Kabullen

161 12 0
                                    

UZUN SÜREDIR YAZMADIĞIM IÇIN BIR ŞEYLER YAZMIŞ OLAYIM DIYEREK YAZDIM YANI BIR SAYFA BILE DEĞILDIR AMA UMARIM HOŞGÖRÜRSÜNÜZ ^_^

Sabah güzelce uyanmayı beklerken birden kafamın altındaki yastık çekildi ve yere düşerek uyandım. Annem odama girdiğinde endişeli gözlerle "Iyi misin?" diye sordu.
Önce etrafıma bakındım. "Evet. " dedikten sonra annem "Tamam. Hadi okula geç kalma. " diyerek odamdan çıktı.
Hemen ayağa kalkıp etrafıma bakmaya başladım. Yastığım yerdeydi. Ama sanki... Ben iki kat yastıkla uyumuş gibi hissediyordum. Oysaymış yerde bir tane yastık vardı. Pencerden esen rüzgarla irkildim. Yeni uyanmıştım ve rüzgar beni üşütmüştü. Hemen koşarak pencereye gittim. Tam kapatacakken bir el pencereme uzandı. Anında ellerimi geri çektim. Geri geri adım atmaya başladım ama korkum yüzünden tökezleyip yere düştüm. Pencerede bana tuhaf tuhaf bakan bir Barış'ı görünce rahat bir nefes aldım. Pencereden atlayarak odama girdi.
"Kusura bakma, annenin geldiğini duyunca kaçmak zorunda kaldım. "
Ah, demek o yüzden kafamdan iki yastık çekiliyormuş gibi hissettim. Bir dakika... Ben! Barış! Yatak!
"Lanet olsun!" Hemen kıyafetlerimi kontrol ettim. Eşofmanlarım. Bluzum. Sporcu atletim. Giyiniğim. Bir sorun yok. Birden rahat bir nefes verince Barış bana "Niye kalbin öyle attı?" diye sordu.
Göz devirip "Kalp dinlemesen olmaz mı?" diye tersledim. "Hem, sen çıksana! Üstümü giyineceğim. "
"Daha iyi bir şekilde yolcu edebilirsin ama neyse. " Pencereye yaklaşıp "Seni bekleyeceğim. " dedi ve pencereden atladı. Hemen üstüme lacivert kot, kırmızı bir bluz ve kot ceket aldım. Rutin işlerimi hallettikten sonra Elçin'in tavsiyelerine uymam gerektiğine karar verip fondoten, rimel ve pembe ruj sürdüm. Çantamı alıp evden çıktığımda Barış beni arabasıyla bekliyordu. Hemen yanına gittim. "Arabaya bin. " dedi ve sürücü koltuğuna geçti. Omuz silkip arka koltuğa geçtiğimde bir kahkaha attı. "Şaka mısın sen Yasemin?"
İçimden, Niyeki, diye düşünürken hemen kalkıp sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa oturdum. Arabayı çalıştırdı ve okula geldik. Okulun önündeki, bütün arabaların park ettiği yerdeydik. Barış arabadan indi ama ben inmedim. Kapıyı açıp başını eğdi ve "Neyi bekliyorsun?" diye tersledi.
"Bir şey konuşabilir miyiz?"
"Tamam. Okulda da konuşabiliriz. " dedi ve kapımı sonuna kadar açtı. Oflayıp arabadan indim. Tabii! Ben Barış'a söz geçiremiyordum nasıl istediğimi yaptırabilirdimki? Mecbur, onun istedikleri olacak.
Arabadan inince havalı bir şekilde arabayı kilitleyip deri ceketini omzuna attı. "Artist..." diye söylendim.
Bana gülümseyip "Seni duydum. " dedi.
Göz kısıp "Duy zaten!" dedim.
Okula doğru ilerlemeye başladık. Yine bütün okul bana bakıyordu. Tanıdık, ucube-Yasemin'e-bakın bakışları. Neden bu bakışlar daima gözlerimi yaşartıyordu? Ne bir laf... Ne bir şiddet... Kimse benle konuşmazdı. Kimse bana dokunamazdi bile. Tek yaptıkları bakmaktı. Bu nasıl gözlerimi yaşartabilirdi. Göz yaşı yanağımı ıslatmasın diye başımı eğdim ve göz yaşı yere, zemine düştü. Barış hemen gözlerini bana çevirip beni durdurdu. O'na soran gözlerle bakarken gözlerini yere dikmişti. Göz yaşımın olduğu yere bakmamasını umuyordum ama sıktığı yumrukları bana bunu gösteriyordu. Elini omzuma atıp beni kendine çekerek yürümeye başladı. Işte! Şimdi herkes ağzı açık bir şekilde bize bakıyordu. Artık bana bakmıyorlardı. Bize bakıyorlardı!
Ağzımı olabildiğince az oynatarak "Ne yapıyorsun?" dşye mırıldandım.
Bana bakıp fısıldayarak "O aptallara seni anlatmanın bedelini ödetiyorum. Özellikle de kızlara... Çünkü biliyorsun ben çok tatlıyım ve seni kıskanıyorlar. "
Sınıf gitmek için merdivenlere ilerlediğimizde Elçin kolarak yanıma geldi. Bana sımsıkı sarılıp "Senin için çok endişelendim. Aradım açmadın! Bir mesajla beni avutabileceğini mi sandın?!" diye bağırdım. Kaşlarımı çatarak cebimden telefonumu çıkardım. Dün gece kapatmadığıma emindim. Barış'a baktığımda dudak büzüp "Çok fazla aradı ve müzik sesi kulaklarımı tırmalıyordu. " dedi.
Elçin "Bir müzik sesi o kadar da kulak tırmalamaz. Hem, sen müzik sesini nasıl duydunki? Yasemin eve-" derken birden susup kocaman açılmış gözlerle bana baktı. "Sen ve Barış!"
Ellerimi öne doğru uzatıp iki yanda salladım. "Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Sadece.... Bak anlatıyorum... Ben dün yine çığlık attım. Hani şu çığlık meselesi... Ama sadece Barış duydu. Ben de dün çok kötüydüm ve iyi olduğuma bakmak için geldi. "
Elçin tek kaşını kaldırarak "Öyle mi?" dedi.
"Tabiiki!" diye bağırdı Barış. Sana ne oluyor, der gibi baktım. Sonra Elçin'e "Ben sonra yanına gelirim. " dedim. Merdivenleri çıkacakken Barış kolumdan tutup Bodrum'u işaret etti. Ah, doğru! Hemen aşağı indim. Merdiven basamaklarından birine oturduk.
Barış bana bakıp "Ee, anlat. " dedi.
"Anlattım işte! Bir çocuk vardı ama hayatımda ilk defa görüyordum. Boynunda kan vardı. Kanlar akmıştı resmen! Giysisinin yakaları bile kan olmuştu. "
"Ölmüş müydü?"
"Hayır... Hayır... Ama yaşamıyordu. Yani... Aslında ölü gibi bakıyordu ama ayakta duruyordu. "
"Ölü gibi bakmak?"
"Bakışlarını tek bir yere sabitlerini ve sadece oraya bakıyordu. "
"Kime bakıyordu?"
"Hatırlamıyorum. Bence önemli detay o çocuğu benim görmem ama senin görmemen. "
Zil çaldı. Barış "Bunu akşam konuşacağız. " dedi ve sınıfa gittik. Barış yanıma oturunca bir kaç kız bize bakıp kıkırdamaya başladı. Onları umursamamaya çalışarak derse döndüm. Öğretmen sınıfa girip tahtaya bir şeyler yazmaya başladı. Defterimi karalarken öğretmen bana seslendi. Kafamı kaldırdığımda bana "Bu soruyu cevaplayabilir misin?" dedi. Tahtaya baktım. Yazılar...

