"Gözünüz aydın Şükran."
"Sağ ol, Nerminciğim."
"Adını ne koydunuz?"
"Beren."
Kısa bir konuşma sonrasında etrafı uzun bir sessizlik sarmıştı. Etrafta yaşı otuzun üstünde yaklaşık on kişi olmasına rağmen evin geniş salonunda çıt dahi çıkmıyordu. Herkesin tek odak noktası Şükran'ın kucağındaki henüz iki günlük olan kızı Beren de idi. Şükran'ın ilk çocuğu olan Beren, annesinin kucağında melekleri andıran masumiyeti ve güzelliği ile uyuyordu. Etrafta oturan misafirlere sürekli mutfaktan akrabalar tarafından yiyecek ve içecekler taşınıyor ve salonu saran uzun sessizlik az da olsa yerini fısıldaşmalara bırakıyordu. Kısa bir süre sonra salondaki sessizlik Beren'in ağlamasıyla tam anlamıyla bozuldu ve herkes Beren'in ağlamasını bekliyormuşçasına konuşmaya başladı.
Şükran, uzun boylu, kumral tenli, naif bir kadındı. Etrafında ki insanları incitmekten korkar ve elinden geldiğince konuştuğu kişileri mutlu etmeye çalışırdı. O anda salondaki kişileri de rahatsız etmemek için kızını alıp kendi odasına geçti. Salondaki insanlar, Beren hakkında geleneksel olarak her yeni doğan bebek sonrası edilen muhabbetleri ediyordu. Şükran ise o sıra odasına gitmiş ve kapıyı kapatmıştı. Konuşulanları az da olsa duyuyor ancak kızı hakkında konuşulanlara karşılık veremiyordu. Yaklaşık yarım saat süren uzun uğraşlar sonucu Beren'in nihayet uyutabilen Şükran, odasından çıkıp yavaş adımlarla salona ilerledi ve yine aynı koltuğa oturarak salonda bulunan yaklaşık on kişi ile konuşmaya başladı. Sohbetlerin biri kapansa diğeri açılıyor, sesler hiç kesilmiyor, etraf çay kaşığının çay bardağına değdiğinde çıkardığı sesle yankılanıyordu. Saatler hızla geçmiş misafirler yavaş yavaş evi terk etmeye başlamışlardı. Yaklaşık bir saat sonra tüm evde sadece Beren, Şükran ve kızın babası Fırat kalmıştı.
Beren, ailesinin kendisine gösterdiği büyük ilgiden oldukça memnundu. Ailesinin kucağından hiçbir zaman inmiyor sürekli öpülüp mis gibi kokan kokusunu ailesi içine çekiyordu. Yaklaşık bir yıl kadar el üstünde büyüyen Beren, bir yılın sonunda ailesinin kendisine gösterdiği ilgiden biraz da olsa ödün vermek zorunda kaldı. Eskisi gibi rahat günler yerini gecenin geç saatlerinde gördüğü kâbuslara bırakmıştı. Her gece muhakkak gördüğü kâbuslar kendisinin sıçrayarak ve terleyerek uyandırmasına neden oluyordu. Kızlarının her gece sıçrayarak uyanmasına telaşlanan anne ve baba defalarca kızlarını doktora götürseler de gittikleri doktorların çoğu sakin kalmalarını söyleyip ellerine birkaç ilaç verip göndermekten ileriye gitmiyordu. Verdikleri ilaçlar ise Beren'e fayda ediyor ancak sürekli uykusunu getiriyordu.
Bu tatminsizliklere rağmen tekrar doktora gitmeye gerek duymayan Beren'in anne ve babası kızının kâbus görmesindense uyumasına razı gözüküyorlardı. Yaklaşık üç sene kadar ilaçlarla idare eden anne ve baba, dört yaşına gelen kızlarının ilaçlar yüzünden uykusundan uyanamamasını veya halsizliklerinin devam etmesi üzerine üç sene sonrası tekrar doktora gitmeye kadar verdiler. O sıra adını çok sık duydukları doktordan birkaç gün sonrası için randevu aldılar.
Randevu günü nihayet gelmiş ve çoktan hastaneye gidilmek için evden çıkılmıştı. Yol boyunca kimseden çıt çıkmıyor herkes geçtikleri yollarda dikkatini çeken nesnelere bakıyordu. Etrafta büyük gökdelenler, tüm yüzeyi camlarla kaplı binalar, koca koca trafik ışıkları ve hızla ilerleyen arabalardan daha fazlası Beren'in sürekli dikkatini çekiyordu.
Kısa süren yolculuk sonrasında hastaneye gelen Şükran, Fırat ve Beren hastanenin uzun koridorlarında doktorlarını bulabilmek için kısa süre yürümeye başladılar. Önlerine çıkan birkaç kişiye doktorlarının odasını sorduktan sonra nihayet odasını buldular ve odanın oldukça lüks gözüken ve sağ tarafında "PROF. DR. SELÇUK YANDAŞ" yazan küçük tabelalı kapıya iki kez tıklatıp içeri girdiler. Küçük adımlarla odanın içerisine giriş yapan Fırat, arkasından gelen Şükran'a bakarak doktorun karşı tarafında duran oldukça rahat gözüken üçlü koltuğa oturmak için ilerledi. Koltuğa oturduktan sonra koltuktan çıkan ses odadaki sessizliği bozan ilk şey oldu ve ardından Fırat konuşmaya başladı.
"Merhaba Selçuk Bey."
Doktor Bey'in karşılık vermesi önünde duran belgeleri imzalaması sonucunda biraz gecikti ve kısa bir süre sonra başının üstünde duran gözlüklerini, gözlerine indirerek cevap verdi.
"Merhaba, hasta kimdi?"
Fırat, kızının başını okşayarak doktorun sorduğu soruya cevap vermek için derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.
"Bu küçük kızımız Selçuk Bey."
Selçuk Bey, koltukta oturan Beren'e kısa bir süre baktıktan sonra konuşmaya devam etti.
"Ne kadar güzel bir kız. Neyi var bu küçük kızımızın?"
"Bizim de anlam veremediğimiz ve şekilde sürekli uykusundan sıçrayarak uyanıyor. Genelde aşırı bir terlemeyle uyanıyor ve nefes nefese kalmış oluyor. Yaklaşık üç sene öncesi birkaç doktora daha gittik ancak sürekli aynı ilaçların verilmesi bizi rahatsız etti ve kullanmamaya başladık. İlaçları kullanmamaya başladığımızda durumu tekrar eski halini aldı. İlaçlar sürekli uykusunu getiriyordu ve günün çoğu zaman dilimini uykuda geçiriyordu."
Selçuk Bey, adam anlatırken başını kaşıyor, adamın dediklerini düşündüğü yüz ifadelerinden belli oluyordu. Kısa bir süre sonra aynı yüz ifadesiyle kaldı ardından tekrar konuşmaya başladı.
"İlaçlar yanınızda mı, kızınızın ismini öğrenebilir miyim?"
Fırat doktorun sorduğu soru üzerine arkasını döndü ve Şükran'dan kızının kullandığı ilaçların kaplarını isteyerek önüne döndü. O sırada kızının adını doktora söylemiş sadece karısının ilaçları eline vermesini bekliyordu. Dakikalar sonra ilaç kutuları doktorun elindeydi ve Selçuk Bey kutuları incelemek için gözlüklerini tekrar kafasının üzerine doğru sürükledi ardından kutuları incelemeye başladı. Kısa bir incelemeden sonra ilaçları, karşısında oturan Fırat'a uzatarak konuşmaya başladı.
"Evet, haklısınız bu ilaçlar genelde uyku getirir ve pek faydası yoktur. Derin uyku yaptığından dolayı muhtemelen kızınızın uykusundan uyanma sıklığını azaltmıştır. Mümkünse biraz Beren ile konuşmak istiyorum."
Selçuk Bey, Beren ile konuşmak için sandalyesini sola doğru döndürdü ve ardından tekrar konuşmaya başladı.
"Söyle bakalım uykundan sıçrayarak uyandığında rüyana dair bir şey hatırlıyor musun?"
Doktorun soruları yanıtsız kalıyor küçük kız Selçuk Bey'den korktuğundan cevap vermekten kaçınıyordu. Muhtemelen doktorların her çocukta uyandırdığı iğne korkusu Beren de de vardı. Selçuk Bey ısrarla sorusunu tekrar sordu, ancak Beren cevap vermedi. Beren'in cevap vermemesi üzerine konuşmaya kızın annesi dâhil oldu ve Beren'e, cevap vermesini söyledi. Küçük kız zorla da olsa doktorun suratına hiç bakmadan yerdeki mavi fayanslara odaklanmış bir şekilde sorduğu soruya cevap verdi.
"Hayır, hiçbir şey hatırlamıyorum."
Selçuk Bey, Beren'in kafasını okşadıktan sonra oturduğu koltuğu tekrar eski haline Fırat Bey'in olduğu yöne döndürdü ardından konuşmasına devam etti.
"Kızınız muhtemelen rüyasında bilinçaltında olmasından korktuğu şeyleri görüyor o da bunu tedirgin ediyor ve korktuğundan dolayı sıçrayarak uyanıyor. Size daha iyi gelecek ancak uyku yapmayacak bir ilaç yazıyorum. Sabah, akşam kullanması yeterli olacaktır. Bu durum şiddetlenirse lütfen tekrar gelin." dedi. Kısa konuşmalar sonrası anne ve baba kızlarını da alarak odadan çıktılar. Artık yapmaları gereken tek şey doktorun verdiği ilaçları alıp eve gitmekti ve üç sene öncesinde verilen ilaçlardan farklı olarak bir etki yapıp yapmadığına, işe yarayıp yaramadığına bakmaktı.
Kitap basım sürecinde. Çıktığı zaman instagram hesabımdan çekilişler yapacağım. Takip etmeyi unutmayın!
İnstagram: barisugar
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece 5 Saniye (RAFLARDA)
Science FictionBeren doğduğu günden beri, normal insanlar tarafından garipsenecek kötü olaylar yaşamaktadır. Rüyalarından sıçrayarak uyanması ile başlayan bu korkunç durum bununla sınırlı kalmaz ve kızın başına beklenmedik şeyler de gelmeye başlar. Beren, içine d...