05.09.2021
***
Medya: Duman - Her Şeyi Yak
Günün ikinci bölümüdür, karıştırmayın❤️
Mesajı okuduktan bir süre sonra telefon olan elim yana düşmüş, kendime çektiğim ayaklarım düz bir şekilde uzanmıştı zemine. Gözlerimi karşı duvara dikmiş, sıkışan kalbim ve düzensizleşen nefesimi eski haline getirmek adına rahatlamaya çalışmıştım ancak hiçbir şey yoktu işte. Şoktaydım. Şu durumda hiçbir şey durumumu düzeltemezdi.
Ne kadar süre orada, o pozisyonda kaldım bilmiyordum ama elimin titremesiyle, hâlâ avucumda olan telefonumu elime aldım. Kaya arıyordu.
Kendinden bağımsız akmaya devam eden gözyaşlarımı elimin tersiyle silip, yerden destek alarak ayağa kalktım. Sona yaklaşmıştım işte. Gidip her şeyi itiraf etme zamanıydı. Ya da kabul etmek diyelim, çünkü anlamıştı işte...
"Belki de onunla konuştu ve bana mesaj attı. Belki de büyük bir hayal kırıklığıyla bana yazdı." Bu çok daha kötüydü işte.
Koridora çıkmadan yangın merdivenlerini kullanarak giriş kata indim. Oradan kazan dairesinin olduğu kısma ilerlemeye başladım.
Kazan dairesinin kapısına geldiğimde gözyaşlarım yine akmaya hazırdı. Titreyen elimi kapı kulpuna getirdim. Normalde buraya girilmesi yasaktı ve istesen de giremezdin ancak zorlanmadan açılan kapıyla kısa süreli bir şaşkınlık yaşadım. Sonra Kaya'nın bir şekilde hallettiğini ona göre beni buraya çağırdığını anladım.
Kapıyı açıp içeriye girdim. İçerisi loş bir ortamdı. İlk anda bir şey görememiştim. Az sonra bir adım atıp gözlerimle etrafı tararken, ilerideki küçük alanda olan hafif ışığı fark ettim. Kapıyı kapatıp oraya yönelttim adımlarımı.
Duvara yaslanmış beni bekliyordu. Titreyen bacaklarımla zoraki bir şekilde devam ettim.
Adım seslerini duyunca bana yöneltti irislerini. Az sonra yayvan bir şekilde yaslandığı yerden doğrulup yüzüme baktı.
Bana baktığı anda gözümden birkaç damla firar etmişti. Burnumu hafifçe çekip karşısına geçtim. Yanında hüngür hüngür ağlamak istemiyordum. Bana dayanamayacağını biliyordum ve acımasını istemiyordum. Suçluydum işte. Bana bağırıp ne kadar aptal olduğumu söylesin istiyordum.
Karşısında bulunan küçük dolabın yanına gidip ellerimi ona yasladım. Ayakta duracak halim yoktu.
Dolabın üzerini masa gibi kullanmış birkaç eşya koymuşlardı.
Kendimi biraz olsun toparlayıp yüzüne baktım. Düz bir ifadeyle baktı yüzüme.
"Neden, neden böyle bir yol seçtin?"
Sorusunu es geçip: "Sana ne dedi? Volkan yani." diye sordum.
"Hiç konuşmadım ki?" Bunu dediği anda gözlerimi gözleriyle birleştirdim. "N-ne? Nasıl anladın peki?"
"Sandığın kadar salak değilim Rüzgar." Böyle dediği an tekrar yüzümü buruşturup ağlamaya başladım.
"Nereden anladın ki yani ben-" Konuşmaya hazırlanırken beni durdurmuş ve cümlelerini sıralamıştı. "Konuşmaların, tavırların..." Az sonra alayla gülüp kafasını iki yana salladı ve: "Ve randomun..." diye devam etti. Kafamı anında ona çevirdim.
"Baştan beri..." dedim. Kafasını yavaşça aşağı yukarı salladı. "Yalan değil, bir an şüphe duydum. Özellikle Osman'la olan yakınlığın, Fırat'la konuşmaların sonrası acaba dedim, o değil mi? Senden o akşam fotoğraf istedim. Sen de bana Volkan denen herifin fotoğrafını gönderdin. O zaman ki hayal kırıklığımı anlatmaya kelimeler yetmez. Emindim, sendin ama fotoğrafı görünce..." Söylediği şeyleri kafamda tartmaya çalışıyordum. Kalbimin hızlanmasına mani olamadım. Konuşmanın gittiği yer içimde ufak da olsa umut kırıntıları barındırmıştı.
"Sonra Osman'ın seninle tekrar konuştuğu gün, sana abicim demişti. O zaman her şey daha da oturdu işte." Ona çikolata aldığım gün. Bir anda fazla mutlu olması işkillendirmişti.
Ben kafamı eğmiş, düşüncelerim arasında boğulmuşken, birkaç adım atıp dibime geldi. "Neden söylemedin bana?" Kafamı kaldırıp dibime kadar gelmiş Kaya'nın gözlerinin içine tekrar baktım. "Söyleseydin de içimde tutmayıp sana olan duygularımı, seni ne kadar sevdiğimi ben de söyleseydim." Söylediği şeyle aldığım nefesi bırakamış, ağzım hafif aralık şekilde şaşkınlıkla bakmıştım yüzüne.
Elini getirip akan gözyaşlarımın başlangıcına getirmiş, nazik bir şekilde silmeye başlamıştı. Ancak ben duyduğum şeyler sonrası daha çok ağlamaya başlamıştım.
Ellerimi arkamdaki dolaba daha çok yaslamış, titreyen bacaklarımı bükmemek için zorlanmıştım.
Eli hâlâ yüzümdeyken daha çok yaklaşmış ve alınlarımızı birleştirmişti. Az sonra onun da burnunu çektiğini duydum. Ağlıyordu ve bu daha çok ağlamama sebep oldu. Bende iplerin koptuğu andı işte. Kollarımı yasladığım yerden ayırıp boynuna dolamıştım. O da anında belime sarmıştı kollarını. Az sonra beni hafifçe kaldırmış ve dolabın üzerine oturmamı sağlamıştı. Şu an yüzlerimiz aynı hizadaydı.
Alınlarımızı tekrar birleştirmiş, belimde olan ellerini yüzüne getirmişti. Yanaklarımı nazik bir şekilde okşamaya başlamıştı, kırılmamdan korkar gibi...
Az sonra alnıma bir öpücük kondurdu. Bedenimi bir titreme ele geçirmişti. Ellerimi onun kollarına getirip sıkıca tuttum. Alnımda uzun bir süre dudaklarının temasını kesmemiş, ardından burnumun ucuna bir öpücük kondurmuştu.
"Seni seviyorum Rüzgar."
Daha söylediği şeyin şokunu atlatamamışken, beni daha da kedimden geçiren, elimin hissiyatını unutup iki yana düşmesini sağlayan o hareketi ise asla beklemediğim bir şeydi. Burnumun ucuna kondurduğu öpücük sonrası yumuşak dudakları, dudaklarımla birleşmişti.
Dengemi sağlayamayıp düşeceğim esnada belime sıkıca sarılıp daha çok çekmişti kendine. Az sonra sesli bir şekilde ayrıldı dudakları. Ben ise keyfini çıkaramadığım öpücüğü tekrar almak için ensesinde tutup tekrar birleştirmiştim dudaklarımızı.
Boynuna sıkıca sarılıp elimin altındaki yumuşak tutamları okşarken, belimde olan eli bulunduğu yeri okşamış, beni daha çok çekmişti kendine.
Gözlerimizden akıp dudaklarımızdan sızmaya devam eden yaşlar eşliğinde öpüşmeye devam etmiştik. Olmuştu işte, aşkımın karşılığını aldığım, hayalini kurduğun öpücüğü aldığım gündü bu. En mutlu günüm...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHTEKÂR | bxb
Teen Fiction[TAMAMLANDI] Texting-metin karışık. Başlangıç: 22.05.2021