4. Geride Kalanların Hissi

25 2 0
                                    

Merhaba okurlarım! Ben geldim tekrardan. Okumaları arttırın. Onun dışında Beni Bırakma için biraz yazdıklarım var üzerine ekleyip paylaşacağım. İyi okumalar! ♡

🍂
Günleri anlamlı olduğu kadar bir o kadar da sessiz ve sakin geçiyordu. Dalga sesleri buradaki en yüksek sesti. Sanki birkaç gündür kafasındaki gürültüler de azalmıştı. Daha az konuşuyordu beynine sinmiş insanlar. Ve zaman geçtikçe silineceklerdi ama içinin bir kısmı sürekli bir boşlukla onu eksik hissettirecekti belki de. Ailesi onu hiç sevmemişti, bu boşluklar ona bunu hatırlayacaktı.

Ailesi ona kimseye güvenmemesi gerektiğini, en yakını olsa dahi kendini kimseye yakın hissetmemesini gerektiğini öğretmişti. İnsanın şeytani nefsinin her şekle bürünebileceğini göstermişti. O da bir pencereden onları izlemiş özgürlüğü kısıtlanmış, sonra yavaş yavaş bunları kavramaya çalışmıştı. En sonunda hayatın kendisine verdiği tecrübeler onu yeniden diriltmiş ve olması gereken halini almıştı.

Yaz ayı geliyordu. Hava şimdiden çevreyi ısıtmaya başlamıştı bile. Bir ısınmayan yer içindeki tenhalıktı. Karanlık ve bomboştu. Hissizleşmişti. Hiçbir şey hissetmiyordu. Sadece hatıraların anımsattıkları yüreğini susuz kalmış bir toprak gibi acıtıyordu ve kendisini iyileştirecek suyunu istiyordu.

Hissiz kalbi atışını sürdürürken bakışları dışarıyı delip geçti sonra ne yapacağını bilmez şekilde başı öne düştü. Ne yapacaktı? Neden yaşıyordu? Neden tek başınaydı? Kaç yaşındaydı? Hepsinin bir cevabı vardı ama hepsinde sonsuz acılar saklıydı. Soruları cevaplamak istemiyordu, soruları cevaplayacağı sıra acıları da konuşacaktı, acılar konuşunca beynindeki sesler de otomatikmen orayı ele geçirecekti.

Suskunluk daha iyiydi. Fakat ruha yayılan boşluk hissi hep devam ederdi. Suskunluk ruhtaki ve mide tarafına yayılan boşluk hissini geçirmezdi fakat, ben sustum ve artık kendimi anlatmaya çalışmıyorum dersin. Bir zamanlar haykırışlarımla kendimi anlatmaya çalışırken, şimdi de suskunluğumla büyük cevaplar veriyorum. Suskunluğu hissederler ve asıl cevap budur. Haykırışlar susturulur, ama suskunlukları kimse susturamaz. Suskunluk zaten susmuştır. Suskunluk, bir zamanki haykırışların ve hiçe sayılmaların sonucudur, kendini zaten anlatamayacağın ve anlamayacaklarını anladığın zamandır. Ve değiştiğin zamandır.

Değişimler dış görünüşüne yaptığın değişimler değildir, asıl değişim iç değişimdir. Kalbini zamanın yorgunluklarından uzak tutmak, ruhunu günümüz samimiyetsizliklerinden uzak tutmak.. Değişimler insanı ya hayata küstürür ya da her şeyin farkına vardırıp düzeltmesine yardımcı olur. Aslında hayata küsenler, hiçbir zaman dünyanın yüzüne gülmediği kişidir. Her şeyin farkına varanlar dünyanın pisliklerini anlamışlardır ve kendilerini onlardan uzak tutanlardır. Böylece mutluluğu hayata küsenlere göre daha çabuk yakalayanlardır. Hayata küsenleri kimse umursamaz, o insan iç içe kendini yer bitirir ama her şeyin bilincinde olup ona göre davranan insanlar daha mutludur, insansız.

O da tam olarak bunu yapıyordu. Her şeyi biliyordu ve kendini bir zamanlar küstüğü hayata barıştırmaya çalıştırıyordu. İnsanı hayata küstüren yine insandır. Bunda dünyanın ne suçu vardır? Orada yaşayan insandır. Ve onu kirleten yine insandır. Belki de bu kadar pis insanı taşıdığı içindir. Ama yine de suçu dünyaya atmak doğru değildi. Tüm suç insandır.
O yüzden o da, insanlardan uzaklaşmış ama hayatla da barışmıştı. Şimdi doğayla iç içe bir durgunlukta dinleniyordu. Hiç insan yoktu, zaten bunun için bu kulübeyi buraya kurmuştu.

Kulübe kendini bu toprağa bağlamıştı. Duvarları renksizdi. Önündeki mavi denize rağmen tabiattan tamamen kopuktu. Aynı onun insanlardan kopuk olduğu gibi.

RUHUN GİRDABIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin