Duş başlığından süzülen sular Draco'nun yüzüyle buluşup yere doğru akarken Draco, gözlerini kapatmış ve başını geriye yaslamış bir şekilde öylece dikiliyordu duşa kabinin içinde. Aklında binbir türlü soru vardı ve ne yaparsa yapsın, kendini nasıl teselli etmeye çalışırsa çalışsın içindeki endişe bir türlü gitmiyordu.
Kralların bir ülkeyi yönetmek gibi sorumlulukları dışında, ülkenin refahı ve iyiliği için başka ülkelere savaş açtığını biliyordu Draco. Ancak Harry'nin bu kadar erken sefer düzenlemesini asla beklemiyordu. Çünkü Potter Krallığı, diğer krallıklara göre baya iyi durumdaydı. Draco bu savaşın nedenini hiçbir şekilde çözemiyordu. Harry de söylemiyordu zaten. Draco ne kadar ısrar ederse etsin ağzından tek bir kelime bile çıkmamıştı.
Draco'nun tek tesellisi Harry'nin ön cephede savaşmayacak olmasıydı. Sonuçta o Kral'dı. Daha varisi bile yoktu. Ön cephede istese bile savaşamazdı çünkü eğer başına bir şey gelirse krallığın geleceği tehlike altına girebilirdi.
Draco ne kadar duşa kabinin içinde o şekilde kalmıştı bilmiyordu ama sonunda bu rahatsız düşünceleri, kısa süreliğine de olsa aklından çıkarıp gözlerini açtı ve suyu kapattı. Saçını şampuanlamış mıydı veya vücudunu sabunlamış mıydı hatırlamıyordu bile. Tek yaptığı robot gibi duşa kabinden çıkıp bornozunu giyip odasına geri dönmek olmuştu.
Draco yatağına geldiğinde dün Harry ile yaşadığı şeyi hatırlayıp gülümsedi ister istemez. Bu zamana kadar kim bilir kaç kişiyle zorla birlikte olmuştu ama Draco sevdiği bir insanla, kendi isteğiyle yapmanın zevkini sonunda deneyimlemişti.
Draco bornozu üzerinden çıkarıp üzerine kıyafetlerini giydi. Saçlarını kurutup şekil verdikten sonra tacını kafasına taktı ve odasından çıktı.
Bu sabah Harry ile uyandıklarında Harry işlerinin olduğunu söyleyip, Draco'nun saçlarına bir öpücük kondurup çıkmıştı odadan. Draco da mecburen banyoya girmişti. Büyük ihtimalle de kahvaltı da olmayacaktı Harry. Oysa Draco, Harry'ye savaşın ne zaman olacağını sormayı akıl edemediği için, onunla ne kadar zamanları kaldıysa dolu dolu geçirmek istiyordu.
Yemek odasına girdiğinde tahmin ettiği gibi Harry'nin olmadığını gördü. Kraliçe, Sirus, Remus ve Prens Cedric kendi aralarında sohbet ederek yemeklerini yiyorlardı. Draco içeri girince bütün başlar ona döndü. Draco, Kraliçe'nin önünde eğildikten sonra kendi sandalyesine oturdu.
"Günaydın, Draco." dedi Remus. "Nasılsın?"
Draco gülümsedi. "Günaydın, Remus. İyiyim, sen?"
"Biraz moralim bozuk." dedi Remus. "Harry sana savaş haberini vermiştir. Sirius da onunla beraber gidiyor."
"Öyle mi?" diye sordu Draco şaşkınlıkla. Şimdi içindeki endişe daha çok büyümüştü. "Sen ön cephede savaşacak mısın?"
Sirius gülümsedi. "Merak etmeyin. Ben Harry'yi korumakla yükümlüyüm." Sonra Remus'a döndü. "Ayrıca lütfen daha fazla kendini üzme, bebeğim. Biz Harry ile sadece çadırdan savaşı yöneteceğiz."
Remus derin bir nefes aldı. "Öyle olsa bile sonuçta bu bir savaş. Ne olacağı belli olmaz."
"Yapacak bir şey yok." dedi Sirius. "Harry'nin kararı."
"Size nedenini söyledi mi?" diye sordu Draco.
Sirius kafasını iki yana salladı. "Hayır, söylemedi. Sadece krallığımızın iyiliği için gerekli olduğunu söyledi."
Demek ki söylemediği tek kişi Draco değildi. Sirius'a bile savaşa katıldığı halde söylemediyse, söylememesinin geçerli bir sebebi olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Forgotten Prince | Drarry
FanfictionKral James Potter, ölümcül bir hastalığın pençesine düşer. Ölüm döşeğinde olan Kral, tahta geçecek oğlunu, Prens Harry Potter'ı evlendirmeye karar verir. Kraliçe Lily Potter, oğlu bir soyluyla evlenmek istese de, halkın gözünde iyi bir izlenim uyan...