aradan 4 yıl geçmiş, mark kanserden kurtulabilmişti. o gün son gün oldu, yazıp cevap alamadığı o son gün. mark her gün bir merakla beklemişti donghyuck'tan bir mektup. ama cevap gelmedi. gelmediği için de mark hyuck'un intihar ettiğini düşünmüş, umudunu bir süre sonra kaybetmişti. veda mektubu gibiydi son yazdığı çünkü. kim olsa öyle düşünürdü.
mark evinde oturuyordu o gün, tek başına. canı çok sıkılmıştı. ne bir arkadaşı ne de konuşabileceği biri vardı. donghyuck onun için tekti. kendisini gözlerinden koparsa bile çok sevmişti, seviyordu onu. her şey bedavaya değildi sonuçta. her şeyin bir bedeli vardı ve mark bunu çok ağır ödüyordu. tam güneşini bulmuştu ki yıldızları bile göremez olmuştu.
hastaneden bir telefon geldi ve mark oraya gitmek zorunda kaldı. doktoru onunla görüşmek istiyordu. mark hazırlanmış ve çoktan evden çıkmıştı. onun için yolda yürümek, insan kalabalığına girmek zordu. ama alışmıştı, çünkü tanrı insana alışıp üstesinden gelebileceği zorluklar ve acılar verirdi. donghyuck'un onu terk edip gitmesi de onu çok fazla etkilediğinden ve günlerce ağlamaktan, üzüntüden körlüğü de artmıştı. eskiden hafif de ışıkları görebilirken şimdi bu ışıklar yavaş yavaş daha da kararmaya başlamıştı. doktoru eğer daha fazla üzülürse bu karartıların bir gün kalktığında tamamen simsiyah olabileceğinden bahsetmişti. o günden beri donghyuck'u aklına getirmemeye çalışıyordu.
mark hastaneye vardığında girişteki hemşireler hemen yardıma koştular ve doktorun odasına yönlendirdiler. o kadar uzun zaman mücadele vermişti ki her bir doktor ve hemşire bu çabası ve sabrıyla tanıyordu artık onu. doktorlar iyileşmen olanaksız dese bile o yerinde durup pes etmemişti. sırf donghyuck'a ulaşabilmek için, ona tekrar sarılabilmek için her şeyini vermeye hazırdı. hayattaki en büyük mucizesi oydu. donhyuck'un hala yaşayıp yaşamadığını bilmemesine rağmen...
mark doktorun odasına girdi ve masasının yanındaki koltuğa oturdu. doktorla havadan sudan konuştular. doktor sonrasında ciddileşti, mark bunu hissetti.
"mark... körlük durumun nasıl? kararmalar arttı mı?"
mark biraz duraksadı fakat yanıt vermekte gecikmedi.
"hayır doktor, aynı. ama bunu sabit seviyede tutabilmek için gerçekten çok... çok çabalıyorum doktor. eğer böyle giderse, katlanabileceğimi sanmıyorum. o benim her şeyimdi, siz de biliyorsunuz. intihar edip yanına gitmek istiyorum bazen."
doktor parmaklarını birbirine geçirdi ve masaya doğru biraz daha eğildi.
"mark... sen onun sayesinde bu lanet kanseri yenmeyi başarmadın mı? onun umuduyla yaşamaya çalışmadın mı? ben dahil kimsede umut yokken sırf onun için çabalayıp, sabredip yaşamayı başarmadın mı? hepsi onun için değil miydi? onun için yaşamak istediğini, bu yüzden de iyileşmeye çalıştığını sanıyordum... buraya kadar gelmişken, buraya kadar gelebilmişken pes etmek yerine daha da hayata sarılmalıydın. neden böyle düşünüyorsun? körlükten bahsediyorsan evet zor... çok zor ama ölme riskin yok en azından. kanseri yenen sen, körlükle mi mücadele edemiyor?"
