chapter three

2K 208 31
                                    

bolumlerin basina isim koyacaktim havali havali unutmusumJALSJSLWDJWKDJ

kapı çalınca telefonu elimden bıraktım. hyunjin'in evi yakın olduğu için çabuk gelmiş olmalıydı. kapıyı açtığımda chan hyung ile karşılaştım. "hyung?"

"seni merak ettim. nasılsın?" hafifçe yutkundum ve bakışlarımı kaçırdım. "iyiyim hyung, gel içeri."

içeri girip salona geçti. o gece birden attığı mesajdan sonra yaşanmamış gibi davranmamı istemişti ve bir daha üzerinde konuşmamıştık.

bir elimle saçlarımı karıştırdım. içeri geçtim ve karşısındaki koltuğa geçip oturdum. normalde olsa gülerek boş şeylerden sohbet etmeye başlardık ama şu an gergin bir ortam vardı.

"sizinkiler ne zaman dönecek?" sorduğu soruyla ona bakmamaya devam edip halıyla bakışarak onu cevaplamıştım. "iki hafta boyunca olmayacaklar sanırım. teyzemin durumu kritikmiş."

onaylar bir mırıltı bıraktı. teyzem ve eşi kaza geçirmişti. eşinin durumu iyi olsa da teyzem hala yoğun bakımdaydı ve annemle babamda onların yanına gitmişti. teyzemin ilkokul çağında iki ufak çocuğu olduğu için çevrelerinde bakacak kimseleri yoktu.

kapı tekrar çaldığında ayaklandım ve rahat bir nefes verip gelen hyunjin'i içeri aldım. elindeki poşeti bana verdi ve ağlamaklı bir ses çıkartıp başını omzuma koydu. "beni bir sen seviyorsun, sende olmasan ne yapardım?"

gülerek kedi gibi ensesinden tutarak onu salona sokmuştum. "gerçekten bazen ben olmasam ne yapardın, bende merak ediyorum."

"chan hyung? sende mi buradaydın?" şaşkınca chan hyunga baktı. chan hyung başını salladı. eski yerime oturunca hyunjin gelip yanıma oturdu ve başını göğsüme yasladı.

onu umursamadan poşetten bir paket jelibonu çıkardım. o sırada chan hyunga baktım. kısaca bize bir bakış atmıştı. "hyung, ister misin?"

başını iki yana salladı. yumuşak ayıcıklardan yerken hyunjin ağlıyormuş gibi yapıyordu. "bunlar hiç beni sevmiyor, biliyorsunuz değil mi?"

kendi kendime güldüm. minho hyung ile kişisel bir sorunu vardı. hiç bir şekilde anlaşamıyorlardı. "minho hyung bir sevgilisine, bir de jeongin'e karşı iyi. ama sizinki baya kişisel."

hala göğsümde olan başını hızla salladı. "evet, sorunu benimle. gerçekten kişisel. insan sevdiğiyle uğraşırmış, diyeceğim ama minho hyungun beni şu kadarcık sevdiğini düşünmüyorum. aksine beni bir kaşık suda boğmak için hazırda bekliyormuş gibi."

ayıcıklı jelibonlarımdan yerken duraksadım ve sarı uzun saçlarına baktım. çünkü yüzünü göremiyordum. "sevmesine seviyor ama bunu göstermiyor. her zamanki minho hyung ve bence en iyisini o yapıyor. sevgisini istediği zaman gösterip istediği zaman saklayabiliyor."

mırıldanarak konuştuğumda başını göğsümden kaldırdı. hafifçe başını sallamıştı. "yani, ama benim bahsettiğim arkadaşça sevgi."

"tamam, ben ikisinden de bahsediyorum. bazen bunu jisung'a karşı da yapıyor. birini arkadaş olarak ya da aşk anlamında sevse bile saklayabiliyor. ben asla saklayamam."

"değişik. o zaman desene birinden hoşlanırsan bunu kolaylıkla anlarız." hyunjin dalga geçerek gülmüştü ve bende kızaracağımı bildiğim için gülerek bakışlarımı kaçırmıştım.

"chan hyung, bugün çok sessizsin. bir şey mi oldu?" hyunjin sorduğunda kısaca ona bakmıştım ve göz göze gelmiştik. bakışlarımı kaçırdım ve jelibonlarıma döndüm.

"hayır, sadece uyuyamadım işte. her zamanki şeyler." hyunjin başını salladı. sonra ikisi birden kalkmıştı ve onları yolculamıştım.

odama girdiğimde derin bir nefes verdim. gerçekten, hyunjin olsa bile aramızdaki gerginlik değişmemişti. kendimi yatağımın üzerine bıraktım. yarın nasıl kaçacaktım?

cok degisik oldu

ama bir sure texting gitmek istiyorum bakalim insallah yapicam

luv💞

sorry, i love youHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin