Sanıyorum ki insanların doğasında, yararlı olduğunu hissetme ihtiyacı yatıyordu.
Nedenini nasılını anlayamadım şu yaşıma kadar, anlam da veremedim. Ama tanıdığım her insan hayatının bir noktasında işe yaramak, yaramasa dahi öyle görünmek isterdi. Bir iş yapardı mesela, gerçekten de yararlı olurdu. Veyahut hiçbir şey yapmaz ama bolca çarpıtırdı gerçekleri, aslında bir halta yaramasa dahi hem kendini hem karşısındakini kandırırdı. Belki bir ego tatminiydi, belki rahatlatıcı bir kaçış yolu. Emin olduğum tek şey, insanların kendilerini rahat hissetmek için bir şeylerle meşgul olmak istedikleriydi.
Ben şu anki durumumuzu buna bağlıyordum, Jimin ise bir taraflarımıza rahat battığını söylüyordu. Büyük ihtimalle haklı olan oydu.
Bilirsiniz, ben abartmayı pek severim. Her neyse.
Öğleden sonra güneş daha veda etmemişken bize, yaz ayına rağmen tatlı bir meltem esiyordu. Terastaki yastıklara oturmuş, gölgelik yapan mavi şemsiyelerin altına kurulmuştuk. Bir tarafta diz üstü bilgisayar, bir tarafta telefonlarımız, bir tarafta da defter ve kalemimiz vardı. Ah bir de, Jimin'in bize güç depolaması gerektiği gerekçesiyle yanımıza aldığı meyve tabakları. Çalıştırmaya uğraşıp da beceremediğimiz babamın eski radyosundan bahsetmiyorum bile, Jimin de en az benim kadar seviyordu abartıyı. Akraba oluşumuza bağlayabilirdim bunu eğer ki bu fikirden nefret etmeseydim, ben daha çok birlikte büyüyüşümüze bağlıyordum birbirimize benzeyişimizi.
Jimin'in kafama vurduğu kalem beni kendime getirmişti, kaşlarım çatıldı."Daldın gittin yine, ayakta uyuyorsun artık. Dünyaya dön, çok işimiz var." Parmaklarını esnetirken ciddi biçimde konuşmuş, parmaklarını bilgisayarın klavyesinde hareketlendirmişti. Göz ucuyla seçebilmiştim Jeon Namjoon adını yazdığını, kaşlarımı kaldırdım.
Jimin, 'çok kapsamlı' araştırması sonucunda bir kanıya varmıştı, rüyamızda gördüğümüz kişiler gerçek hayatımızda bir kez olsun karşılaştığımız kişiler olmalıydı. Yani bu demek oluyordu ki, aynı arkadaşlarım olan Jimin'i ve Sehun'u rüyamda görüşüm gibi Namjoon'u, Seokjin'i, Chayeon'u ve hatta esmer prensi gerçek dünyada görmüş olmalıydım. Gerçi, artık gerçek dünya ve düşleri ayırabiliyor sayılmazdım.
Her neyse, Jimin'i bu kişileri hiç görmediğime ikna etmem zor olmuştu ama ok yaydan çıkmıştı bir kere, onları bulmadan rahat etmeyecekti. Minnettardım benim için böylesine uğraşmasına, cidden. Fakat işe yaramayacak bir uğraş olarak kalacağını benim gibi o da biliyordu.
Hem Tanrı aşkına, tek yaptığımız adlarını Google'da aratmaktı!
"Soyadı gerçek hayatta da Jeon Namjoon olsa zaten akraba olurduk aptal, sonuç çıkmaz böyle." Bıkkınca konuşmuştum çenemi elime yasladığım sırada. Yine de bir umut gözlerimi çekmiyordum bilgisayar ekranından. Jimin de beni görmezden gelmiş, susmamı emrederek gözlerini devirmişti. Dakikalar boyu aradık Jeon Namjoon'u fakat hiçbir sonuç yoktu.
Bir nebze üzüldüğümü ve hayal kırıklığına uğradığımı kabul etmeliyim. Her ne kadar kendime tam aksini tekrarlasam da sanırım içten içe bir şeyler bulabilmeyi umuyordum ben de.
"Aslında... Belki de soyadı Jeon değil de başka bir soyadıdır gerçekten."
Jimin tereddütle konuşmuştu, kolay kolay pes etmeyi sevmeyen bir yapısı vardı. Hele ki inat ettiğinde, tamamen çuvallayana kadar vazgeçmezdi.
"Bilindik soyadlarını dene o zaman, onlardan biri olması muhtemel." Denemekten zarar gelmezdi. Dediğim gibi, insanlar olarak bir şeyler yapmaya ihtiyaç duyardık ve öğleden sonrayı sadece yatarak geçirmek yerine sonuçsuz bitecek olsa bile anlamsız bir araştırma yapmak daha mantıklı geliyordu. Jimin de kafasını sallayarak onaylamış, ilk olarak kendi soyadını denemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşlerde Buluşalım ● Taekook
FanficJeon Jeongguk, hiç sahip olmadığı bir arkadaşı kaybettiği hissinden kaçamaz. Dinlediği her şarkıda, okuduğu her şiirde, çizdiği her çizgide arar o arkadaşı. Beklediği kişiyle düşlerde buluşması ise ona tamamen yeni ama çokça tanıdık bir hayatın kapı...