattı. Karanlık da olsa, bir şey de göremeyecek olsa, etrafa baktı, ardından dev bavulu sürükleyerek yarım metre yürüdü.
Beyaz mermerlerin önüne geldiğinde duraksadı. Yağan yağmura aldırış etmeden mezarlığı izledi. Yutkundu. Pişman değildi, olmayacaktı da. Olursa da...
"Senin için. Her şey senin için."
Zihnindeki o en değer verdiği kişiyi hatırladığında, gözlerini yumup açtı. Derin bir nefes çekti ciğerlerine. Toprağın kokusu içine dolmuştu. Bavulu sürüklemeye devam ederek boş toprağın önüne geldi. Sonrasında arabadan getirdiği kazma ve küreği de alarak toprağı kazmaya başladı. Dakikalar sonunda başına kapüşon, üzerine yağmurluk geçirmesine rağmen sırılsıklam olmuştu. Hasta olacaktı. Ama bu umurunda değildi.
Oldukça derin kazdıktan sonra kazmayı can havliyle kenara atarak dizlerini yere, çamura gömdü. Yüzü buruşarak bavulu açtığında kusacak gibi oldu yine de dayandı. Yapabilirdi. Tiksintiyle bavulla beraber cesedi toprağa attığında acelesi varmış gibi sanki, ölı her an dirilecekmiş gibi küreği hızla eline aldı, toprakları çukura atmaya, itmeye başladı.
Sonunda onu gömmeyi başardığında nefes nefese yere çömeldi ve bitkince küreği de kendinden uzağa atarken hafif tümsek olan toprağa baktı. Yer yer çamur olmuştu.
"Kurtuldum..." dedi. Ciğerlerine oksijen almakta zorlanıyordu. "Tecavüzcümden kurtuldum."
YAKINDA...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adaletin Arkasındakiler
General Fiction📍Hikayede sıkça yetişkin içerik bulunmaktadır. Rahatsız olacaklarının okumamasını tavsiye ederim. "Seni bu kadar severken bana bunu yapma." Gözlerimi kelepçeye bağlı olduğum ellerimden kaldırdım. Yalvarır gibi bakıyordu. "Yalan söyleme bana." İki p...