YARDIM EDIN
LÜTFEN
ÖLÜM
RUHUM BURADA

Bir kaç kez göz kırpıştırdım.
"Yasemin... Yasemin?"
Barış beni dürtünce kendime geldim. Tahtadan nefret ettiğim denkleme baktım. "Hayır. Cevabı bilmiyorum. " dedim. Öğretmen başka birini tahtaya kaldırdı.
Barış beni dürtünce O'na döndüm. Yüzündeki kanları görğnce ağzım kocaman açıldı. Elimle yanağına dokundum. Sonra kendi elime baktım. Kan bulaşmamıştı. Resmen yanağını sıktım ama kan gelmiyordu.
"Yasemin!" Elleriyle iki elimi bileğinden kavradı. "Sen iyi misin?"
Gözlerimi sımsıkı yumup açtım. Kan yoktu. "İyiyim. "
"Pşt! Yasemin! Başka yerde yiyişin ayıp. " Derya'nın fısıltıyı dalgalarına aldırmamaya çalışarak önüme döndüm.
Barış bana bakıp "Ne gördün?" diye sordu.
"Kan. Yüzün kanıyordu. Tahtada yardım edin, ruhum burada, falan yazıyordu. "
Yüzü birden ciddileşti. "Seni rahatsız ediyorlar. "
"Kim?"
"Sana dedim! Olduğun şeyi kabullen dedim! Sen güçlerini kontrol etmeyi öğrenene kadar ruhlar seni rahatsız edecek. "
"Neden RUHLAR yardım ediyor? Başka kimse kalmadı mı? Sen mesela..."
"Bu büyük ihtimalle senin gücümle alakalı bir şey. "
"Iyi de benim gücüm ne?"
"Bilmiyorum. Ama öğreneceğim. "

Küçük SırlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin