#taehyun
Sinirle adımlarken az önce bahçeye indiğini öğrendiğim Minho’nun peşindeydim. Bu sefer herkesin bakışları üzerimde olmasına rağmen en önden iniyordum merdivenleri. Yeonjun, Soobin ve Huening Kai hemen arkamda bana yetişmeye çalışıyorlardı.
Jensen kimin nesi? Neden uğraşıyor bizimle bu kadar? Bilmiyorum. Fakat Minho sayesinde okula rezil olmuştuk. Bu sebepten elimden ölse yine kurtulamazdı.
Bir yandan ilerlerken dışarı bahçeye çıkmıştık. Gözlerim hızla bahçeyi ararken diğerleri de aynı şekilde Minho’yu arıyordu. Kısa süre sonra Huening Kai eliyle bahçenin en ücra köşesimdeki ağacı işaret etti. “Orada!”
Yine en başta ben hızlıca yürümeye başladım. Minho tek değildi, yanında; Bangchan, Felix ve Jeongin vardı. Bir süre sonra ancak onları bir arada görmüştüm ne yalan söyleyeyim. Orada durmuş bizi bekliyor gibiydiler. Büyük adımlarla kısa sürede aramızdaki mesafe kapandı. Karşısına geldiğimde kendime hakim olamayıp yakasından tutup yüzüne bir yumruk indirmiştim.
Arkadaşlarım geride durup herhangi bir müdahalede bulunmuyordu. Ancak Minho’nun arkadaşları bizi ayırmaya yeltenmişti ki, Minho elini kaldırıp karışmamaları konusunda işaret verdi. Bu onları isteksizce geri püskürtmüştü. Oldukları yere sindiler.
“Seni daha sonra çok daha güzel dövebilirim Lee.” dedim yakasından tutup onu sarsarken. “Ama bana hemen şimdi Jensen’ın kim olduğunu söylüyorsun!”
Minho saf saf gözlerimin içine baktı bir kaç saniye: “Oğlum bilmiyorum ki onu ben.”
Kaşlarım daha çok çatılırken yakasını daha sert tuttum. Saf saf bakmaya devam edince bir yumruk daha indirmiştim suratına. Hiçbir şekilde karşılık da vermiyordu. “Adamın ajanı değilmisin sen amına koyayım!? Ne demek bilmiyorum lan? Taşak mı geçiyorsun!?”
Hiç beklemediğim bir tepki vererek kahkaha atmıştı. Ortamdaki gergin hava bozulurken, her an bir öğretmen gelebilirdi. Minho yüzünde yamuk bir tebessüm ile konuştu; “Ben onunla hiç iletişime geçmedim ki. Ben onun adamı Ocean ile iletişime geçtim. Ocean’da istediğim bir şey vardı. Karşılığında ise sizin aranıza girip bilgi sızdırmamı istedi, bende yaptım.”
Yakasındaki tutuşumu gevşettim ister istemez. Yeonjun diğerleri yanımıza yaklaşmışlardı. “Yani Jensen’ın bir ajanı var ve sen sadece onunla konuştun, Jensen’ın kim olduğunu bilmiyorsun ve onun ajanı filanda değilsin.” dedi Soobin. Olaya bir açıklama getirmek istercesine.
Minho hızlıca kafa salladı aşağı yukarı, kendisini anlayan birini bulunca heyecanlanmış gibiydi. Yeonjun derin bir nefes alıp oflayarak geri verdi. Elimi, yanağı morarmaya yüz tutmuş çocuğun yakasından tamamen çektim.
“Ocean kim peki?” diyerek rahatsızca yerimde kıpırdandım. Minho yanağında kan filan var mı diye bakıyordu o sırada. Kısa süre düşündü, hemen ardından bıkkın bir nefes verdi.
“Bunu biliyorum işte. Tabi söylersem başım belaya girer.”
“Başın belada zaten gerizekalı! Daha nasıl bir bela bekliyorsun?”
Huening Kai alaycı bir ses tonu ile sorduğu sırada, Yeonjun dayanamamış bir tane de kendi yumruğunu indirmişti karşımdaki çocuğun yüzüne. Bangchan ve diğerleri karşılık vermeyi çok istiyordu ancak Minho halinden memnun gibi gülümsüyordu.
“Söyle kimmiş o Ocean denen düdük?” Yeonjun sesinden de anlaşılacağı gibi acayip sinirliydi. Soobin ile olan ilişkisi ortaya çıktığından beri ayrı bir garip davranıyordu. Kendisine yedirememişken, tüm insanların sırrını biliyor olmasına öfkeliydi. “Eğer söylemezsen,” dedi bir adım atıp Minho’ya daha da yaklaşarak. “O hâlâ aşık olduğun eski sevgilini unutmanı sağlarım.”
“Seungmin! Kim Seungmin!”
Yeonjun’un kolundan tutup geri yanıma çektim ve Minho’ya baktım. Konu Han Jisung olduğu zaman bülbül gibi şakıyordu bu pezevenk. Biz dahil onun arkadaşlarıda şaşırmışlardı verdiği isime. Kim Seungmin okulun en zarif ve en sakin genciydi. Hiç bu tür işlere bulaşmazdı, bu durumda hiç beklemediğim biriydi. Fakat bu Minho yalan söylemeyi göze alacak biri de değildi.
Uzun bir süre gergin bir sessizlik kapladı ortamı. Jensen bu derece zeki ve ajanları olan biri ise, adamları gerizekalı olamazdı. Minho’nun itiraf edeceğini bilmeleri gerekiyordu. Belki de Jensen artık bulunmak istiyordu, belki de farklı bir plan peşindeydi.
“Şey yüzümde kan filan var mı?” derken sessizliği Minho bozmuştu. Huening Kai yanına gidip yüzünü inceledi oğlanın.
“Yok ama buralar feci morarır ben diyim.”
“Bir yumruk da sen çaksana!” dedi bu sefer de Minho. Hepimiz anlamsızca ona baktık. “Şöyle dudağıma yakın olsun patlat dudağımı hadi!”
Gerizekalı bildiğimiz yüzünü Huening Kai’ye uzatmıştı. Arkadaşım bize dönmüş ne yapayım diyerek bir bakış atıyordu. Kısa bir süre Minho’nun mal tavırlarını izleyip; “Vur gitsin.” dedim.
O vurmaya hazırlanırken ben ellerim ceplerimde oradan uzaklaştım. Şuan gidip Seungmin’e hesap sormam gerekirdi. Fakat içimden bir ses garip şekilde bu işte daha farklı bir şey var diyordu. Ne olduğunu elbette öğrenirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
traitor ; taegyu.
FanficAptal çocukları tanrının cezalandırmasını bekleseydik yaşlanırdık. Biz de kaos projesini yazdık. ★: Hatırladın mı? O gece, parktaki kum havuzunun üzerinde yaralarım için bana renkli yara bantları vermiştin. Yaralanınca kullanırsın, beni anımsarsın d...