"hayır, hayır doktor anlamıyorsunuz. sorun körlük değil kesinlikle. sorun o. o'nun yanımda olmaması, belki de bu dünyada olmaması. o zamanlar umutluydum çünkü ilk zamanlardı, bu kadar uzun süreceğini düşünmediğim, yaşadığına şüphesiz inandığım zamanlardı. ama şu an, şu an öyle değil. şu an ben bile yaşadığımı hissedemiyorum. yapamıyorum artık dayanamıyorum."
doktor derin bir nefes alıp sesli ve uzunca verdi. kollarını birleştirdi ve gözlerini mark'a dikti.
"seni bugün buraya çağırma sebebim biraz olsun seni mutlu edebileceğini düşündüğüm bir haber vermekti. bir donghyuck kadar olamaz belki ama mark... tekrardan görebilirsin. tekrardan dünyayı görebilirsin. ama, her şey sende bitiyor. bu körlük gözüne cam kırıkları girmesi yüzünden olsa bile biz bunları ameliyatla çıkarmıştık ve gözlerini açmayı başarmıştık. ama sen... sende durum çok kötüydü mark. bizim yüzümüzden olduğunu sansak da hayır, öyle değilmiş. tamamen senle alakalıymış."
mark eğildi merakla.
"n-nasıl yani?"
"sana gerçekleri söylemeliyim sanırım? bunca yıl sonra, çok geç olacak özür dilerim. ama birdenbire gelişti her şey."
"n-n'oldu? söylesenize."
"gözlerinde fiziksel açıdan bir körlük yoktu mark. tamamen psikolojikti. bugün raporlarına baktığımda fark ettim. henüz yeni keşfettiğim bir şeydi. yani demek istedim mark... eğer psikolojini iyi tutarsan gözlerin eskisi gibi olmasa da yine görebilir. gözlük falan gerekebilir ama onlar küçük şeyler. ha ama eğer daha da kötü olursan mark... bir daha ne kadar iyi olursan ol asla göremeyebilirsin..."
mark sessiz kaldı. ne cevap vereceğini bilemiyordu. konu onun görüp görememesi değildi. bunu duyduğuna sevinmemişti bile.
"ha birde... bugün isimsiz biri geldi ve bunları sana iletmemi söyledi."
"neyi?"
"o gün o kazada kurtarmaya çalışıp onun yüzünden gözlerini kaybettiğin kişi, o kazadan sonra senin kardeşini kurtarmaya çalışmış fakat bunu yapamamış. ama kendisi ağır yaralar almış ve değnek kullanmak zorunda kalmış. tekerlekli sandalyeye geçtiğini de eklememi söyledi."
mark'ın gözleri açılmış doktoru soru yağmuruna tutuyordu.
"bunu diyen kimdi? isimsiz kişi kimdi? donghyuck'tan bahsediliyor burada. acaba o mu geldi? O YAŞIYOR MU? DONGHYUCK... YAŞIYOR MU?"
mark'ın mutluluktan gözleri dolmuş ağlıyordu.
"isimsiz kişi sonunda ismini de söylememi istedi mark... jeno diye biriymiş..."
mark'ın gözyaşları durdu, ağzı açıldı ve yıkıldı. gerçekten yıkıldı oracıkta.
"j-jeno mu? bunca zamandır donghyuck tekerlekli sandalyedeydi ve bana... s-söylemedi mi?"
doktorun odasından kafasında bir sürü soru işaretiyle çıkmıştı. hele ki son dedikleri hakkında. zaten donghyuck'un kardeşini öldürmediğini biliyordu ama donghyuck'un bu kazayla alakası olup bacaklarını kaybettiğini bilmemesi... o an kör olduğuna bir kere daha küfür etmişti.
"keşke... keşke... görebilseydim... özür dilerim... haechan."
koridorda ağlayaraktan bu kelimeleri söylemişti. kimse aldırış etmemişti ona ama.
eve vardığında kendini koltuğa attı ve bu kelimeleri sayıklayıp durdu.
"donghyuck... gerçekten ölmüş olabilir mi?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
baby, you don't know you're beautiful 《markhyuck》
Cerita Pendek↬tamamlandı. güzelliğin karşısında deliriyorum, biliyor musun?